Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Deizm ve ?Dindarlık´

Kitabın ortasından söylersek, kim dindardı, kim kime karşı dindardı ve kim ?neden´ dindardı ve de dindarlık ne idi?


Bundan önce kaleme alıp yayımladığımız ?Deizme-Dair-Bir-Derkenar´ (1) başlıklı yazımızda deizmle ilgili kısa ve öz mülahazalarda bulunmuş ve ona ait birkaç sacayağından kısaca bahsetmiştik.

Bu sacayakları, kendi tespitlerimiz açısından bakıldığında, laiklik, milliyetçilik, millilik, mukaddesatçılık, muhafazakârlık, sağcılık, kapitalizm, liberalizm, demokrasi vb. idi.

Deizmin ancak bu sacayakların anlaşılması sonucunda anlaşılabileceği, vuzuha kavuşturulabileceği söz konusu idi.

deizm ve ‘dindarlık’ ile ilgili görsel sonucu

Zira kısmen bir yanılsama eseri olacak şekilde, her ne kadar İslam´la ve Müslümanlıkla telif edileceği varsayımına rağmen, bunların tamamına yakınının, aynı zamanda modernizm´in de ayak seslerinin duyulduğu, Batı´nın, bundan böyle farklı bir kulvara girdiğine işaret eden olgu ve olayların sonuncunda zora giren kilisenin, sekülerizm karşısında ?varlığını koruma, onu güvence altına alma´ refleksi olarak tanımlanabilecek olan muhafazakârlığın tedavüle girmesi ile birlikte, deizminde kendi felsefî temelini oluşturduğu söylenebilirdi.

Bunu, salt İslam dünyası ve özellikle de Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, bizde neşvünema bulan ?muhafazakârlığın, mutlaka ve mutlaka deizm ile kesin bir irtibatı vardır´ yargısının, onun zihinlerde yer ettiğini sandığımız bir karşılığı olmamış olsa dahi, bu iki kavramında, aynı dönemde, aynı süreçte ve en azından ?Batı açısından´ bu minvalde oluştuğunu söylediğimizde, bize de telkin edilen kullanım şeklinin ve iştigal etmesi istenen alanın pek de bizim algıladığımız gibi olmadığını görebilirdik?

Aynen, demokrasi anlayışında olduğu üzere, deizmden ziyade muhafazakârlık kavramının da biz de farklı anlaşılması, onu masum kılmıyordu. Ama herkesin, kavramlara yüklediği anlam ve iştigal alanı farklı olsa da, işleyişten dolayı amaçlanan maksadın Batı dünyası içerisinde, şu ya da bu şekilde bir noktada durmamız, durdurulmamız ve iskân ettirilmemiz olduğu, yaklaşık iki yüz yıllık salt modernleşme, yüz yıllık cumhuriyet ve son on altı yıllık muhafazakâr tandanslı bir iktidar döneminde yaşadığımız hercümerce bakıldığında, amaçlananın ne olduğu apaçık ortaya çıkardı.

‘dindarlık’ ile ilgili görsel sonucu

Dindarlık Ne İdi?

KONDA araştırma şirketinin, bir süre önce ?Türkiye´nin dindarlık karnesi´ hükmünde ne tür bir sonuç çıktığına, çıkacağına dair yapıp kamuoyuna sunduğu bir araştırmaya göre, Türk toplumu içerisinde, ateist oranında bir iki puanlık bir artışın olduğu, deizme yönelişte de ?hatırı sayılır´ artışa tesadüf edildiği ve bununla birlikte dindarlık oranında ise, bir iki puanlık bir azalmanın olduğu belirtiliyordu.

Bu araştırmanın, gerçeği pek yansıtmadığı mı söylenebilirdi, yoksa bu işte bir artış ve azalış, daha doğrusu bir düşüş var ise bunun sebepleri üzerine durup düşünüp bir hal çaresine mi bakılmalıydı?
Bu konuda, elbette, hemen herkes, kendi durduğu yerden bakacak, kendi cephesinden hareket edecek ve yine kendine özgü yol ve yöntemlerle işe koyulacaktı.

En baştan belirtelim ki AK Parti tabanı ?buna, parti tavanını da dâhil edebiliriz- büyük oranda alışılmış bir şekilde muhafazakâr reflekslerle, bu işin araştırma şirketi tarafından, içerisinden geçilen süreçte ve hem de seçim sath-ı mailinde(!) AK Parti´ye karşı ?yıkıcı´ bir işin parçası olduğu söylenecekti?

Ya da kendisi İslamcı form´a sahip bulunan ve Müslüman camiada iştigal edip iktidara, onun bazı uygulamalarından dolayı ona muhalif olan ?siyasî´ çevrelerin, gelinen süreçte elde edilen sonucun vebalinin büyük oranda iktidara ait olduğunu vurgulaması söz konusu olacaktı?

Bir de, yaklaşık yüz yıldır devam eden katı modernleşme saikiyle dinle ?olumlu anlamda´ hiçbir bağı bulunmayan, hatta onu hayatın periferisinin de periferisine atan, ona hiçbir alanda hayat hakkı tanımayan ve işin esprisine uygunluk içerisinde ?laik´ olarak tanımlanan çevrelerin; şu, ya da bu oranda ?o da işin künhünü ortaya koymadan- ?İslam diye bir din var!´ diyen AK Parti iktidarının, kendi meşruiyetini muhafazakârlık saikiyle İslam´dan devşirmesi karşısında şaşkınlık içerisinde kalan, başta CHP olmak üzere siyasi ve toplumsal laik çevrelerin, İslam savunuculuğuna soyunmaları ve gelinen süreçte deizmin müsebbibinin AK Parti olduğunu dillendirmeleri de, şaşkınlıkla izlesek dahi, söz konusu oluyordu.

Eğer laik(sol, Kemalist) çevrelerin bu türden çıkışları varsa ve bunlar bunun üzerinden, epey zamandır yitirdikleri sosyopolitik bir meşruiyeti arzuluyor iseler, gerçekten bu kel ve fodul durumun sebeplerini AK Parti iktidarının, -bu konularda, bizim açımızdan çoğu da- yanlışlıklarla dolu bulunan icraatlarında aramamız gerekirdi.

Olayın mahiyetini anlamak açısından, laik çevrelerin maksadını, onların asırlık din/İslam düşmanlığını analiz etme açısından düşündüğümüzde ?ele verir talkını, kendi yutar salkımı´ fehvasınca bir yerlere oturtabilirdik. Ki burada AK Parti iktidarının da onların eline epeyce koz verdiğini unutmadan?

Bu üç temel bloğun dışında kalan Müslümanların ise bu araştırma(lar)dan çıkan sonucun, yanlışlığı ve doğruluğu bir tarafa, hatta bu araştırmanın ne amaca yönelik olarak yapıldığını da, bir an bir tarafa koyma suretiyle dindarlık kavramının ne anlama geldiği, gelmediği konusunda kafa yormamız gerekirdi.

Daha açıkçası, bizden ziyade onların bu kavramın ihdasından dolayı, ne çıkar elde ettikleri, etmek istedikleri; bu kavramla amaçladıkları şeyin ne olduğu, ne olmadığı üzerine düşündükleri de işin farklı bir cephesine işaret idi?

Evet, dindarlık ne idi?

Günümüz Türkiye´sinde, Kur´an´da hiç geçmediği, bundan dolayı olsa gerek klasik İslam kültürü içerisinde bir karşılığı, kullanım durumu olmadığı halde, modern Arapçada yer bulan ve bizde de (?dindarlık´ kavramı ilk kez Batılılaşma saikiyle son dönem Osmanlı kaynaklarında kullanılmaya başlanmıştı) kullanılan birkaç kelime vardı.(2)

Bu bağlamda konumuz gereği söylersek Arapça karşılığı ?mütedeyyin´ anlamına gelen ?dindar´ kelimesini yakıştırıp kavramsallaştırdığımız, başta Kur´an olmak üzere, hadis kitapları da dâhil İslam ilim kültürüne dair hiçbir klasik eserde ve söylemde bir karşılığı bulunmayan dindarlık kavramı ile amaçlanan şeyin ne olup olmadığı bizleri bayağı meşgul etmektedir.

Sahi bu kavramdan amaçlanan ne idi?

Bu konuda karşı tarafın maksadı ne idi, o ayrı bir konu, ama çağdaş dönemde kullanılmasından hareketle bu kavramın hiçte hayırhah bir kullanıma sahip olmadığını söyleyebiliriz.
Yani, kitabın ortasından söylersek, kim dindardı, kim kime karşı dindardı ve kim ?neden´ dindardı ve de dindarlık ne idi?

Soru cümlelerini uzatmak mümkün?

Kendilerini sağcı, muhafazakâr olarak tanımlamayıp, kimliğini salt İslam olarak belirleyen ve ?tüm duruş ve davranışını´ ona göre tanzim eden Müslümanların önemli bir bölümünün, o da bir yanılsama eseri içerisinde, dindarlığı, kendini karşı taraflar açısından belirginleştirmek ve belli bir noktada durduğunu belirtmek açısından dindarlık kavramı ile hemhal oldukları vaki idi.

Her ne kadar dindarlık kavramını, içerik olarak pek hayırhah bir temele irca edilemeyecek olsaydık dahi, azımsanmayacak oranda Müslümanın, kendilerini dindar olarak tanımlamalarını, onların iyi niyetine ve saflığına bağlamamız gerekirdi.

Sayıca azımsanmayacak Müslümanlardan oluşan bu kitlede iyi bilirdi, ki Allah(cc) bize bir kitap, bir peygamber(s) göndermiş ve bize ?Müslüman´ ismini uygun görmüştü.

Hakikat bu şekilde ise ve bunu değiştirmenin hiçbir maddi temeli de olmayacaksa, bunun hilafına hareket etmek ne anlama gelirdi?
Hakikatin hilafına hareket etmek bir Müslümandan ziyade, aklı fikri İslam´ı ?Araplaşmış´ şekli ile değerlendirmeyi ?Türklüğün beqası´ adıına dikkate alan, Kur´an´ı seremonik bir değere irca eden, onu duvarda çiviye asılı atlas bezden kılıfında alı koyan, ona sadece ?kabul edilebilir´ dua formatında yararlanmayı ibadetin hası (!) olarak anlayan bir kişi, dindar olabilirdi. Ama böylesi bir ?dindar´ın İslam açısından olumlu bir karşılığı olmazdı, olamazdı?

Ki böyle bir anlayış, onu sahiplenenler tarafından her ne kadar İslam´a uygun görülüp devam ettiriliyor olsa da, peşinden gelen yanlış Allah inancı, onunla bağlantılı her şeyin yanlış anlaşılması ve temellenmesini sağlayacaktı.

İbadet ?salt´ Allah için düşünülecek, ama araya birçok ilahın girdiği, dâhil edildiği fark edilmeyecek, haddizatında hemen her şey O´ndan istenecek, ama dünyanın böyle gideceği düşünülecek ve ortaya konan yanlış amellere rağmen ?cennetlerden cennet´ beğenilecekti.
Bu manzarada bırakalım siyasi işleri, oluşları, toplumsal işleyişte de ortaya konan yanlış amellerden dolayı doğru bir sonuç vermeyeceği gerçeği haliyle es geçilecekti.

Sahi ortaya konan yanlış amellere bağlı olarak ?elde edilen manzaradan, sahici temelleri olan ve insanlığın tümünü kuşatan küllî bir yapı çıkar mıydı? Buna şüphe ile yaklaşmak dahi, meseleyi tamamıyla anlatmaya kifayet etmez ve güdük kalırdı. Onun yerine nasıl bir manzara söz konusu olabilirdi?

Açıkça söylemek gerekirse, o da Allah´ın izniyle ?iş, yaver gittiğinde´ belki bir şey olmayacaktı diyelim, ama her zaman böyle bir şeyler mümkün olabilir miydi? Tabii ki de hayır!

Zira şeytan boş durmuyordu, keza şeytanlarda?

Eğer bizler, hayırlı bir ümmet olarak ortaya çıkarılmış isek ve buna rağmen, yanlış Allah ve din algısı ile malûl isek işin hayrı bertaraf olur, kendileri zalim olanların maskarası olurduk âlimallah?

Olmuştuk bile, ama neyse?

Türkiye yakın siyasi tarihini az çok bilenlerin malumudur ki, ?maddi´ üst aklın dünyaya biçmeye çalıştığı rol ile bağlantılı olarak, ülkenin ?durumuna ve zamanına göre´ içerisinde bulun(durul)ması gereken konum açısından bakıldığında, yine sağcı iktidarlar eliyle oluşturulan kapitalistleşme sürecine karşılık olarak, yine aynı küresel mahfilin dikte ettirip ortalığa saldığı, ama yürürlükteki sistemi değil de, elden yitip giden Müslüman çocukların üzerinden bir ateizm politikası söz konusu ediliyordu.

Şimdi de, kapitalist sistemi muhafazakâr versiyonuyla elde tutma yolunda, dinin, Allah´ın, peygamberin, dindar gençlik yetiştirme vurgusunun çokça ve hoyratça kullanıldığı bu süreçte, tabiri caizse ?Allah´la bir sorunu olmadığı varsayılan, ama abdestli kapitalizmin marifetiyle, dindarlık adına yapılan birçok şeyin faturasının, haşa O´na çıkarıldığı bir vasatta neşvünema bulan deizmin mahiyeti de kendiliğinden anlaşılacaktı.

Gayesi salt ve sadece İslam olan, ister İslamcı olarak bilinsin, ya da bilinmesin Müslümanları sarf-ı nazar kıldığımızda, ateist ve deist sayısında yüzde azlarda da olsa bir farklılık var ise, ortada kalan ve kendini tanımlamada başat bir isim bulup onu kavramlaştır(a)mayan etkisiz çoğunluğun adı topyekûn dindar, işleri de dindarlık olurdu.

Peki kimin adına?

Çağdaş ?modern´ firavunlar, karunlar, bel´amlar, mele ve mütrefler ve ?sözde´ birbirinin zıddı olarak bilinip piyasada dolaşan, tedavülde kalan seküler temelli felsefî, siyasî, sosyal ideolojiler ve düşünce kalıplarını elde tutan ?iri´ güçler adına olsa gerek?
??????????????????????????????????
1.http://ozgunirade.com/deizme-dair-bir-derkenar. Ayrıca Bkz. Özgün İrade Dergisi Kasım 2018 175. Sayı agm.
2.Kur´an´da köleleştirilmeyen ?kadın ve erkekleri tanımlamada kullanılan, ama hiçbir ideolojik karşılığa denk gelmeyecek olan ?hür´ kavramı yerine, yine Batılılaşma saikiyle ?özgür, o hale de özgürlük´ denildiği gibi?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR