Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Enes ve Bahadır

Yazarımız Faysal mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


Dinin siyasallaşmasının temel nedeni, egemenlerin tercihleri ve iktidarlarını sürdürebilmeleri için başvurdukları argümanlardır. Siyasal iktidarın bekası, tarikat ve cemaatlerle iş birliği yapmayı zorunlu kılmaktadır. Bu da artık rantı sosyal hedeflerinin, asıl varlık nedenlerinin önüne geçirmiş bu oluşumları, iktidarın arka bahçesi, bileşeni haline getirmektedir.

İktidar güç kaybettikçe tarikat ve cemaatlere daha çok sığınmak zorunluluğu hissetmektedir. Önceden kabul etmediği taleplerin hepsine boyun eğerek onların gücüyle iktidarını sürdürebilmektedir. Örneğin, Ayasofya’nın ibadete açılması veya İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, tarikatların talebi doğrultusunda gerçekleşen uygulamalardır.

 Geçmişte tabanları çoğunlukla esnaf, tüccar, küçük ve orta işletme sahibi olan tarikat ve cemaatler, günümüzde holdingleşen ticari yapılara dönüşmüşlerdir. Çoğu kentlerde okullar, dershaneler, hastaneler vb. açabilmişlerdir. Temsil ettikleri kitlenin çıkarları artık egemen ideoloji ile eklemlenmeyi gerekli kılmaktadır.

Tarikatlar ve cemaatler, iktidarın “dindar nesil” yetiştirme projesinde başat rol oynamaktadırlar. Kurdukları vakıflar aracılığıyla açtıkları okullar, yurtlar ve dernekler bunun en önemli ayağını oluşturmaktadır. Bu şekilde kurulmuş 20 bin civarında dernekten söz edilmektedir.

Türkiye’de üç milyonu aşkın üniversite öğrencisi var ama bunun 600 bin dolayında bir kısmı devlet yurtlarında kalıyor, geriye kalanların bir bölümü kendi imkanlarıyla evlerde barınırken, bir milyon civarında öğrencinin de tarikat ve cemaat yurtlarında/evlerinde kaldığı tahmin ediliyor.

Son zamanlarda tarikat ve cemaat evlerinden gelen istismar, taciz, tecavüz ve cinayet haberlerinin ardı arkası kesilmemektedir. Bu da toplumu derinden sarsmaktadır. Doğal olarak tarikat ve cemaatlerin yapısının sorgulanmasına neden olmaktadır. Görevi olayı vuzuha kavuşturmak olan devlet yetkilileri de olayın üstünü örtmek için adeta seferber olmaktadırlar. Tepkiler karşısında tek yapılan şey, yayın yasağı getirmek.

Birkaç yıldır derinleşen ekonomik krizin ve güvencesizliğin neden olduğu intiharların sıklaştığına tanıklık ediyoruz. Çoğu haber bile olmazken, bazıları da gazetelerin ara sayfalarında küçük bir yer bulabiliyor. Ancak Enes Kara’nın trajik intiharı, toplumda infiale yol açtı ve toplumun kırılgan yanlarına ayna tuttu.

Enes Kara kaldığı cemaat evinde (Risale-i Nur Cemaati Hulusi Yahyagil Grubu) bir mektup bırakarak ve bir video yayımlayarak yaşamına son verdi.

19 yaşımı asla böyle hayal etmemiştim… İçinde bulunduğum durumda gerçekten tüm yaşama hevesimi, sevincimi kaybettim.”  diyor. Kullandığı ifadeler, sakinliği ve düşüncelerini ifade ederken kurduğu cümlelerin insicamı, hadisenin akıl sağlığına, psikolojiye indirgenemeyecek bir mesele olduğunu ortaya koyuyor.

Haftada sadece üç saat kalıyor bana” diye serzenişte bulunurken, doğru bulmadığı bir yaşam tarzını yaşamak zorunda bırakılmasına adeta isyan ediyor.

24 saatini “vakit namazları” ve “dini sohbet”lerle geçirdiği sıkı kontrollü bir yaşam dayatmasından bahsediyor. Adeta benim yaşadıklarımdan ders alın ve başka hayatlar solmasın çığlığını haykırıyor.

Enes’in babasının, acısından çok mensubu olduğu cemaati aklamaya çalışması ve takındığı tavır, kan dondurucudur. Cemaatini 25 yıldır tanıdığını söylüyor ama belli ki oğlunu tanımıyor.

Öte yandan, Enes üzerinden tarikatların ve cemaatlerin kapatılması talepleri, gerçekçi olmadığı gibi, toplum sosyolojisi ile de uyumlu değildir. Bu takdirde, söz konusu yapılanmalar merdiven altı illegal oluşumlara dönüşür ki, daha büyük problemlere neden olabilir.

Cumhur İttifakının en küçük ortağı olan BBP’nin MKYK üyesi Ahmet Namık Erdoğan’ın “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?” sözü toplumun acılar ve ölüm üzerinden bile nasıl ayrıştığının ibretlik göstergesidir.

Devlet, öğrencilerin barınma ihtiyacını giderecek düzeyde yurt inşa ederek öğrencileri bu denetim dışı evlere mahkûm etmemeli.

Tarikat ve cemaatler şeffaf ve denetlenebilir hale getirilmelidir.

Yürekleri dağlayan bir başka trajik olay da 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı’nın yaşamına son vermesidir. Bahadır ne bir not ne de bir kayıt bıraktı arkasından.

Henüz on altı yaşında bir çocuk sessiz sedasız intihar etti. Birkaç kişi dışında kimse köşesine taşımadı. Çoğu kişinin umurunda olmadı. Kulaklar sağır, gözler görmez oldu. Çünkü babası dört yıldır tutuklu öğretmenlikten ihraç bir KHK’lıydı. Elâzığ Cezaevindeki babasının durumundan dolayı psikolojisi bozulan 16 yaşındaki Bahadır, “dışarı çıkıyorum” diye evden ayrılıyor, annesi belki gelir diye anahtarı paspasın altına koyuyor.  Sabah eve gelmediği fark edilince, kamera kayıtlarından apartman boşluğundaki cesedine ulaşılıyor.

Cenazesine baba askerler arasında elleri kelepçeli olarak katıldı. Oğlunun tabutu başındaki bir baba, siz kaç deseniz de kaçmaz. Baba, o an için acısıyla meşguldür. İçli hıçkırıkları hafızalara kazındı.

Bahadır, babasının KHK’lı öğretmen olduğunu arkadaşlarından saklıyor önceleri, arkadaşları öğrenince de dışlanıyor, ötekileştiriliyor ve yalnız kalıyor. Baba özlemi, dışlanmışlık ve yalnızlık, söz yazarı olmak isteyen Bahadır’ın psikolojisini bozuyor.

KHK’lı aileler toplumdan dışlanıyor, bu ailelere iş verilmiyor, ev tutmalarında zorluklar yaşıyorlar ve bulundukları yerlerde “terörist” damgasını yiyorlar.

KHK’lı ailelerin toplumdan tecrit edilerek ötekileştirilmesi, suçların şahsiliği ilkesine, evrensel hukuka, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (Fatır: 18) ilahi buyruğuna aykırıdır.

KHK’lı ihraçların sivil ölüme terk edilmesi ile “Ağaç kemirsinler” ifadesinin doğurduğu bir sonuç bu.

Acının, ölümün kimliği olmaz. Her ölüm acıdır ama genç ölümler daha acıdır.

Özellikle son on yılda yaşanan hukuksuzluklara, yozlaşmalara ve yolsuzluklara “nass”ın zırh yapılması, faturayı İslam’a çıkarttı.

Siyasal İslam’ın iktidarında din bir geçim kapısı haline geldi ve ciddi manada irtifa kaybetti. Gürkan Çakıroğlu’nun (Politikyol) tespitiyle; “Din hazan mevsimini yaşıyor, uzunca bir kışa girecek.” Bahar mevsimi için de yeni nesiller, yeni paradigmalar gerekebilir.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR