Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


DÜŞÜNCE, DİL, EYLEM VE FANATİZM

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


Düşünceler ve onları besleyen kaynaklar ne kadar kısır ve verimsiz ise dil o kadar sert ve ötekileştiricidir. Fanatik,sert ve ötekileştirici olduğundan bilgiye değil, slogana ihtiyacı vardır. Bilgi, müzakere ve tartışmayı öne çıkarır; fanatik bir militanın müzakereye değil kavgaya ihtiyacı vardır. Bundan dolayı sürekli çatışmayı öne çıkaran ötekileştirici bir üslup kullanır.

Düşünce, entelektüel bir birikim ister. Düşüncenin aktarımı ise iki şeye ihtiyaç duyar: Dil ve ahlak. Militan bir fanatik, hem bilgiden, hem de bilgiyi aktarım araçları olan dil ve ahlaktan yoksundur. Bu yüzden sürekli gergin ve öteki saydığı düşüncelere karşı hoşgörüsüzdür.

Fanatik bir militana, kendi anlayışından farklı bir düşünceye eleştiri yapması ve karşı tez üretmesi asla yetmez. Tatminsizliğini eleştirel baktığı metni yazanın veya farklı düşünceye sahip insanın kişiliğine yönelterek, küçük dünyasının kışkırttığı arzuları tatmin etmeye çalışır. Düşünceye düşünceyle karşılık verecek entelektüel donanımdan mahrum olduğu için, en önemli karakteristik özelliğini devreye sokar: hakaret. Muhatap alınmadıkları dünyanın eşiğinden girme şartının bilgi ve ahlak olduğunun bilincine varması çok kolay değildir. Böyle bir tutum onu zaten fanatizmin dışına taşıyacaktır.

İdeolojik zihin içinde bulunduğu siyasal görüşün hatalarını görmez. O, sadece muhalif olduğu siyasal anlayışın yanlışlarını görür. Yaptığı yorumlarda tarafı ve karşıtı olduğu yer bellidir.

Analitik düşünmek için, bir partiye militanca bağlı olup, hakikati onun içinden türetmeye çalışan insanlardan uzak durmak gerekir. Çünkü onlar için hakikat kendi partisinin, grubunun, cemaatinin çıkarına olan şeydir. Bir diğer özellikleri de hiç özeleştiri yapmayıp sürekli karşı tarafı suçlamalarıdır. Onları, kurdukları ütopya içinde mutlu oldukları kendi küçücük dünyalarına terk etmek gerekir. Onlar için doğru, içinde aktif olarak yer aldıkları partinin tutumudur. Partinin tutumu değiştikçe onlar da değişirler. 

Bir düşüncenin doğru ya da yanlışlığı bizim düşüncemize bağlı değildir. Öyle olsa hakikatin ölçütü bizim düşüncelerimiz olur. Biz mutlak doğrunun ölçütü değiliz. Bilgimiz de mutlak değildir. İslam kültüründe hakikat kişinin inşa ettiği bilgi değil, ona bildirilen bilgidir. Bundan sonraki sorun ise sudur: Bildirilen hakikati doğru anlıyor muyum? Ama herhangi bir düşünce için benim düşünceme uygun değildir demek en doğal hakkınızdır. Hakikate aykırıdır demek ise büyük bir sorumluluk ister.

Birey, hangi dünyanın kavramlarını kullanıyorsa, o dünyaya aittir. Bundan dolayı dil, düşüncenin taşıyıcısıdır. Said Nursi, Risalelerin dili üzerinden bir dünya görüşünü taşımaya çalışıyordu. Başka ideolojik kavramlarla zihniyetin taşınamayacağını biliyordu çünkü. Zihniyeti oluşturan kavramsal çerçeveyi dilin belirlediğini anlamıştı. Kur'an kuşkusuz çoğunlukla Arapların kullandığı kelimelerden oluşuyordu ama kelimelerin içeriğini değiştirerek bambaşka bir sitem kurdu. Biat kavramı gibi dini kavramların içeriğine yapılan müdahale aslında dine yapılan müdahaledir. Özgür seçim anlamına gelen biat, körü körüne bağlılığa, hakikat yolculuğunda yol gösterici olan mürşit turist rehberine dönüşebiliyor. Nursi, Cumhuriyet modernleşmeci elitin dil değiştirmekle neyi hedeflediğini çok iyi sezmişti. Cumhuriyet modernleşmeci elitleri din dilini dönüştürerek sekülerleştirmeyi ve içeriğinden uzaklaştırmayı denedi. Cemil Meriç "Kamus Namustur." diyerek bir gerçeğin altını çiziyordu. Kelimelerini kaybeden namusunu da kaybetmiştir. Namus,düzen, ilke… hepsi Nomos'tan türüyor.

Din, hayatın her alanında tutarlı bir düşünce sistemi, dil ve davranış biçimi önerir. Din ve siyaseti birbiri ne karıştırmak istemeyenler, din ve siyaseti birbirinden bağımsız iki otonom alan gibi mi anlıyorlar( Descartes kartezyanizmi) yoksa dinin istismar edilmesine mi karşı çıkıyorlar. Dinin temel ahlakı değerleri elbette siyasi alana karışmalıdır. Yalan söylememe, verdiği sözü tutma, adil olma, kimsenin hakkını yememe, emaneti ehline verme gibi değerleri neden siyasete taşımayalım. Dinin istismarını bahane ederek din ile siyasetin alanlarını ayırmak çabası, İslam ile insan davranışlarının en önemli alanı olan siyaseti Islama kapatmaktır. Dinin istismarı kadar hayatın bir alanını İslam’a kapatmak da tehlikelidir.

Sağlıklı bir düşünce oluşturmak için bilgi ve yorumu birbirinden ayırmak gerekir. Bilgi ve yorum doğası gereği birbirinden farklıdır. Her tür yorum insanın ürünüdür. Doğası gereği tarihsel, unutkan, yanlış yapma ihtimali olan bir varlık tarafından yapılmaktadır. Dolayısıyla hiçbir yorum mutlaklaştırılamaz. Oy verdiğiniz parti, içinde bulunduğumuz cemaat, bağlı bulunduğunuz örgüt insan ürünüdür.

Vahiy bilgisi ile insan bilgisi aynı ontolojik düzlemin ürünü değildir. Vahiy bilgisi zamanı ve varlığı yaratan, zaman ve mekân dışı, yanılma imkanı olmayan bir kaynaktan gelir. İnsan bilgisi ise doğası gereği yanılgıya açık, tarihsel bir bilgidir. Bu yüzden insanın ürettiği bilgi ve kültür hangi düzeyde olursa olsun vahiy ile eşitlenemez ve üstüne çıkamaz.

Kuşku yok ki, siyasal değerlendirmelerin bir bölümü de bireysel çıkarların sonucu olarak şekillenir. Siyasal tutumunun ürünü olarak bürokraside bir pozisyon elde edenin anlayışı ile haksızlığa uğradığını düşünen birinin anlayışı farklıdır. Bu iki değerlendirme tarzının duygusal ve taraflı olması kadar doğal bir tutum olamaz.

Tarihi ve siyasal değerlendirmelerde çoğu defa, olayın kendi gerçekliğini anlamak yerine, ona giydirilen gerçeklik belirleyici olur. Bu yüzden olayları değerlendiren öznenin tutumu öncelikli hale gelir. Bu yüzden çeşitli inanç ve ideolojik yönelimleri olan insanlar, bu yönelimlerin ölçüleriyle olayları değerlendirirler.

Siyasi tercih itikadı bir davranış biçimi değildir. Kuşkusuz her eylem gibi siyasi tercihinden de sorumludur kişi. Ama bu siyasi tercihinden dolayı kişiyi itikadı anlamda suçlamayı gerektirmez.

İdeolojik anlayışın esir aldığı zihinler birbirine benzer. Kemalist, Ulusalcı, Solcu/ sosyalist, milliyetçi, İslamcı olması fark etmez. Sübjektiftir, kendini hakikatin merkezine koyar, mutlakçıdır, özeleştiriyi sevmez, seçicidir

Fanatizmden uzaklaşma tek yönlü bilgilerle hüküm vermemekle sağlanabilir. Ortaya atılan düşüncenin gerçekliğini araştırmak ve suçlanan kişileri dinlemeye gayret etmek gerekir. Düşünce, ideolojik aidiyet, bağlı bulunulan cemaat veya gurup, idealleriniz, paylaştığınız ve üyesi olduğunuz parti insanı adaletten ayırmamalıdır.

Vahiy üzerine yorum yapan ve bilgi üreten zihin ürettiği bilgi kendisine aittir ve bu doğası gereği beşeri zihnin ürünüdür. Dolayısıyla kim tarafından yapılırsa yapılsın, ilmi düzeyi ne olursa olsun, yorum hakikatin yerine konulamaz, hakikat onun sınırlarına mahkum edilemez. Aşkın olan hakikati beşeri yoruma mahkum etmek, bilgi düzeyi sonsuz ve aşkın olanından gelen bir bilgiyi, bilgi düzeyi tarihsel olan bir zihnin yorumuna mahkum etmektir.

İnsanların ötekiyle diyaloga girmesi için kültürünü, inancını, ideolojisini değiştirmesi gerekmiyor. Alevilerin Sünnileşmesi, Kürtlerin Türkleşmesi, Dindarların Kemalistleşmesi gerekmiyor. Diyalog herkesin olduğu yerde durması, kendini özgürce ifade ettiği düzlemde anlamlıdır. Yoksa bazı kesimlerin susmak zorunda kaldığı ya da susturulduğu ortamda sağlıklı diyalog gelişmez. 
Diyalog için değiştirilmesi gereken din, kültür, yaşam tarzı değil, ahlaktır

Harici tavır, ilim ve irfandan yoksun olan kör ve fanatik taraftarlığın, sevgisizlik ve hoşgörüsüzlükle birleştiğinde nasıl şiddeti mazur gösteren sahte bir dindarlık ürettiğinin tarihteki en açık örneğidir.

Vahyin bir ucu Tarih ve zaman dışı olan Allah'a, diğeri tarihsel ve zamanla kayıtlı insana dayanmaktadır. Kuşkusuz Kur'an'ın o döneme ait belirlemeleri vardır. Ancak buradan kalkarak vahyin tümüyle tarihsel olduğunu iddia etmek, hiçbir sabitesinin olmadığını kabul etmek demektir.

Muhalif olmak, eleştirel olmak, entelektüel bir zeminden hareket etmek ve mutlaka ahlaki bir dil üretmek demektir. Muhalif olmak küfretmek, hakaret etmek değildir. Ne yazık ki her tür ahlaki niteliksizlik muhaliflik sarılarak kutsanıyor.

Lider kültü oluşturma konusunda bu topraklarda yaşayan değişik düşüncedeki insanlar arasında fazla bir farkı yok. Şeyh, Dede, Gavs, Şef, Ebedi şef, Ulu önder, Ölümsüz vs. nitelemelerin amacı saygı duyulan insanı, insanüstü bir konuma taşımak ve onu eleştiri sınırları dışına çıkarmak için yapılıyor. Bir anlamda liderler Peygamberin konumuna yükseltilmeye çalışılıyor.

Doğru bir eleştiri yapmak için, insanı hataya düşüren yaklaşımlardan uzak durmak gerekir. Bir olayı değerlendirirken içine düşülen hataları şöyle sıralayabiliriz:

 

1- İndirgemecilik(karmaşık sosyal olayları tek bir sebebe bağlayarak açıklamak.)

2- Paradoksal anlayışa teslim olma.

3-Geleneklere fazla güvenmek

4- Anakronizm.

5-Kişilere ve otoritelere aşırı bağlılık.

6- Metne ya da olaya kendi görüşünü giydirmek.

Alim, sadece hakikatin peşinden koşar. Bu anlamda o, bir ideolojinin( Sosyalizm, Kemalizm, Liberalizm, Milliyetçilik) , bir partinin( Ak Parti, IYI Parti, HDP, CHP, SP, MHP) , bir cemaatin( Menzil, Ismailağa) ve bir örgütün( PKK, DHKP-C, FETÖ, İŞİD) adamı olamaz.

Türkiye’de siyasal akımların, ideolojilerin ve dinin sıklıkla rastlanılan farklı tarih okumaları, bugün bulundukları yeri anlamlı kılmak içindir. Ulusalcı / Kemalist ve Muhafazakar / Dindar siyasal anlayışların bugün bulundukları yer ve değerler evreni farklı olduğu için inşa edecekleri tarih de farklı olacaktır. Tarih yorumları bugün bulunduğumuz teri anlamlı kılmakla yakından ilgilidir.

Eleştiri, mutlaka doğru veriler üzerine inşa edilmelidir. Doğruluğu test edilmemiş, eleştirilen yazara ait olmayan veya çarpıtılmış bilgiler kullanılmamalıdır. Bu eleştirinin gücünü azalttığı gibi eleştiri yapana olan güveni de sarsar.

Bir konuda düşünce beyan ederken entelektüel bir donanımın ve ahlaki bir kaygının oluşması şarttır. Öyle insanlar var ki, din -felsefe ilişkileri üzerine tek bir metin okumadan, felsefeyi yargılamaya çalışıyor, İslam hukuku üzerine ciddi bir birikimi olmadan fikir beyan ediyor; Anarşizm, komünizm, liberalizm, İslamcılık konusunda temel metinleri okuma kaygısı duymadan eleştiri yapıyor; Kemalizm!in temel felsefi varsayımlarından habersiz Balıkesir Hutbesi üzerine Kemalizm inşa ediyor; Ali Şeriati, Seyyid Kutub, Hasan Hanefi, Cabiri'den tek bir kitap okumadan yargılamaya çalışıyor. Böyle bir zihinle entelektüel bir tartışma yapmanın imkanı var mı? Unutmayalım ünlü alim İmam şafi sorulan 40 sorunun 39'una bilmiyorum cevabını vermiş. Alim bilmediğinin farkında olandır. Avam ise her konuda konuşmasının faziletine inanır. 

Öyle görülüyor ki, sağlıklı bir entelektüel zemin ve müzakere ortamı oluşturmak için, ahlaki bir eleştirel zihniyet inşa etmek gerekir.

 

Kaynak: Her Taraf

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR