Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Prof. Dr. Bilal SAMBUR


Deprem öğretir!

Yazarımız Bilal SAMBUR'UN "YENİ" YAZISI...


Arka arkaya depremler yaşayan bir ülke olduk. En son yaşadığımız İzmir depremi, depremin yaşadığımız coğrafyanın doğal gerçeği olduğunu  bize tekrar anımsattı ve anlattı. İzmir depremi sonucunda kırka yakın insanımız hayatını kaybetti, sekiz yüzden fazla insan yaralandı. 6,5 Şiddetindeki deprem, yüreklerimizde ve  zihinlerimizde büyük sarsıntılara ve acılara neden oldu. Depreme  hazırlıklı olup olmadığımız sorusunu yeniden konuşmaya başladık. Ege depreminden sonra muhtemel büyük İstanbul depremini tekrar konuşuyoruz. Depremden korkmak yerine, depremle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

İzmir depremi gündüz saatlerinde gerçekleşti. Depremin gündüz gerçekleşmiş olması   insani maliyetin daha  düşük düzeyde  olmasını sağladı. Depremin oluş anından hemen sonra televizyonlardan ve sosyal medya platformlarından   felaketle ilgili bilgiler gelmeye başladı. Ülkemizin herhangi bir köşesinde olan bir olay, hemen bütün ülkeyi mobilize etmektedir. İzmir’e ve ülkemize büyük bir geçmiş olsun diyoruz. İzmir depremi,  yıkıcı  doğal felaketlere karşı çok hazırlık yapmamız gerektiğini  bize tekrar öğretti.

Depreme psikolojik, duygusal, ekonomik, fiziksel ve  imar açılarından hazırlıklı olmaya ihtiyaç vardır. Depreme eskiler zelzele derlerdi. Zelzele kavramının  ruh ve zihin dünyamızda  ciddi bir karşılığı vardı. Bugün kullandığımız deprem kavramının, zelzele konsepti kadar  psikolojik, sosyal ve insani açılardan  uyarıcı olmadığını söyleyebiliriz. Depremin   ciddi bir mesele olduğunu ve deprem kavramının  ruhlarımızda ve zihinlerimizde köklü fırtınalar koparması gerektiğini idrak etmeliyiz. Depremi zelzele olarak anlamak önemlidir.

İstanbul ve İzmir gibi metropol şehirlerimiz, deprem açısından çok kırılgan  bir coğrafyaya sahiptirler. Tehlikeli fay hatlarının metropol şehirlerimizden geçtiğini biliyoruz. Türkiye, bir deprem ülkesi olduğu gibi, şehirlerimizde deprem merkezleridirler. İmar ve yerleşim planlarının  rant merkezli değil, deprem gerçeğini esas  alarak düzenlenmesi lazımdır. Rant sağlamak için yapılan imar barışlarının hiçbir yararı olmamaktadır. Gerçek imar barışı, deprem tehlikesini dikkate alarak yapılan düzenlemeler ve politikalardır. Gerçek imar barışı, doğayı koruyan düzenlemelerdir. Depreme karşı sahiden radikal tedbirler almaya ve hazırlıklar yapmaya ihtiyaç vardır. Sözde değil özde radikal tedbirler almalıyız.

Ülkemiz deprem ülkesi olmasına rağmen, COVID-19 salgını gibi  bir tehditle hala boğuşuyor olmamıza rağmen, doğayı korumanın önemini hala kavramış değiliz. Doğa ile ahlaki ve doğal bir ilişki ve yaşam tarzı  geliştirmek yerine, doğayı  tahrip etmeye devam ediyoruz. Gelip geçici rantlar uğruna, doğanın önemsiz, gereksiz ve tükenmez bir şey olduğu yanılgısına düşüyoruz. Yaşadıklarımız, doğayı korumanın en önemli görevimiz olduğunu  bize göstermektedir. Deprem, kentsel dönüşüm adı altında rant projeleriyle engellenemediği gibi, doğada korunamamaktadır.  Doğayı yaşatmadan insanı yaşatmak mümkün değildir. Doğaya yaptıklarımızın bedelini, toplum olarak insanlarımızı  kaybederek ödüyoruz.

Hiçbir şehir öteki değildir. Depremin İzmir’de gerçekleşmiş olması, dikkatlerimizin bu inci şehre yönelmesine neden oldu. Kadim bir geçmişe  sahip olan İzmir,  dünyanın en güzel doğasına ve insanlarına sahip cennet bir coğrafyadır. Yıllarca   gavur sıfatı takılarak İzmir ötekileştirildi. Bir yere ötekileştirici sıfatların takılması, ayırımcı nitelikte nefret dilinin kullanılması, insanları ve şehirleri birbirine yabancılaştırmaktadır. İzmir’i ötekileştiren  sıfatlarla algılama şeklindeki çarpık  algımızdan arınmalıyız. İzmir’i  medeniyetin doğuş yeri aydınlık bir coğrafya olarak yeniden keşfetmeliyiz.

Deprem konusunda tek hakiki mürşit bilimdir. Depremle ilgili saçma sapan söylenen hurafeleri ve inançları konuşmanın  hiçbir gereği olmadığı gibi, bu tarz hezeyanların  hiçbir işlevi de yoktur. Deprem konusunda bilimsel gerçeklere kulak kabarttığımız ve bilim ışığında hazırlandığımız zaman,  insan ve mal kaybını daha aza indirgememiz mümkündür. Deprem konusunu gereksiz  ve verimsiz bir teolojik  polemiğe düşmeye gerek yoktur. Deprem, ilahi ceza veya kader değildir. Deprem konusunda  ihmallerimizden ve duyarsızlıklarımızdan  dolayı insanlarımızı kaybediyor, binalarımızın yıkılışını seyrediyoruz. Depremi bir inanç polemiği haline getirmek yerine bilimsel olarak deprem konusunu anlamalı, daha duyarlı ve sorumlu olmayı öğrenmeliyiz.

Kaynak: Milat Gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR