Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ramazan KAYAN


'Dindar Nesil'

Yazarımız Ramazan KAYAN'IN 'YENİ' YAZISI...


 “Din nasıl yaşanır?” hayati bir soru!

Yıllardır İslam’ı nasıl yaşayabiliriz arayışındayız…

Gayet tabii, bunu temenni etmek yetmez, bunun mücadelesini vermek zorundayız…

İslami bir hayatı mümkün kılan koşulları, ortamları, zemini, zamanı oluşturmak gerekiyor…

İnancını yaşama derdinde olanların, hayatın bütünlüğü içinde bir değerlendirme yapmaları kaçınılmazdır…

İslami yaşama zeminimiz ne kadar sağlam?

Hayatı ve nesilleri İslamileştirmenin önündeki engeller nelerdir? Ya da kulluğumuzu doğrudan etkileyen unsurlar, belirleyici faktörler nelerdir?

İslami öğreti ve insanoğlunun ortak tecrübesinden hareketle bu soruların cevabını arayabiliriz…

İslami kimliğin oluşumu ve kulluğun akışında etkin olan dört boyuta dikkat çekmek istiyorum:

Bir:

Anne ve babanın etkisi…

Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari)

“Fıtrat üzere doğmak” nedir?

Fıtrat, oldukça yüklü bir anlam zenginliği içeriyor… Doğuştan Müslüman olmak… Tertemiz ve günahsız doğmak… İlk yaratılış sırasında Allah’ın insan tabiatına bahşettiği, yaratanını tanıma eğilimi, ruh temizliği ve yatkınlık…

Ezeli sözleşme…

Fıtrat insana sunulan ilahi bir armağandır…

Evet, insanın doğal yapısı, hak dini kabul edecek yetenekte ve yatkınlıkta yaratılmıştır…

Kur’an- Kerim’de bizi bu gerçeğe yönlendiriyor…

“Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun.” (Rum, 30)

Fıtrata yönelik ilk eylem, ebeveynden gelir… Doğan çocuk her türlü yönlendirmeye açıktır… Çocuğun desteğe ihtiyacı vardır… İslami terbiyenin ilk aşaması ailede gerçekleşir… Hz. Peygamberin “Dindar” eş seçin uyarısının ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor…

Fıtratı işlemenin ilk adresi ailedir… Islah da ifsat ta orada başlar…

İki:

Arkadaş çevresinin etkisi…

“Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Tirmizi)

Özellikle gençlik evresinde kimlerle sıkı sıkı dostluk kurulmuşsa kimlik ve kişilikte o şekilde biçimleniyor… Çevrenin dini neyse, kişinin dini de o oluyor…

Nice hicran ve hüzünlerin temel nedeni budur… Dünya ve ahiret hüsranına sebep de yanlış arkadaş seçimidir…

“Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim.” (Furkan, 28)

Peki, çıkış yolu nedir? Ona da Kur’an işaret ediyor:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, sadıklarla beraber olun.” (Tevbe, 119)

Sadıklar buluşması… Salihlerle birlikte yola çıkmak…

Üç:

Ünlü sosyoloğumuz İbn Haldun şunu ifade ediyor…

“Halk hükümdarın (yöneticilerin) dini üzerinedir.”

İnsanlar, başlarındaki hükümdarların temel doktrini ve inancı neyse ona meyleder. Onun görüşlerini referans olarak alır. Onu uygulamaya özen gösterir… Resmî ideoloji, egemen paradigma düzene uygun kafalar yetiştirme çabasındadır…

Bu bakımdan dinin yaşanılırlığını devletten ayrı değerlendiremeyiz… Siyasi erki hafife alamayız… İslam’ın siyasi hedeflerini geri plana çekemeyiz…

Dört:

“Mağluplar galipleri taklit eder.”

Tarihin de tanıklığı gösteriyor ki, mağlup sürekli olarak galibin şiarını, kültürünü, inancını, geleneğini, ideolojisini önemser, özenir ve boyun eğer…

Her şey hayranlıkla başlar, sonra yüceltme yoluna gider ve uydu olur… Galip taraf verici kültür, mağlup taraf alıcı kültür durumundadır… Aşağılık kompleksi zamanla yozlaşmayı getirir…

Osmanlı Batılılaşması, Cumhuriyetin aydınlanma projesi bu tezin en net göstergesidir…

Yeryüzüne hükmeden egemen güçler, din de dâhil her şeyi dizayn etme hakkını kendilerinde görürler… Yenidünya düzeni bunun en çarpıcı kanıtı değil mi? Sömürüye hazır ruh hali ile İslam dünyası bu acı gerçeği bize göstermiyor mu?

Evet, halkın galebesi ile ancak emperyalistlerin büyüsü bozulacaktır… Yüz elli yıllık sefalet ve esaret bitecektir…

Özetlersek, dini duruş, direniş ve varoluş için… Dindar nesiller için öncelikle gereken nedir?

Dindar aile…

Dindar arkadaş…

Dindar yönetici…

Ve dindarların galip gelmesi, üstünlük sağlaması… Hem de her alanda…

Askeri üstünlük… Siyasal üstünlük… Ekonomik üstünlük… Kültürel üstünlük…

“De ki; Hak geldi bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra, 81)

Kaynak:Milat Gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR