Değişim bütün dönemlerin büyülü kelimesi. Bu yüzden toplumların değişime olan tepkileri her zaman farklı olmuştur. Bazı kesimler değişime açık olsa da genelde mevcut durumu muhafaza etmeye çalışan çoğunluk farklılaşmaya karşı durmayı seçmiştir. İnsanoğlu, her ne kadar dirense de değişime en açık varlık olduğu da bir gerçek. Sabitelerine rağmen, dünya üzerindeki değişime en büyük etken yine insandır. Doğal afetler sonucu coğrafi olarak bazı farklılaşmalar olsa da insanoğlunun yaptığı imar/afet kadar göze çarpan bir değişim göremiyoruz. Bu sebeple mevsimsel farklılıkları saymazsak, yeryüzündeki fiziki değişimi bile ancak insan üzerinden okuyabiliriz.
Bireylerde olduğu gibi toplumların da kendine özgü hassasiyetleri vardır. İnsanoğlu bu farklılıkları ile yaşadığı topluma ve coğrafyaya rengini vermeye çalışır. Bu normal görülmesi gereken bir durumdur. Ancak kabul edilmesi zor olan bunun kalıcı olmasını sağlamak için arkadan gelen nesillere baskı yapılması. Gençlerin farklı bir yola meyletmeleri durumunda hemen “Devir değişti” diye yakınmalara şahit oluyoruz. Oysa geriye dönüp bakıldığında aynı Saiklerle bir önceki nesillerin tepkisine kendileri de maruz kalmışlardı. Meseleye bu açıdan bakıldığında “Devir değişti” cümlesi her çağın değişmez sloganı olarak yerini sağlama almış gibi duruyor.
Son dönemlerde “Dünya değişti” veya “Devir değişti” diye yakınmalar oldukça fazla. Bu şikâyetlerin temelini oluşturan haklı sebepler olmakla beraber genelde alışılmış yaşam tarzını muhafaza etmeye yönelik tepkilerdir. Aslında yaşadığımız köklü bir değişimden ziyade toplumsal dönüşümdür. Fakat bu arzu edilmeyen bir yöne savrulma veya dönüşmedir. Oysa değişim, önünde durulması mümkün olmayan bir realitedir. Yapılması gereken değişimi yönetebilmektir. Doğru yöne kanalize edilmemiş değişim her şeyi önüne katarak silip süpüren sel gibidir, bütün değerleri yok eder.
Son otuz yılda yaşadığımız dönüşüm, önceki toplumların yaşadıkları ile mukayese etmek mümkün değil. Evet şehirlerimiz değişti, köylerimiz, kasabalarımız… Yollar, caddeler, mahalleler ve kültürel yapımız farklılaştı. Ulaşım ve iletişim alanında yaşananlar tasavvurumuzun ötesinde... Bütün bu değişimlerin menfi tarafları ağır bastığı için yakınmalar duymaktayız. Buna karşılık, hayır “İnsan değişti” diye itiraz edenler de oluyor. Belki de insan değiştiği için her şey değişime uğradı. Daha doğrusu insan değişince her şeyi değiştirdi demek daha doğru galiba.
Öncelikle en çok insan ve aile tasavvurumuz değişime uğradı. Nasıl bir baba, nasıl bir anne olunmalı anlayışımızın maruz kaldığı değişimi anlatmak kolay değil. Benzer şekilde evlat algımız da öyle. Çocuk yetiştirme konusunda da değerlerimiz değişti. İyi insan anlayışımızın uğradığı değişimin ne kadar farkında olduğumuz ise tartışılır.
İnsanoğlunu değiştiren sebeplere iyi bakılmalı. Belki de sebepleri bile değiştiren insan sonra da kendisini bu sebeplerin değişimine bırakıyordur. Gündemi, yaşam alanları olan insanoğlu bu alanlar üzerinden değişimi sürdürmektedir. Günümüzde de önceki nesillere göre büyük bir değişim yaşanıyor. Yaşanan farklılıklar o kadar büyük ki çaresizlikten sadece yakınabiliyoruz.
Dün, dürüstlük, çalışkan olmak ve helali, haramı bilmek önemliyken günümüzde bu vasıfları taşımak toplumun birçok kesiminde kıymet ifade etmediğine şahitlik ediyoruz. Keza başarı kriterlerimizin hangi oranda değişime uğradığını sorgulamamız lazım. Toplumu ekseriyeti başarıyı nasıl değerlendiriyor. Önem arz eden cevaplanması ve zor sorular.
Yaşadığımız değişimin boyutları hiçbir dönem olmadığı kadar geniş. İnsanın insanla ve tabiatla olan ilişkisi değişti. Tabiat insanoğlunun hayatiyetini idame etmesi üzerine tasarlanmıştır. Tabiatın insan ile bu ilişkisi Allah’a kulluğu hatırlatan bir vesileydi. Şimdilerde toplumların büyük ekseriyeti tabiatın bu tarafından çok eğlence ve tatil yönleriyle tanışık oluyor. Eğlence üzerinden gelişen bağ ne kadar Allah’ı hatırlatabilir insanoğluna?
Bu yüzden Müslümanların bile Allah tasavvuru ve ilişkisi değişime uğradı. Öyle ki din anlayışı büyük oranda çeşitlenmeye başladı. Şimdilerde kimi çevrelerin haram gördüğünü bir başka toplumun helal çetelesinde okuyabiliyoruz. Kur’an ve Peygamber’i zihnimizde konumlandırmamız da değişti. Artık Allah’tan nasıl korkmamız ve sevmemiz gerektiğini dahi bilemiyoruz.
Öze (Kur’an’a) dönüş için, kurumsallaşmış İslami çevrelerden güçlü bir niyet henüz görülmemekte. Anlaşılan olumsuz dönüşüme rağmen mevcut gidişat işlerine geliyor. İrili ufaklı yeni oluşumlar ise bu değişimi sağlayacak kadar güçlü değiller. Dönüşmeden, sağa sola savrulmadan, yeniden bir değişime ihtiyacımız olduğun ortada. Çok niyetli değiliz ama bu değişim için gerekli hazırlığı yapmamız kaçınılmaz görünüyor. Zira yüce Allah “Kuşkusuz bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez” buyuruyor. (Rad suresi, ayet 11).