Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


"DAYE! BEHNA SEVA TE"(*)

Yazarımız Aziz Darıcı'nın "yeni" yazısı...


Mevsim ilkbahar. Cemreler çoktan düştü. Çiğdemler toprağı yararak kendini çoktan hayata attı. Baharı müjdeleyen tüm çiçekler gibi oda doğada yerini aldı. Kışa mahkum olan hayat, baharın gelişiyle tekrardan kendi coşkusuna kavuştu. Artık güneşin ilk ışıkları insanı dışarı çekmektedir. Ağaçların, bitkilerin çiçeğine sevdalı arılar gibi insanlarda kendi sevdalarını tazeleyerek bahara, hayata koşmaktadırlar.

Varlık, baharla birlikte varoluşsal sevincini ancak bu kadar güzel dile getirir. Hayat artık baharla birlikte çağlayan ırmaklar gibi dışarıda akmaktadır. Neşesini gizlemesine gerek yoktur. Çünkü her yer baharın kokusuyla, baharın izleriyle doludur. Öyle bir kokudur ki; insanın içine çektikçe çekesi gelir. Kirlenmemiş duyguların, iyiliğe dair özlemlerin, umuda dair hayallerin bir anda insanın yüreğine aktığı zamanın coşkusundayız. Hayat sanki tüm kucağını açmıştır insana... Sarılmanın, koklamanın, coşmanın, sevilmenin arifesindeyiz. Bu manzarayı kem gözlerden sakındırmak gerekir. Bu güzelliğin kıymetini bilmek için sabahın şafağında elleri semaya çevirmeli, "Bismillah" deyip öyle güne başlamak gerekir.

Biz baharın gelişini böyle okumaktayız. Onun için "Nevruz"larımız vardır. O yüzden baharı sevinçle, coşkuyla kutlarız. Biliriz ki bahar demek, bereket demektir. Bereket demek hüznün, acıların, umutsuzluğun kaybolması demektir. Fakir-fukaranın aşı demek, gülmesi demektir. Ellerimizdeki nasırların, yüzümüzdeki yorgunluğun, hayatımızdaki acıların, bunca beklediğimiz zamanlardaki sabrın bir anlamının olduğunun göstergesi demektir. İnsanın hayatta tutunduğu bir anlam varsa; baharın ilk kokusuyla beraber insanının içine dolan yaşam sevincinin, bu sevincin insanı sardığı zaman diliminde hayata yeniden "merhaba!" demenin o tarifsiz mutluluğun adı bizim dilimizde ilk'bahar olmaktadır.

Evet... Baharlar böyle olmalı. Lakin biz bazı baharları hep farklı hatırlayacağız. Tarih 16 Mart 1988... Yer Irak'taki Halepçe kasabası... Bugünde baharın ilk günlerindeyiz. Her zaman ki gibi sevinçle dışarıdayız. Varlıkla beraber, Allah'ın güzel nimetlerinin tadını çıkartmaktayız. Zor günler geçirmekteyiz ama baharın coşkusunu, kokusunu almaktayız. En azından güneşin ilk sıcaklığını hissetmekteyiz. Ağaçların çiçek açısını, kuşların öttüğünü, ırmakların çağıldadığı görmekteyiz. Fakirliğimiz, mazlumluğumuz artık bir kimlik gibi taşımaktayız. Boynumuza asılmış, kader gibi dayatılmış bizlere. Zalimlerin bize dayattığı hayat belimizi bükse de en azından baharın kokusuna kanmış olarak nefes alıp vermekteyiz. Bu halimize bile şükretmekteyiz. Çünkü şükür, Allah'a verilmiş olan sözümüzün adı olduğunu bilmekteyiz. İsyan etmek bize yakışmaz. İmkanlarımız gitti diye imanımız da gidecek değil ya... Bizim isyanımız zalimedir. Zaten o yüzden bunca kederi yaşamaktayız. Elbet bugünlerde geçer diye düşünmekteyiz. "Beterin beteri var" sözünü bellemişiz. Zalimlere inat biz baharı çocukların masumiyetinde aramaktayız. Aynen baharın kokusu gibi;

O yüzden elma kokusu beni çağırmakta

Bırak beni anne! Dışarısı beni çağırmakta

Bu baharın kokusu, elma kokusu

Bu yalan olamaz ya anne! İşte elma kokusu...

Her tarafı sarmış bu koku, beni çağırmakta

Elmalar bitmeden, bende yetişeyim mi? Anne!

Ah bu elma kokusu... Ne olursun anne!

İşte elma kokusu, durmadan beni çağırmakta

....

Nereden bileyim anne! Ölüm beni çağırmakta

Ölümler en sona kalırmış. Hem de elma kokusuyla beraber gelecekmiş. Zalimler, baharımızı bile kıskandılar demek. Onun için baharın kokusunu bile çaldılar. Diri diri gömülmekte varmış kaderde... Bu zulmün hikayelerini eskide kaldığını sanırdım. Meğer yanı başımızdaymış. Siması, dili, sözleri pek te yabancı değilmiş. Dikkatimi çekti... Beni toprağa gömerken kullandığı bu kin dilini anlayabiliyordum ama imanıma küfretmesini anlayamıyordum. Çünkü ben de onun dinine inanıyordum. Ama üzerime toprak atan kişiler... Bana pek te yabancı gelmiyor nedense. Çünkü abdesti bozulmasın diye bedenimden akan kandan sakınıyorlardı. Ama ölürken bir Fatiha'yı bile beden esirgediler.  Ne garip değil mi?

 Ölmekten  korkmuyorum. Yine başka bir baharda, elma kokusuna kanarak ölecek olursam; ölmekten değil de ölümüme sessiz kalan bu ümmetin sessizliği beni kahredecektir. Acaba yine ölürken tanıdık yüzlerimi göreceğim. İşte o zaman gerçekten ölürüm...     

"HALEPÇE". Elma kokusu... Ah ki ahhh!!! "Daye! Behna seva te..."

Bu zalimlerin oyunu... Ne kadar da kahpece!

Rahmet ve Saygıyla...

 

(*) "Anne! Elma kokusu geliyor!"(Editör)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR