Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Düşünceye İffet ve Hayâ Gerek /2

Her aşırılık bir dengesizliğin işaretidir.


(Kur´anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?) (Kamer 17)

Allah´ın insanı muhatap olarak kabul etmesi müthiş bir olay. Yarattığı sonsuz varlık içerisinde ?insanı? işaret etmesi, insanı halife olarak görevlendirmesi, yarattıkları içerisinde ?eşrefi mahlûkat? olarak adlandırması ayrı ayrı güzellikler ve nimetler?

Tüm bunlar irade sahibi insanın Allah katındaki kıymeti harbiyesi ile ilgili. Bu kıymete duçar olmak insanın kendi niyet ve amellerin neticesinde tezahür edecek. Kur´an ve Sünnet yolunda yürüyüşümüz bu nimetlere olan kadir ve kıymet bilirliğinin de ölçüsü olacak.

Teorideki sözlerimizin karşılılığı olan Müslümanlığımız, pratikteki Müslümanlığımıza yenik düştüğünü, anlam problemi yanında birde anlamsızlaştırma problemi ile karşı karşıya kaldığımızı, sünnet ve hadis üzerinden değersizleştirme ile İslam´ın hayattaki varlığına dair tartışmalar, Kur´an ve Sünnete yaklaşım tarzlarımızdan kaynaklanan kafa karışıklığı ümmet olarak durumumuzu gösteren tarihsel bir gerçek karşımızda olarak duruyor. ?İslam´ı ben en iyi anlarım? anlayışı ile ?İslam´ı sen nasıl böyle anlarsın? anlayışı arasındaki mücadele bizi ileriye mi taşıdı, geriye mi götürdü herkes kendi cihetinde bir kalbini yoklasın. İradeyi  güçlü kılalım derken aklın yolunda ?hissiz? kalanlar ile nefsi terbiye edelim derken ?hikmetsiz? kalanlar arsında, bu ümmet ?hangi İslam? tartışmasında gidip gelmeler yaşamakta. İslam´ı yaşamak yerine tartışmayı seven toplumun, ilim erbabının verdiği mazeretle de din tüccarlarına şahit oluyoruz. Fetvasını alan toplum ise dillerine âlimleri-aydınları- yazarları dolamakta, İslamsız kalp sahipleri ise bu durumda keyif çaylarını içmekte.

Hadisi reddeden akılcığa bir göz atmıştık. Her aşırılık bir dengesizliğin işaretidir. İslam coğrafyasının duygusallığına(bazen de akıl tutulmasına)  tepki olarak çıkan birçok yapı, bu toplumu ikna edeyim derken  ?arif olan? bu topluma yabancılaştı. Tam tersi olan bir refleks ise kalbe coşturayım derken, havada uçurarak  ?hikmetli topluma? buda olmazı dedirtti. Tüm hadisleri çöpe atan mantık ile hadis diye toptancılık anlayışı ile hadis olmayanı hadis diye kabul eden mantık arasındaki farkı sadece hiç olmazsa buda iyidir demekle içinden çıkılacak gibi değil.

Dinin özü İslam paktır. İçinde hurafe taşımaz. Örf ve adetlerin taşıdığı gelenek ile İslam´ın tarifi yapılamaz. Geleneksel ile gelenek arasında bir fark var. Gelenekselcilik; iyi- kötü ile faydalı-faydasız olanın ilmi tahlili yapılmadan, iyi zannedilerek günümüze gelen fikirsel ve davranışlar bütünüdür. Gelenek ise; iyi ve maruf olanın, kötü ve faydasız olandan ilmi olarak tahlili yapıldıktan sonra geleceğe taşınmış ilmi-irfani ve hikmetli fikirsel ve davranışlar bütünüdür. Bu ayrım yapılmadan, bizden diye, nasıl olsa onlar yanlış yapmaz, yanlış düşünmezler, her konuda-her sorunu cevap vermişler diyerek bir gelenek tarifi yapılamaz. Yapıldığında da sap ile saman birbirine elbette karışacaktır. 

