Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


ELEŞTİREL DÜŞÜNME(1)

Yazarımız Aziz Darıcı'nın "yeni" yazısı...


Eleştirel düşünme, bizim coğrafyamızda "eleştiri" kelimesinin tarihsel hafızamızdaki antipatik içeriğine takıldığını söylemek gerekir. Belli kesimlerin ya da muhalefete düşen bir görev olarak görülen, karşıttan geldiği içinde pek de önemsenmeyen bir olguyu konuşuyoruz. Olgunun taraflarca algıya dönüştürülmesi riski eleştiriye konu olanlarla, eleştiriye konuk olanların durumuna göre değişen atmosferler yaşanmaktadır. O yüzden bizim mahallede kapıdan içeriye alınmayan, ötelenen, hatta burun kıvırtılan bir tarafı vardır. İrfani yönü ağır basan, duygusal iklimin tüm mevsimlerini yaşayan, itaat kavramının kendine yontan, yerli-yersiz dinlemeyi konuşmaktan sürekli üstün tutan, bilgiyi-bilebilmeyi bazı şahıslara havale eden bu topraklar elbette "eleştirel düşünme'ye" pek de sıcak bakmayacaklardır. Dahası eleştirel düşünme neye tekabül etmektedir gibi bir derdimiz var mı, olmalı mı? O bile bilinmemektedir.

Düşüncesine güvenen, düşüncesini disipline etmiş insanlar; bilginin serbest dolaşım hakkını kendi tekelinde tutmazlar. Değer ifade eden bir düşünceyi(bilgiyi) paylaşmanın aynı zamanda bir sorumluluk olduğunu, hikmetli alçakgönüllülük içerdiğini, dürüstlük gibi ahlaki bir ilkeye dayandığını vurgulamak gerekmektedir. Bu ilkeleri konuşturduğumuzda; hakikate ulaşma garantisi  vermese de samimiyetin bir ifadesi olarak kendini gösterecek ve tarihe not olarak ta düşecektir. İnsanın asıl amaçlarından birisi olan "hakikat'i" öğrenme merakı, hakikate sahip olmayı ya da hakikati kuşatmayı değil hakikate doğru yol almayı öğütlemektedir. Çünkü hakikat bizim dışımızda ama bizimle hayatta(insanla) anlam bulan asıl değerler manzumesidir.

İslam’ın akli düşünmeye verdiği önemi bilmekteyiz. Akıl-vahiy tartışması içinde de değiliz.  Lakin asıl olan düşünmenin sonucunda olması gereken "değer üretme, bilgi üretimi, bilgi analizi,  bilginin disipline edilmesi" gibi süreçler tarihin belli dönemlerinde dondurulmuş; günümüzde ise maalesef zamanın ruhu denilen sosyolojik gerçekliği ıskalamıştır. Vahiy bilgisinin dışında bize aktarılan bilginin samimiyetine(aktarıcı şahsında) yapılan vurgu o kadar çok ki; bilginin içeriğindeki yanlışların dile getirilmesini ciddi manada engellemektedir. Geleneksel eğitim tarzı, bilgiye yaklaşım tarzı, bilginin öğretim şekli, öğreten-öğrenen ilişkisi vb. unsurların güncellenmemesi yüzünden; belli şablonların, sınırlı bilginin, belirli kaynakların üzerinden kendince yetkin şahıslar üzerinden tekrara düşen; hikayeci dil-üslupla ortama aktarılan, oluşturulan bu zeminlerde duygusal iklimin yarattığı atmosferde nefes almakta ve doğru yol üzerindeki vurgusunu ilk günkü gibi capcanlı bir şekilde hararetle savunmaktadır. Haliyle ortama, kendisine dönük yapılan eleştirilere, farklı bakış açılarına, farkındalık yaratan fikirlere ciddi manada reddiyelerle dışlamakta, değersiz kılmakta, ötekileştirmekte ya da bertaraf etmektedir. İşin garibi eleştirel düşünmenin olmadığı bizim coğrafyalarda eleştiriyi yapanla, eleştiriye muhatap kılınan iki unsurun varlığını konuşmak lazım gerekirken, ortamlarda söz hakkı verilenlerin "yanlış anlaşılması, hakkınızı helal edin" gibi ortamsal baskı içerisinde neyi nasıl ifade edeceği, ifade ettiğinde nasıl tavır takınılacağı gerçeği; hoşgörü, saygı, tahammül gibi erdemlerin nasıl içinin boşatılmış kavramlara dönüştüğü bizlere göstermektedir. Tabii, söylenenlere gerçek manana "eleştirel düşünme" denirse...

İslam coğrafyası, Batılı çözüm yollarına öncelikli tepkisel reflekslerini konuşturmaktan geri durmamıştır. İki zıt medeniyetin sahip olduğu değerler üzerinden ayrışması doğal gözükse de; hikmetle bakması gereken insanın; "İlim Çin'de bile olsa onu alın" prensibinin sahibi peygamber ilminin dışında kendini konumlandırması ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Eleştirel düşünme batının düşünme disiplini içinde anlam bulmuş bir disiplindir. Sorunlara çözüm bulabilme, çözüme dair farklı yaklaşımları da görebilmeyi içerdiği gibi analiz, sentez, çıkarım, değerlendirme, yorumlama gibi mantıksal ilkelere dayanan bu yöntem; İslam coğrafyasında "akla"(aklı devre dışı bırakan bakış) reva görülen terbiye metoduna tabi tutulmaktadır. Haliyle bilgiyi aktaran kişinin anladığı anlamak ya da anlamış gibi davranmak, en iyi ihtimalle "vardır bir hikmeti" gibi oluruna bırakmak gibi sorunlu halleri bizlerden neşet etmesine şaşırmamak gerekir.

Eleştirel düşünmenin pozitivizm-materyalizm kokan yanlarını bir kenara bırakırsak; akla, iradeye, düşünmeye verdiği değer kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kendi sosyolojisinde Hıristiyanlığın insanı hiçe sayan ama kendi tiranlığını kutsayan anlayışına bir eleştiri, bir tepki getiren bu yaklaşım tarzı; modern zamanlarda varolan sorunları çözme becerisi, yöntem ve tekniğine kendini bırakmış olması, insanın eleştirel düşünmenin (hayata dönük) pozitif yanına bakmanın daha makul ve mantıklı olduğu göstermektedir. Eleştirel düşünme; hayatın içinde farklılıkların olduğu, farklılıkların bir zenginlik olarak algılanması gerektiği, akılcı düşünme-analiz-yorumla süreçlerinde ön yargılardan uzak çıkarımlarla karar verme süreçlerini kanıtlarla destekleyen, batının insan aklının ölçü olarak belirlediği bilimsel gerçekliğin üstünde vahyin de temel alındığı, bilginin ahlaki temellerden yoksun olmadığı bir ölçüt kullanarak ve evrensel değerlere yaslanarak eleştirel düşünme gerçekleştirebilir. Tabi bu özel tanımında eleştirel düşünme içinde nihai tanım olmadığı, itiraza tabi olabileceğini bilmemiz gerekmektedir.

Bilge Kral Ali İzzet Begoviç'in rüyası olan "Eleştirel düşünme'yi" okullarda zorunlu ders kılma isteği biraz daha zaman alacak gibi. İslam coğrafyası bilgi üretiminden bilgi tüketime geçmiş durumdadır. İşin açıkçası Kur'an ve yaşayan sünnet(kültürle gelen) olmasa bizi ayakta tutacak değerler çoktan tükenmiş olurdu. Bunun farkında olacak ki Bilge Kral; yaşanılan ve yaşatılan hayatların ciddi manada eleştiriye tabi tutulmasından yanadır. O taklit ve gerçeklikten uzak anlayışlardan çok bilgi ve bilincin kendisinde anlam bulan "Okumak özgürlüğe uçmaktır" sözünü söylemiştir.  Tabii, insan karaktere dönüştürdüğü ve doğru bildiği bilgilerden, davranışlardan vazgeçmesi sanıldığı gibi kolay değildir. Ruha sirayet eden bu durumun değişmesi, başta değişim ve dönüşüme "evet" demekle başlar. Lakin bu evet'ler ciddi bazı fedakarlıklar ya da ciddi tepkiler içerdiğinden kişinin konumu, mevkisi, sosyal ortamı buna izin verir mi? Bunlar ciddi manada işaretidir. (Devam edecek)...

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR