Fransız devrimi ile birlikte kirlilik küresel bir hal aldı. Yalnızca sanayi kirliliği değil. Kalp, vicdan ve bilgi kirliliği Batının beyaz insanlarını kömür karası yaptı. Olmadı! Bu tanım da hafif kaldı! Petrol kuyusuna düşen kimseler yaptı. Çevre kirli olunca onu soluyan insanlarda hasta bir ruh ve psikoloji sahibi oldular. Bilgi kirlenince de iki ayaklı olan varlıklar dört ayaklılara ve sürüngenlere dönüştüler. Böylece insanın muhatabı ahlak öldü.
İnsan sosyal medya ve medya üzerinden değil gün ve saat; her an bir bilgi bombardımanı ile karşı karşıya kalıyor. Ama bombalar zehirlemek ve öldürmek için atılır. Bilgi bombardımanı değil de bilgi akışı olsaydı diriltici bir rol üstlenebilirdi. O halde mutlak doğru bilgi nedir diye sorulacak olursa; o Kur´an ve Sünnettir. Bir başka ifade ile mutlak doğru olan bilgi vahiy; diriltici ve çözümleyici bir role sahiptir. Ayet ben Müslümanlardanım diyenlere şöyle sesleniyor ?Ey iman edenler! Allah´a itaat edin. Peygamber´e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah´a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah´a ve Resûl´e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir? (Nisa, 4/59)
Müslümanlar bu kapsamda ülkemizde yaşamını sürdüren Suriyelilere nasıl bakmalıdır? Sanırım bir durum tespiti yapmak gerekecektir. Öncelikle Suriyeliler insan, sonra Müslüman, sonra din kardeşi, sonra bu coğrafyanın bir parçası, sonra Osmanlının emaneti, sonra çoğu yaşlı, kadın ve çocuk, sonra Esed´in, Amerika´nın, Rusya´nın, PKK´nın ve DEAŞ´ın katliamından kaçanlar. Ve mazlumlar (zulme uğrayanlar).
Suriyeliler bu topraklara tatile mi geldiler; iş bulmaya mı geldiler; vakit geçirmeye mi geldiler; eğlenmeye mi geldiler. Suriyeliler dilenmeye mi geldiler; asgari ücretin yetmediği bir ülkede asgari ücretin yarısı maşa çalışmaya mı geldiler; insanların kullanmadığı 2. el eşyaları ve giysileri giymeye mi geldiler; kadınlar yollarda, kamplarda ve deniz ortasında doğurmak için mi ülkelerini bıraktılar! Hayır, onlar PKK´ya, DEAŞ´e ve Esed´e zorla asker olmaktan; tecavüzden ve ölümden kaçtılar.
Müslümanların varlık nedeni adaleti egemen kılmak ve zulme karşı olmak değimlidir! Ve Müslümanlar mazlumlara kimliğini sormaz/sormamalıdır. Hangi ırk, hangi din, dil ve coğrafyaya sahip olursa olsun; mazluma sahip çıkmak Müslümanların inanç kodlarında var olan bir emirdir. ?Sana Allah yolunda kimlere ve ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: İnfak edeceğiniz mal anne baba, akrabalar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmış gariplere verilmelidir. Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah muhakkak onu bilir. (Bakara, 2/215)
Türkiye´de Suriyeliler bir kez daha tartışmaya açıldı. Ama bu kahvehaneler de konuşanlardan farklı. Operasyonel ve yıkıcı. Arkasında uluslar arası katil güçlerin varlığı söz konusu. Bu tartışma iyi yönetilemezse geleceğimizi tehdit eden; inanç, sosyal, siyasal, ekonomik ve güvenlik problemine dönüşebilir. Öyleyse Kur´an bu konuda Müslümanlardan ne istiyor. Mademki ?Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah´a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah´a ve Resûl´e götürün? buyuruyor. O halde götürelim, Allah ?yetimler, yoksullar ve yolda kalmış garipler? hakkında ne diyor! Onlara yardım edin diyor.
Üstelik Allah bu ?yetim, yoksul ve yolda kalmışların? inancını da sorgulamıyor. İster Müslüman, ister Yahudi, ister ateist kim olursa olsun! Sorduğu ve dikkat çektiği şey ?ihtiyaç sahibi olmak/yolda kalmak?
Suriyeliler insandırlar, Suriyeliler Müslüman´dırlar, Suriyeliler mazlumdurlar. Ve Allah şöyle buyuruyor ?müminler ancak kardeştir.?
Mültecileri sevk ve idare etmede yani yönetmede; yerel ve merkezi yönetimlerde bir takım sorunlar yaşanmıştır/yaşanmaktadır. Bu sorunların çözümünde yapılması gereken yasal düzenlemeler şüphesiz ki bir an önce yapılmalıdır. Ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Ayrıca STK´larla birlikte sorumluluklar paylaşılmalıdır.