Bu yaklaşımla,  Kur´an dokunulmadan-okunmadan-anlaşılmadan ?Allah bizden ne istiyor? sorusunun cevabına ulaşılamaz. Kur´an ile bireyin arasına giren her engel ister insanın kendi nefsi, ister kendi zaafları, ister kendi cehaleti, isterse başkaları üzerinden ulaşılan dolaylı bir kaynak olsun, Kur´an-ı kendinizin-toplumuzun dışına bıraktığınız sürece özelde bireyin, genelde toplumun yaralarına çare olamaz; dolayısıyla kendi problemlerimizi çözmüş olmayız. Tam doğru yol istikametinde olmadığımızdan bela ve musibetlere duçar olacağız. Kur´an şifadır, rahmettir, rehberdir, kuruluş reçetesidir? İlahi kelamın hikmetlerini çoğalta biliriz? Ama bireyin ve toplumun birincil gündeminde değilse, dolaylı anlatımların, sohbetlerin, vaazların konusu olarak gündeme geliyorsa, kişilerin kendi fikirlere taşıdığı bir araç haline getirilmişse, kendi yaklaşımlarının garantörlüğü rolüne büründürülmüşse, elbette bu Kur´an ?kalbini? bize açmayacak. İnsan; Hz. Peygamberin şahsında bize getirilen bir ilahi mektubu merak etmeyen bir birey ve bir toplumun bir yere varması mümkün değil.

  ?Apaçık Kitab´a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur´an yaptık.? (Zufruf-3) ayetinde belirtilen ilahi mesajın öğretisini başkalarına havale etmek bizi sorumluktan kurtarmıyor. Kur´an´ı anlamak için bize gelin mesajları yerine, biraz okuyun da bilmediklerinizi öğrenmek için gelin mesajına dönüşmezse(ki az yorulmuş oluruz), Hz. Peygamberi hayatını okumadan, bilmeden her anlatılan hikâyenin cazibesi ile kendini kaybeden bir toplumda ?hikmet? aramak nafile?

Biz Kur´an-ı anlamayız demek, Hz. Peygamberin toplumundaki sahabenin okuma yazma oranı ile ilgili bir istatistik kullandığını hiç zannetmiyoruz. Kur´an-ı anlamak için halis niyetiniz dışındaki tüm çabalar birer gayretin ürünüdür. Bu gayretlerde herkes kendi cihetinde, kendi gücü yettiği kadar, aklının yettiği kadar anlar-kavrar ve yaşar. Bu olmadan kucağınıza sunulan, kalbinize sokulan, aklınıza enjekte edilen zoraki yaklaşımlar,  irademizin bizden alındığının işaretidir. Bunu itaat, saygı, muhabbet, rabıta, aidiyet ile açıklanması işin özünü değiştirmez.

 Kur´an okunurken, Hz. Peygamberin hadisleri zikredilirken gözyaşı dökmeyenlerin, kendi önderlerinin bakışına kendilerini kaptıranların hangi hali yaşadıklarını şahsen merak ediyoruz. Hz. Peygamberin aşkı insanı ?sümük-ü şerife? nasıl götürüyor, Hz. Peygamberin şahsında şekillenen şefaatin temsilliği nasıl ?şefaat ihalesi? ile kendilerinde kalıyor, dinin sahipleri söz konusu olunca kendileri dışında nasıl oluyor da başkalarına ?itaat et kurtul? anlayışına dönüşüyor, hepimiz merak etmekteyiz. İsrailiyat ile Emeviyat zihninin din algısına yaptığı tahribatları görmeyen gözler(özellikle hadis diye bilinen rivayet ve hikâyelerde), nasıl oluyor da insanların(ki bunlar kendi dışındaki Müslümanlar oluyor) ahiretteki durumlarını şimdiden tasnif ettiklerini hayretle izliyoruz. Onca Müslümanların ( Hz. Hüseyin gibi)  kanına giren nice tescilli zalimleri Hz. Peygamber adına rahmet dağıtılırken ya da rahmetle anarken,  aynı rahmeti neden kendi fikrinde olmayan Müslümanlara azıcık hoşgörü ile bakmadıklarına inandırıcı cevaplar alamıyoruz. Alimleri kendi tekelimize aldığımızda onları tarihsel olarak konuşturup kendi lehimize yazmak, kendi mezhebimize uymayanlara ?zındık-fasık? demek ölüye rahmet ile bile bağdaşmıyor.

Velhasıl bu sorunsal algı ve tartışmalar soru ve cevapları ile yüzyılladır devam ediyor. Bizde cevap bulmuş değiliz. Bu zihinsel bilinç ve bilgimizle biraz zor görünüyor. Hele ki şuanda alevlendirmeye çalışılan kaynak sorunu, mezhep tartışmaları varken? İyisi mi insaflı olalım? Belki kalbimize bir ?irfan?, aklımıza bir hikmet düşer?

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR