Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nevzat KAYA


Düşünsel Engellerimiz : Dar Bakış ve Zihinsel Uyuşukluğumuz

Nevzat KAYA´nın Analiz;


Evet, bir potansiyelimiz her zaman var. Bunu yadsıyamayız. Müslümanların ve tüm insanlığın ümit ve beklentilerine cevap verme potansiyeli İslam´ın dününde de vardı, bugününde de var ve yarınında da elbette vardır.

Fakat bu ümit ve beklentiyi karşılamak için, önce bu potansiyeli düşüncede gündem yapmak, sonra da bunu eyleme geçirecek bir aksiyon ve hareket sağlamalıyız.

Bunun için müslümanlar hayatın tüm alanlarında bu aksiyonu ortaya koymak için; bilimde, sanatta, tarihte, edebiyatta, eğitimde, ekonomide, teknolojide, sosyal adalette, kültürde, sinemada, müzikte vesair aklımıza gelecek her alanda, insanların bilinçlerine hükmedecek, daha doğrusu bilinçlerini ikna edecek eserleri ve çalışmaları ortaya koymaları gerekmektedir.

Bir medeniyet ancak böyle kurulur. Yoksa salt hamaset siyasetiyle varacağımız bir yer yoktur.

Elbette yeryüzünde Allah´ı hakkıyla tesbih, tenzih ve tazim eden salih kulların olması gerektiği ve gerçekte de istenilen muradın bu olduğu doğru bir tezdir. Bu olmakla beraber bunun sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla bir değerler sistemini tesis etmek, ortaya bir mefkure koyacak kamusal bir bilincin inşa edilmesi de gerekmektedir. Yoksa takvayı, ihlası, bilinci ve şuuru, bireysel sınırlara indirgemek konunun aslını ıskalamamıza sebep olabilir.

Çünkü salih kulların varlığı sadece kendi hayatlarıyla sınırlı olma gibi bir kıtlığı/kısırlığı karşımıza çıkarabilir. Kendilerinden sonra bu salahiyetin devamlılığı, ancak tüm insanlığın ilgi alanlarına cevap verecek çözümlemeleri ortaya koymak ve bunu bir sistemle yürütmekle olur.

Bu dünyada kıyamete kadar durmayan/durmayacak şeytani bir mücadele var. Daha da vahimi herkeste var olan kötülüğe meyilli bir nefis var. Sürekli ve sistemli olan bu şeytani ve nefsi tehlikeye karşı, bizi uyanık kılacak, her zaman teyakkuz hale getirecek ve süreklilik arz edecek bir bilinci ve şuuru empoze eden değerler sistemimiz ve kamusalımız olmalıdır. İşte bizim eksiğimiz, gediğimiz ne varsa buradadır.

Sistemli çalışan kötülükle, sistemsiz ve yetersiz çalışan bir iyilikle mücadele edemezsiniz. Allah´ın mü´min kulları için yardım ve vaadinin olması, bahse konu diğer alanlarda bir şeyler yapmamamız gerektiğini ortaya koymaz. Bunları birbirinden iyice ayırt edip doğru anlamak ve doğru yorumlamak gerekmektedir.

Bir başka önemli husus da, zihinleri felç eden, işin aslından ve olması gerekenden koparan, bir tür düşünsel uyuşukluk enjekte eden, günü geçirme gibi dar bir popülist gidişatın, hakikatlere nüfuz etmemizi önleyen bir tehlikeyle karşı karşıya kalmamızdır.

Kavram ve değerleri insanların gerçekleri görmelerine perde ederseniz, bu kavram ve değerler birer uyuşturucu olmaktan öteye gitmezler. Bundan daha ötesine, bir perspektife, bir düşünsele ihtiyacımız var.

Elbette ezan ve bayrak bizimdir. Bunlardan vazgeçmeyiz ve pazarlık konusu dahi etmeyiz. Fakat salt ezan ve bayrak siyasetiyle insanların sorunlarına çözüm, beklentilerine cevap veremezsiniz. Belki birazcık geçici olarak zihinleri durgunlaştırabilirsiniz ama insanların yapısı itibariyle hayatı tümden bunun üzerine durduramazsınız. 

1915 Çanakkalesini unutmamalıyız/unutturmamalıyız. Fakat bunu sonraki süreçlerde hayatımıza, düşüncemize, tefekkürümüze, algılayışımıza kastedenlerin cürümlerine perde ederseniz, yaşanan bu hakikat bir uyuşturucu olmaktan öteye gitmez.

Aynı şekilde 28 Şubat´ın acısını, darbesini, yıkıntılarını, mağduriyetlerini bir tecrübe ve ders olarak almayıp, tüm bu gerçekleri kendi yanlışlarımıza, hatalarımıza, adaletsizliklerimize perde yaparsak, böylesi bir hakikat zihinleri uyuşturan bir uyuşturucuya dönüşmüştür demektir.

Bu, yaşanmış tüm hadiseler, kavram ve değerler için de aynen böyledir.

Hayatı, yaşanılan acı, tatsız olaylar ile düşmanlıklar üzerine bina edemeyiz. İntikam duyguları üzerine inşa edilen bir hayat, bize körlükten başka bir şey sunmaz.

Tamam, yaşanılan zulüm, acı ve adaletsizlikler hatırlanabilir, bunda bir beis yok. Fakat unutmamalıyız ki, hayatı tümden bunlar üzerine anlamlandıramayız.

Kutsiyet atfedilenlerin ne olduğu iyi bilinmeli ve sorgulanmalıdır. Aksi bir durum bir tür düşünsel uyuşmuşluğa/uyuşturucuya bizi itebilir. Neye inandığımızı ve niçin inandığımızı anlamamız gerekiyor. Yoksa birilerinin mankurtu olmamız içten bile değildir.

İslam dünyasının düşünsel engellerini ortadan kaldıracak bir anlayışın ve iradenin ortaya konulması birincil önceliğimiz olmalıdır. Yoksa güne göre şekil alan, günlük yaşayan, günlük düşünen bir darlığın içine hapsolmuş oluruz ki, bu da İslam düşmanlarının bizler için zaten üzerinde bir projeyle çalıştığı önemli bir alandır. Gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen bir ufka ihtiyacımız var.

Unutmayalım ki, özgürlüğümüz ancak özürlülüklerimizi aştığımız zaman bir anlam ve değer taşıyacaktır. 

 
 
 
 
 
   
 
 
 
 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR