30 Ekim 2020 günü İzmir'de yaşanan 6.6 şiddetindeki deprem, millet ve devlet olarak yüreklerimizi sızlattı.
Şiddeti en çok Seferihisar ilçesinde görülen Bayraklı ve diğer ilçe ve semtlerde de hasar ve yıkıma sebep olan depremde şu ana kadar 100'ün üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetti binden fazla insanımızda yaralandı.
Arama ve kurtarma çalışmaları ile hasarlı ve yıkılacak binaların tespiti de devam ediyor. 1999'da yaşanan Adapazarı, Gölcük, Düzce depremlerinden bu yana devlet ve sivil toplum kurumları olarak deprem, sel ve diğer doğal afetlere karşı nasıl hazırlıklı olduğumuz İzmir depreminde bir daha ortaya çıktı ve takdir topladı.
AFAD, UMKE, Kızılay, İHH, Deniz Feneri ve diğer kurumlarımız depremin meydana geldiği andan itibaren arama kurtarma ve insani yardım için olay yerine koştular. 15.000 kadar insanımız arama-kurtarma çalışmalarında görev aldılar. Göçük altında kalan insanımızı sağ olarak çıkarmak için ölmüş ise cesetlerini çıkarmak için canla başla göz yaşartıcı bir gayret ile çalışmalara devam ettiler. Depremin üzerinden 65 saat 70 saat geçtikten sonra da insanlarımızın sağ olarak kurtarılması takdire şayan çalışmaların sonunda gerçekleşti.
Devlet yetkililerimizin cumhurbaşkanı ve bakanlar düzeyinde deprem bölgesine koşmaları bir yandan arama kurtarma çalışmalarını inceleyip takip ederken depremzedelerin insani ihtiyaçlarının karşılanması adına yapılan ilk müdahaleler ( Sıcak yemek, temiz su, çadır, battaniye, tıbbi yardım vs) devletin ve sivil toplumun sıcak elinden depremzedeye ulaşması adına takdire şayan çalışmalardır.
Ayrıca hasarlı binalar en kısa zamanda yıkılarak yerine deprem yönetmeliğine uygun yeni binaların yapılıp mağdurlara teslim edileceğinin duyurulması da ayrıca sevindirici bir durumdur. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet yaralılara acil şifalar diliyor, İzmir halkına ve milletimize geçmiş olsun diyorum.
Deprem bölgesinde arama kurtarma ve hasar tespit çalışmaları devam ederken bizleri üzen bir gerçeği de bir defa daha yaşıyoruz. Depremde yıkılan binaların ayrı ayrı hikayeleri var. Bir kısmının müteahhidi zarar etmiş, sitedeki 3 binadan ikisi yıkılmış başka müteahhidin yaptığı bina yıkılmamış, bir binanın altına AVM yapılmış AVM yapılırken taşıyıcı kolonların bir kısmını kesmiş, daha önce çürük raporu verilen bina sakinleri binayı boşaltmamışlar evde değil mezarda oturmaya devam etmişler gibi.
Her deprem ve sel felaketinden sonra çok duyduğumuz bir olay. Yıkılan binanın müteahhidi tutuklandı, dere yatağına ev yapılmış, belediye göz yummuş, bu gibi haberler bir yanlışımızı da ortaya koyuyor denetimsizlik ve suistimal.
İmar kanununa ve deprem yönetmeliğine göre yapılan tüm binaların yapım aşamasında denetimleri yapılır, kullanılan malzeme ve planın imar kanunlarının belirlediği şartlarda yapılması istenir ve devletin denetleme ekiplerince denetlenir. Varsa eksiklik yanlışlık giderilir ve sonunda ruhsat verilir. Kurallara uygun yapılmayan binalara ruhsat da oturma izni de verilmez. Çürük raporu verilen binalar neden yıkılmaz da mezar olmasına izin verilir.
Hal böyleyken insanlarımıza mezar olan depremde yıkılan binalara ve selde insanımıza mezar olan dere yataklarındaki binalara hangi aklı evvel ve vicdan yoksunu, Allah korkusu mahrumu görevliler ruhsat ve oturma izni verip de insanlarımızın katili oluyorlar. Orada sanki devletin ilgili bakanlığı ve belediyelerin denetim ciddiyetsizliği ortaya çıkmış bulunuyor.
Şunu unutmamak gerekiyor, hiçbir kimsenin insanlarımıza oturacak bina yerine mezar yapma, hiçbir kimsenin de mezar yapan müteahhide üç kuruşluk dünya menfaati için göz yumma hakkı yoktur. Bugünden itibaren bu konuya dikkat çekilmeli ve ihmali olan katil yardımcılığına acınmamalıdır diyor Allah bu acıları bir daha yaşatmasın diyorum.
Kaynak: Her Taraf