Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


Emek-Sermaye ve Müslümanlar-4

Hasan Postacı'nın "yeni" yazısı...


Küresel ekopolitiğe yön veren neo liberalizmin, tüm yerküreyi tehdit eden bir düzen ürettiğini basit bazı istatistiklere bakılarak görülebilir. Bilimsel ve derin bir hikmetle(!) neredeyse libralist düşünürler tarafından bir azizin vaazları düzeyinde kutsallaştırılan serbest piyasa ekonomisi olarak işleyişi tanımlanan sitemin üretim ve tüketim kültürü, emek ve mülkiyet anlayışının temel parametrelerine yönelik derinlikli bir eleştiri yapılması gerekir.

Bu sistemin dayattığı üretim ve tüketim kültürünün temelinde insanın objeleştirilmesi olduğu görülür. Üretimde neyin üretileceğinden, ne kadar üretileceğine, kim tarafından ve ne ile üretileceğine ve nasıl pazarlanacağına yönelik işleyen organizasyonların Sektörel bazda farklılaşsa da buna yön veren ilke ve dinamiklerin değişmediği görülür. Kuralsız rekabet her durumda ve her türlü araçla meşrudur. Güçlü olan ayakta kalır ve devlet sadece bir hakem, düzenleyici rol ve güvenlik sağlamakla işlevlendirilmelidir.

Üretimin hasılası olan hizmet ve ürünlerin fiyat politikalarına yön veren kurallar serbest piyasanın manipülatif insafsızlığına bırakılır. Özellikle askeri ve silah teknolojileri, ilaç ve tıp alanı, eğlence, kozmetik, moda, değerli taş ve mücevherat, spor dünyası, yazılım teknolojileri, lisansa dayalı tekelleşmeler gibi alanlarda tek belirleyici dinamik olan arz-talep dengesi(zliği)nin dalgalanmalarıdır. Arz-talep iddia edildiği gibi kendi doğası gereği bir ürün ve hizmetin en optimum fiyat-değer dengesini üretir mi? Her türlü imkana sahip güçlü küresel şirketlerin kullanmaktan imtina etmediği her türlü yalan, aldatmaca, yönlendirme ve manipülasyonlar birer başarılı pazarlama tekniği olarak görülebilir mi?

Soğuk savaş döneminde çok daha belirgin olan düşmana karşı güçlü olma ve düşman tehdidini bertaraf etme ikliminde her iki bloğun silah teknolojileri üzerinden oluşturduğu sömürü düzenin her iki tarafın toplumları üzerinde oluşturduğu yoksullaşmaların ağır yükünün etkileri günümüze kadar etkilerini hala sürdürmektedir. Bir yanda ABD-batı Avrupa bloğunun bu polarizasyondan elde ettiği zenginlikler, diğer taraftan SSCB-Çin doğu bloğunun devlet kapitalizminin üzerinden halklara yaşattığı yoksulluklar sadece bu sektördeki acımasız sonuçları gösteren küçük bir kesittir.

Türkiye ve benzeri ülkelerin bu dönemde bir NATO ülkesi olarak yaptığı askeri anlaşmalara, ABD ve refere ettiği İsrail vb. ülkelerle yapılan askeri teknolojiler ve silahlanma anlaşmalarına bakmak bu derin sömürü çarkını görmek için yeterlidir.  Bu durum günümüzde küresel kapitalizmin suni olarak ürettiği güvenlik ve ötekini düşmanlaştırma politikaları üzerinden hala devam etmektedir. Son dönemde yaşanan S-400 füze krizi ve Türkiye’nin ABD tarafından F-35 savaş uçağı proje ortaklığından çıkarılması, üstelik projeye yatırılan finansın iade edilmemesi gibi cezalandırmalara varan dayatmaları bu sitemin emperyalist totaliterliğe vardığını gösterir.

İnsan sağlığı küresel kapitalist sömürünün ölçü tanımaz alanlarından birini oluşturmaktadır. Organ mafyalığından ilaç üretim stratejilerine uzanan geniş bir yelpazede serbest piyasa ekonomisinin acımasızlığı KOVİT salgını sürecinde daha net gözlemlendi. Sağlığın kontrolsüz özelleştiği ülkelerde ilaç ve sağlık hizmetlerine ulaşabilmenin düzeyi doğrudan gelir durumunuzla doğru orantılı olarak şekillenmektedir.

Kar odaklı sektöre bakan küresel ilaç firmalarının temel ar-ge ve üretim stratejisi; “Öldürme, ancak tam iyileştirme ve ilaca bağımlı kıl” şeklinde tanımlanabilir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak milyonlarca diyabet (şeker), kolesterol ve tansiyon başta olmak üzere ilaç bağımlısı tüketiciler ortaya çıkar.    

Türkiye özelinde sağlık hizmetlerinde sosyal devlet uygulamalarının yanı sıra özel sektörün güçlü olduğu görülür. Devlet tarafından yönetilen sağlık hizmetlerinde sarf malzeme ve ileri düzey hastalık tanı teknolojileri ve tahliller üzerinde özel sektörün ağır mobinglerinin olduğu herkesin bildiği bir sır olarak, önemli bir yolsuzluk alnına dönüştüğü söylenebilir. Bu durumun ağır faturası başta tıp etiğinin çürümüşlüğü olmak üzere toplumsal dokunun birçok alanına yansıyan travmalar yaratmaktadır. Basit bir gözlemle bir tıbbi cihazın kullanımı üzerinden devletin ihale yaptığı firmalar bu konuda yetkili olan doktorları yüksek düzeyde rüşvet denilebilecek teşviklerle kullanım kotasını maksimize etmeye çalışarak örtülü bir yolsuzluğun önünü açmaktadır.

Kamu sağlık hizmetlerinin kalite ve verimsizliği, uzun tahlil süreleri, alınamayan randevular, üst düzey ameliyat ve tıbbi operasyonlara ulaşmada yaşanan zorluklar yurttaşları özel sağlık kuruluşlarının acımasızlığına terk etmektedir. Bu hizmetler yine serbest piyasa ekonomisinin ilke ve ölçü tanımayan kontrolsüz fiyatlandırmaları üzerinden işleyen ağır bir istismar ve sömürü sitemine dönüştüğü görülebilir. Kamu çalışanları bile özel sektörden bir sağlık hizmetine ölçüsüz ücretler ödeyerek ancak ulaşabilir. Ayrıca oluşan güvensizlik iklimi ancak çok yakın tanıdıkların referansları üzerinden tedavi için gerekmeyen bir takım tahlil, ameliyat veya radyolojik uygulamalardan kurtulabilirsiniz. Bu toplumsal düzeyde tıp dünyasının işleyen kurallarının evrensel erdemlerden, tıp yemininden, meslek etiğinden yoksunluğunu ve küresel kapitalizmin acımasız sömürü ikliminin hâkimiyetini gösterir.

Eğlence, spor, moda ve kozmetik sektörünün insanı objeleştiren, lük ve şatafatın hedonistik ikliminde köleleştiren, ontolojisinden koparan etkileri her geçen gün derinleştiğini söylemek mümkün. Üst düzey imaj ve algı yönetiminin ürünü olan dünya starlarının(!) yer aldığı rol modeller üzerinden servetlerin harcandığı, kurgulanan bu tür yaşam tarzlarına ulaşmak her şeyin meşru kılındığı sitemin içinde bir ucu devlet politikalarına bile yön veren tirlyon dolarlık uyuşturucu kartellerinin yer aldığı diğer ucunda bahis, kumar ve mafya ilişkilerinin yön verdiği menajerlikler ile meşrulaştırılan, internet, medya ve akademik iklimlerde sofistike sunumlarla servis edilen bir değerler dünyası, üç kuruşluk bedellerle satılan genç kızları, çocuk yaşlarda paralı asker ve tetikçilerin, işe yaramaz hale geldiğinde kendi kaderlerine trk edilmiş sahipsizlerin kan ve ahları üzerine kurulmuştur.

Türkiye özelinde diziler üzerinden pompalan yaşam biçimlerinin kurgusu ve arka planında küresel kapitalizmin israf, fuhuş ve fücurun uçurmalarına sürüklenen efsunlamış, zavalılaştırılmış kitlelerin tipik örnekliklerine her geçen gün yeni örneklikler eklenmektedir.

Mücehverat Kitab-ı Kerim’in öğretisinde insan tatminsizliğini ajite eden altın gümüş ve elmaslar üzerinden resmedilir. Terbiye edilmemiş zenginliğin, şatafatın kaçınılmaz kıldığı kibri görünür kılan mütekebbirce yaşam tasarımlarının en güçlü göstergesi olarak her çağda olduğu gibi günümüzde de kendini dayatır mücevherat dünyası. Bir ucu altın gümüşten çatal kaşık kullanmaya, altından yapılmış klozetlere diğer ucu marka algısı üzerinden elitist yaşam konforunun göstergesi haline getirilmiş elmas ve pırlantalarla döşenmiş rolex vb. saatlere, akredite edilerek pazarlama unsuru haline getirilmiş cilalanmış isimlerin tasarım imzalarını taşımanın ayrıcalığını milyonlarca dolara endekslenmiş ürünler uzanan tatminsiz, sınırsız, ölçüsüz şatafatların göstergeleri olarak karşımıza çıkar değerli taşlar ve madenler.

Kuşkusuz küresel ölçekte örgütlenmiş finans ve yatırım baronlarının kur farkları, faiz, enflasyon üzerindeki tekelleşmenin karanlık dehlizlerde planlanmış manipülasyonları politik dengelerin küresel ilişkilerine bile yön verdiği görülür. Kurgulanan darbeler, işgal ve askeri müdahalelerin tamamında örgütlü finans gücünün inisiyatifini elinde bulundurulan ABD-İngiltere-İsrail merkezli küresel lobilerin olduğu görülür. Geçmişte GLADYO, tek kutuplu dünya düzeninin dizaynında SOROZ destekli kadife devrimler, petrodolar merkezli Ortadoğu üzerinden şekillenen el Kaide, İŞİD merkezli siyasi mühendisliğin sofistike uygulamalarının temelde küresel finans manipülasyonlarının bir parçası olarak şekillendiğinin altını çizmek gerekir.         

Küresel neo liberal paradigmanın öngördüğü, bilimsel olarak akredite ettiği serbest piyasada üretim ve tüketim kültürünün toplumsal sınıflar ve coğrafyalar arasında oluşturduğu uçurumlar her geçen gün derinleşmektedir.     

 

Kaynak: farklı bakış 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR