Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Cenazeye İhtiram

Yazarımız Faysal Mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


Coğrafya kaderdir denilir ancak Kürtler için coğrafya kederdir. Bin yıldan fazlaca bir zamandan beri yaşadıkları bu coğrafyada soy kırıma uğradılar, kırıma uğradılar, kimyasal silahlara maruz kaldılar, diri diri toplu mezarlara gömüldüler ama ilk defa bir babaya “al sana oğlun” diye torbanın içinde kemikleri zabıtla, teslim ve tesellüm belgesiyle oğlunun cenazesi diye verdiler. Tıpkı bir eşya gibi.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürecindeki çatışmalarda yaşamını yitiren Hakan Arslan’ın kemikleri yedi yıl sonra 29 Ağustos’ta babası Ali Rıza Arslan’a bir torba içinde teslim edildi.

O torbanın içinde sadece Hakan Arslan’ın kemikleri yok, Oya Baydar’ın ifadesiyle “o torbanın içinde bu devletin, bu toplumun suçları, günahları var.”

Aslında o torbanın içinde tüm ülkenin kaybolan insanlığı var. O torbada, kemiklerden çok Toledo yapma hayaliyle Sur’da, yaşananlar var. Cizre, Nusaybin, Silopi, İdil ve birçok yer yangın yerine döndürülürken yaşamından olanlar var. Hendek savaşları var, iktidarın son on yılının kısa tarihi var. Tankların, panzerlerin arkasına bağlanmış insan cesetleri var. Muş’un Vartinis köyünde olduğu gibi çoluk çocuk yakılan sivil insanların siluetleri var.

 O torbada Taybet ananın hayaleti görünüyor ve ayrıca iktidarın güvenlikçi politikası görünüyor.

Bir baba düşünün; tam yedi yıl çocuğunun ölüsünü arıyor ve savcılıkta bir memur çocuğuna ait kemikleri bir torba içinde teslim ediyor. Hem de adaletin tecelli ettirildiği, dağıtıldığı mekânda. Bir torba içerisine sığdırılmış ‘dünyanın en ağır yükü’yle evine gönderilen baba ne hisseder?

O baba, “Bir torba verdiler, meğer torbadaki kutuda 28 yaşındaki oğlumun kemikleri varmış… Bunu hiç beklemiyordum, gözlerim karardı, nefesim kesildi, sanki o an tüm Diyarbakır başıma yıkıldı. İçinde oğlumun kemiklerinin olduğu o kutuyu nasıl teslim aldım, nasıl götürdüm hatırlamıyorum, kahroldum.” diye açıklama yaptı.

Daha önce de Agit İpek’in kemikleri, kargo paketi ile PTT aracılığıyla annesine ödemeli teslim edilmişti.

İktidarlar kutuplaşma politikalarıyla halkı bölerek, birbirlerine karşı bileyerek kin ve nefret tohumlarını ekiyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlere, farklı olana ayrımcılığı, zulmü reva görüyorlar. Şark despotizminin tipik bir versiyonu.

Bu coğrafya Akif’in dizeleriyle: “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu!” tarihsel bir metaforla ifade edilmiş.

‘Kaybolan kuzular’ ve ‘kurdun kaptığı koyunlar’ın coğrafyası. Dicle’nin kenarında, Fırat’ın kıyılarında yaşanan hikayeler yürek yakıcıdır. Yaşanılanları duydukça, dinledikçe, tanık oldukça insan insanlığından utanır. Faili meçhuller, köy yakmalar, insanların evlerinde diri diri yakılması, asit kuyuları hep bu talihsiz coğrafyada vuku buldu. Kısacası bu coğrafyada kaybolan kuzular da kurda kaptırılan koyunlar da aynı adrese çıkar.

Savaş politikaları, düşman algısı ve korkusu zulmü kanıksatır, vicdanı karartır.

Bu coğrafyada yaşananlar insanın kötülük yapma kapasitesinin adeta sınırsız olduğunu göstermektedir. Uygarlığın bunca ilerlemesine karşın insanoğlunun bu ilerlemeye koşut olarak gelişmediğini görüyoruz. “İnsan olmak güçtür” der M. Scheler. Hobbes ise “İnsan henüz olmamıştır”, “İnsan insanın kurdudur” der.

Bu zalimane uygulama, uygulama ve söylemlerinin merkezine dini alan, dindar nesil yetiştirmeyi ilke edinen, İmam Hatip dışındaki tüm okulları adeta üvey evlat gören bir iktidara nasip oldu.

Oysa tüm dinler, kültürler ve ahlaki normlar, ölüye saygıyı esas alır. Cenazeye saygı önemli evrensel bir değerdir. Cenazeye gösterilen saygı ve ihtimam, geride kalan yakınlarını ve dostlarını teselli etmeyi de amaç edinmektedir. İnsanın ölüsü de dirisi gibi saygıya layıktır. Maalesef insanların onurlu yaşama hakkı olmayan coğrafyada insanlara onurlu gömülme hakkı da verilmiyor.

Kültürümüzde cenaze evi yas evidir derler. Bu yüzden komşular uzunca bir süre acıyı paylaşma adına eğlencelerini hatta kimi yerlerde düğünlerini bile tehir edereler.

Hz. Muhammed bir cenaze geçerken saygıyla ayağa kalkar. “Ya Resulallah! O cenaze bir Yahudi’ye aittir” itirazına mukabil: “O bir insan” der. Bu onurlu davranışıyla insanı ve insanlığı ön plana çıkarır.

Maalesef onun bu kutlu mirasını siyasal beka uğruna heba ediyoruz.

Bu dehşet tablosu karşısında toplumun sessizliği de ancak vicdanların kararmasıyla açıklanabilir. Acıyla empati kurmak, hele başkasının acısıyla empati kurmak toplumun çoğunluğunu ilgilendirmemekte. İnsanların çok büyük bir bölümü bu haberle ilgilenmedi bile.

Bu acıyı yüreğinde hisseden, insani evrensel değerlere inananlar seslerini yükseltmeli, itirazlarını daha gür haykırmalı.

Artık insanlık tarihinin utanç sayfalarında Hakan Arslan’ın kemikleri hep yerini alacak. Tıpkı Auschwitz kampında katledilen Yahudilerin kemikleri gibi. İnsanlığa karşı işlenen suçlar günümüze dek hiç unutulmadı.

 

Kaynak: farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR