Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Eleştirinin Tutarlılığı ve Ahlak

Eleştirel düşünceyi küfür saymak ve yasaklamak son derece hatalıdır. Aynı şekilde küfretmeyi eleştirel düşünce sanmak da hatalı bir yaklaşımdır. Farklı anlayışları sürekli terörize ederek dışlamak, demokrasi ve çoğulculuğa indirilmiş bir darbedir.


Türkiye’de istisnasız tüm kesimler ( Kemalistler, İslamcılar, muhafazakârlar, sosyalistler, sağcılar, solcular) eleştirel düşünceden kaçıyor. Bu durum onları giderek sertleşen bir ideolojik kampın militanı yapıyor.

İnsanı eleştirel düşünceden ancak kendi düşüncesine olan güvensizlik uzaklaştırır. Her kesim diğerini susturarak, ötekileştirerek ve düşmanlaştırarak kendine meşruiyet alanı açmaya çalışıyor. En küçük eleştirel yaklaşımı davaya ihanet sayıyor, tekfir baltasını çıkarak karşılıyorlar. Kişilerin muhalif düşünceleri İslam ya da Atatürk karşıtlığı olarak nitelemelerinin altında, kendi düşüncelerine duydukları güvensizlik yatmaktadır. Kendilerine bir güvenlik alanı açabilmek için, muhalif saydıkları düşünceleri meşruiyet alanının dışına taşımayı amaçlıyorlar. Bu da toplumsal zeminin her alanında zaman zaman çatışmaya dönüşen  gerilimli fay hatları üretiyor.

İnsanlar parti aidiyeti anlamında büyük ölçüde partizanlaştılar; ahlaktan ve eleştirel düşünceden, farklı fikirlere saygılı davranmaktan uzaklaştılar. Bu durum, olaylara adaletle yaklaşmak yerine, ahlaki ilkeleri ihmal ederek her koşulda içinde bulundukları yapıyı desteklemekle sonuçlandı. Yapılan saygısızlığı ve küfrü kimin veya hangi partilinin yaptığına göre tavır belirlemeyi öne çıkardılar. Eğer sorunlu davranış sahibi kendi partisinden ise olayı görmezden geliyor ya da provokasyon olarak açıklamaya çalışıyor, karşı partiden ise büyük bir ahlak sorunu olarak görüp sonuna dek eleştiriyorlar. Bu tutum insanları evrensel ahlaki ilkeler yerine pragmatist bir ahlak anlayışına yönlendiriyor. Böylece en önemli olan ahlakın evrensel ilkeleri değil, partinin çıkarları oluyor.

Türkiye’de siyasal alandaki çekişmenin sert geçmesi, iktidar yoluyla devlete hâkim olup diğer kesimi etkisizleştiren bir siyasetin uygulanmasını sağlamayı amaç edinmekle ilgilidir. Bu durum müzakereci, demokratik ve çoğulcu siyaset anlayışı ile aşılabilir.

Toplumsal ilişkilerin ahlaki kurallar etrafında şekillenmediği her ortam, değerlerin araçsallaştırılmasıyla sonuçlanır. Kemalist olan Kemalizm’i, Müslüman olan İslami araçsallaştırır ve oradan kendi çıkarlarını tahkim edecek bir anlayış üretir. İdeolojik yaklaşımlar farklı olsa da ortak amaç iktidara ulaşmaktır. Amacın aracı meşrulaştırdığı ortamda çiğnenmeyen ahlak değeri, sömürülmeyen inanç ilkesi kalmaz.

Siyasal alanda ahlak ilkelerinin ve inancın kolayca sömürülecek bir araç olması, toplumsal değerlerinde çürümesine yol açıyor. Siyasette veya bürokraside yer almanın ve başarılı olmanın yolu ahlaki ilkelerden geçmiyor; liyakat ve ehliyet esas alınmıyorsa değerler araçsallaştırılmaya başlanır. Bu araçsallaştırma faaliyetinde en verimli alanlar Kemalizm ve dindir. Kuşku yok ki, dinin araçsallaştırılması, araçsallaştırmanın en kötüsüdür. Öyle ki, şeriata karşı olduğunu söyleyen seküler kesimler bile yeri geldiğinde dini araçsallaştırmaktan çekinmiyorlar.

Eleştirel düşünceyi küfür saymak ve yasaklamak son derece hatalıdır. Aynı şekilde küfretmeyi eleştirel düşünce sanmak da hatalı bir yaklaşımdır. Farklı anlayışları sürekli terörize ederek dışlamak, demokrasi ve çoğulculuğa indirilmiş bir darbedir.

Ahlaki ilkelerin bu kadar hoyratça kullanılmasının altında siyasal alana egemen olan pragmatist anlayışın egemenliği yatmaktadır. Pragmatist ahlak, ahlakın en temel değerleri olan iyi ve kötüyü eylemin sonucuna göre belirler. Bu anlayışa göre sonuçta fayda sağlayan eylem iyi, fayda sağlamayan eylem kötüdür. Dolayısıyla çıkar değiştiğinde ahlaki olan da değişeceğinden evrensel ahlak kuralları olamaz. Ne yazık ki, Türk siyasetinde böyle bir anlayış egemendir. Bu yüzden dün yaptığını bugün inkar etmek, kendisi ile çelişmek garip karşılanmamaktadır.

İçinde bulunduğu politik yapıyı eleştiriden uzak tutma gayreti, sonuçta politik taraftarlığa yol açmaktadır. Politik taraftarlık, fanatizme geçişin ilk adımıdır. Bu adım atıldıktan sonra ahlaki değerlerin grup çıkarları için araçsallaştırılması kaçınılmazdır.

İktidara muhalif olmak ve eleştirmek, muhalefetin yaptığı her eylemi onaylamak ve görmezden gelmeyi gerektirmez. Ahlaki eylemler iktidar ya da muhalefet karşıtlığına kurban edilemez. Eleştirel tutum iktidara olduğu gibi muhalefete karşı da sürdürülmelidir.

Siyasal alanda en çok istismar edilen kavramlardan bir de Kemalizm’dir kuşkusuz. 10 Kasım törenleri, herkesin kendine özgü bir Atatürk imgesi ürettiğini gösteriyor. O kadar ki, Mustafa Kemal’in gerçekliği arada yok olup gidiyor. Tüm tarafların Atatürk anlayışı, tarihin gerçekliğini anlama arayışı değil, bugünkü politik duruşuna destek aramak amaçlı olarak ortaya çıkıyor. Bu arayışın sonucunda, Devrimci Atatürk, Dindar Atatürk, Muhafazakar Atatürk, Milliyetçi Atatürk, Anti emperyalist Atatürk, hatta İslamcı Atatürk gibi birbirine karşıt Atatürk imgeleri ortaya çıkıyor. Siyasal ideolojiler kendi anlayışlarına göre bir Atatürk inşa ederek diğerleriyle bunun üzerinden kavga ediyor.

Tarihte rol oynamış insanların istismarı ve dinin araçsallaştırılmasını önlemek bir yandan istismar alanlarının ortadan kaldırılmasına, diğer yandan siyasal hayatın demokratikleştirilmesine bağlıdır. Bu anlamda en büyük sorunlardan biri de değerlerin normlaşma sorunudur. İstismarı önleyecek normların oluşması bu alanda yapılması gereken en önemli çalışma olmalıdır.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR