Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


CARİYELİK VE KADIN HAKLARI

Faysal Mahmutoğlu'nun yeni yazısı


 

“Hiçbir Paygamber esir alamaz.” (Enfal- 67)

İnsanlık tarihi boyunca tüm toplumlarda kölelik görülmüştür. Eski Yunan, Mısır, Roma, Çin imparatorluğu ve Atina site devletinde köle pazarlarının kurulduğunu biliyoruz. Cahiliye dönemi Arap toplumu da böyleydi. O dönemde kölelerin sosyal ve iktisadi durumları ile hukuki statüleri çok kötü idi. Sahibinin bir eşyası hükmündeydi, alınıp satılan bir meta idi. Sahibi tarafından her türlü cezaya çarptırılırdı, işkence edilip öldürebilirdi ve kimseye de hesap vermezdi. Köle sahibi olmak bir imtiyazdı. Yahudilik ve Hıristiyanlık da köleliğe dokunmamıştır. Yahudilikte borca karşı kölelik olduğu gibi İbrani kökenli kölelere de farklılık tanınmıştır. Hıristiyanlık köleliği Hz. Âdem’in ilk günahının kaçınılmaz bir sonucu olarak kabul eder, özel mülk şeklinde değerlendirir.

 İncil insanları kardeş kabul ettiği halde köleliği yasaklamamıştır. Pavlos kölelere ithafen gönderdiği mektupta; “ey köleler, İsa’ya itaat ettiğiniz gibi efendilerinize itaat edin zira bu İsa’nın bir öğüdüdür.” der.

Cariyeliğin temel kaynağı savaştır. Savaşta esir alınan erkeklere köle, kadınlara cariye denilir. Cariyenin kelime anlamı genç kız, çoğulu “Cevari”dir.

Cahiliye dönemi Arap toplumunda geçerli olan bu örf Peygamberin vefatından sonra din kisvesi altında tekrar yaşatılmıştır. İslam’ın evrensel olduğunu iddia edip insan onuruna yakışmayan gayrimeşru bir ilişki biçimini İslam’ın bir emri gibi savunmak büyük bir çelişkidir.

Esirleri, köle veya cariye yapmak ve cariyelerin cinselliğinden yararlanmak Kur’an’a aykırıdır. Bu konuda ayetler açık olmasına rağmen anlam kayması yapılarak bir algı oluşturularak esirlerin köleleştirilebileceği ve cariyelerin cinselliğinden yararlanılabileceği Sünni ve Şii mezheplerin ortak görüşü haline gelmiştir. Bedir savaşından önce inen ayet; “Kâfirlerle savaştığınızda boyunlarını vurun, onları etkisiz hale getirince sıkı güvenlik çemberine alın. Sonra onları (esirleri) fidye alarak veya karşılıksız serbest bırakın ki savşın doğurduğu sıkıntılar kalmasın.” (Muhammed-4) İster hür ister esir olsun hiçbir kadın kendi iradesi dışında evlendirilemez.

Cariyeler genel olarak köleleştirilmeyen savaş esirleridir. Geleneksel islam hukukunda savaş esirleri olan cariyelerin köleleştirilmelerine ve metres olarak kendileriyle ilşkiye girilmesine onay veren İslam dışı bir yapı oluşturulmuştur. Bu anlayış bile Köleliğin Kur’an’ın birçok ayetleri ve Peygamberin Hadisleriyle önemli ölçüde tadil edildiğini kabul ediyor. Köleleştirilmiş bir kişinin özgürleştirilmesi yüksek değerde ahlaki bir eylem ve takvadır. (Beled-13). Köleyi özgürleştirmek zekât vermekten daha değerli ( Tevbe-60) kabul edilmiştir. Savaş esirlerine yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin Peygamber buyruğu köleliği hitama erdiğinin manifestodur. Bu konuda Ahmet Cevdet Paşa “Köle almak köle olmak demektir” der.

İslam Tarihten ve cahiliye tolumunda devraldığı köleliği “İslam savaş esirleri sistemini” kurarak “kuramsal ve kurumsal”  olarak yasaklamıştır.  

Peygamberimiz döneminde savaşlar sonucu alınan esirlerin hiç birisi köleleştirilmemiştir. Kısa süre içerisinde özgürlüklerine kavuşturulmuştur. Cariyeler geçici statülü savaş esirleridir. Esaretleri süresince cariyelerle cinsel ilşkiye girmek yasaklanmıştır. Belirlenen şartlar içerisinde onlarla evlilik caiz görülmüş ve teşvik edilmiştir. Evlendirilecek cariyenin bekâr veya dul olması şart. Yetkili mercilerden izin alması zorunlu, Hz. Peygamber Cüveyriye, Safiye ve Mariya isimli savaş esirlerini  (Cariye)  özgürleştirerek evlenmiştir. Mariya’dan İbrahim isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir.

İnançları ne olursa olsun cariyelerin can, ırz, vicdan ve din gibi temel hakları saklıdır. Esaret geçicidir, köleleştirmek insanlar üzerinde ilahlık taslamaktır. Egemenliğinde Allah’a ortak koşmaktır.

İnsan zaafı ve coğrafi şartlar zaman içerisinde sınırsız cariye edinmeyi meşru görmüşrür. Osmanlı toplumunda Padişahların sınırsız cariye edinmeleri böyle değerlendirilebilir. Cemil Meriç, Padişahlar sabah kalktıklarında akşam hangi cariyemle yatarım, akşam olduğunda da sabah nereyi feth ederim şeklinde düşündüğünü yazar.

 Allah Âdem’i ve Havva’yı yarattı, birini diğerinden değil her ikisini topraktan yarattı. Birini diğeri için değil, her ikisi de yeryüzünün imarı ve inşası için yaratıldı. Birlikte Vahye muhatap oldular. Birlikte şeytana kandılar. Bİrlikte pişman olup tövbe ettiler. Dünyadaki sorumluluğu birlikte üstlendiler. Birini diğerinden üstün yaratmadı, ikisini eşit yarattı.

Kur’an’da bir kadın adı olan “Meryem” isimli bir sure var. İmtihan eden kadın anlamında “Mümtehine”, kadınlar anlamında “Nisa” isimli surelerin olması Allah’ın kadına verdiği değerin göstergesidir.

İslam’ın kadın konulu öğretileri ile İslam coğrafyasında tarihte ve günümüzde egemen olan düşünce ve uygulamalar arasında derin çelişkiler bulunmaktadır. Günümüzde İslam toplumunun Kur’an öncesi kadın tasavvuru yaşamını İslam görüntüsü altında sürdürmektedir. Fıkıh ve tefsirlerde Vahiy yerine ortaçağ sosyo- kültürel yapı baz alınmıştır.

 İslam dünyasında Eş’ari ekolünün Hz. Meryem, Havva, Asiye, Hacer ve Sara’nın peygamber olduklarına dair ayetlerle sabit olduğu yönündeki görüşü  (Kurtubi ve İbn Hazm da bu görüştedir) benimsenmeyip Maturidi ekolünün kadından Peygamber olmaz görüşü esas alınmıştır. Peygamberlik ölçütlerine tam olarak karşıladığı Kur’an ayetleriyle sabit olan Meryem gibi bir kadın örneği ortada dururken “kadından Peygamber olmaz” anlayışını yerleştirmek için “kadının ahlakı da dini de yarımdır” uydurma rivayet delil gösterilmiştir. Oysa ilahi öğreti üstünlük ölçütünün takva olduğu belirtmiştir. Kur’an’da Belkıs’ın hükümdarlığı takdir edilmiştir. Hz. Ayşe’nin çoğu kadınlarla ilgili olmak üzere 2210 hadis rivayet etmesi kadınların ilimde de üstün meziyet sahibi olduklarını gösteriyor. Hz. Hatice’nin başarılı bir iş kadını olduğu biliniyor.

Müslüman algı “İşlerini kadına bırakan toplumlar felah bulmaz” rivayetle şekillenmiştir. Kadından yönetici olmaz fıkhı dini bir hüküm gibi yorumlanmıştır.  Dünyada son beş yıldır yapılan İslamilik endeksinde bir kadın başbakan (Lacinda Arden) tarafından yönetilen Yeni Zelanda birinci sırada yer alırken İkinci gelen Filandiya’da başbakanlık koltuğunda Sanna Marin isimli bir kadın oturmaktadır.

Bugün medeniyet ve modernlik kavramları da kadın üzerinden değerlendirilmektedir. İslam dünyasında Kadın denilince sadece tesettür akla gelmektedir. Kadının statüsü, iş yaşamındaki rolü, topluma kattığı değer gündem olmamaktadır. Batıda Müslüman kadının imajı Siyah çarşaflı, peçeli, kocasının bir adım gerisinde yürüyen bir figür şeklinde kabul edilir. Müslümanların geleneksel baskıcı uygulamaları İslam’ın uygulaması şeklinde yorumlanır.

Arabistan’da kadınların siyah giyinmek zorunda olması, yalnız tek başına taksiye binememeleri ve araba kullanma yasağı dini değil bir kabile geleneğidir. Kadınların seçme ve seçilme haklarının olmaması çağdışıdır. Kadın doktor erkek hastayı muayene edemez ancak erkek doktor hasta yakınının iznine bağlı olarak kadın hastayı muayene edebiliyor olması yasaların tamamen erkek egemen bir bir toplumun lehine şekillendiğini gösteriyor.

İran’da Nesrin Sotuda isimli bir kadın başörtüsü takmadığı (Mahkemeye de başörtüsü takmadan çıktığı) için 148 kırbaç ve 33 yıl hapis cezasına çarptırılması sadece molla despotizmi ile açıklanabilir. “Dinde zorlama yoktur” ilkesi yok sayılıyor. Hem İran’da hem de Arabistan’da kadınlar devamlı günah işleyecekmiş gibi din polisinin gözetimi altında.

Afganistan’da erkek çocuktan yoksun bir aile toplumda kabul görmüyor. Eğer ailede bütün çocuklar kız doğduysa bu kutlanacak bir şey değil saklanacak bir durum. Erkek evlatsızlık, aile reisinin hayatta güçsüz gözükmesi ve dış dünyaya karşı utanç yaşaması demektir. Bundan dolayı kız çocukları bir gecede erkek olup özgürleşebiliyor. Fehime Fehim’e dönüşüyor. Bütün yaptıkları saçını kısa kesip pantolon giymek. Ertesi gün sokakta rahatça dolaşabiliyor, okula gidip oyun oynayabiliyor. Bu uygulama zaman içinde trajedilere dönüşebiliyor. Yaşamını erkek özgürlüğünün tadını çıkararak sürdürmek isteyip bir daha kadınlığa dönmeyenler de oluyor. Ödünç hayatı geri vermek zor oluyor. Hala yaşları küçük kız çocucukları yaşlı erkeklere “gelin” olarak satılıyor. Taliban kadınların eğitimine ve çalışmasına izin vermiyor. El-Kaide ve IŞİD gibi örgütler kadınların camdan dışarıya bakmasını göz zinası olarak değerlendirip cezalandırıyor. İslam dünyasında kadının temel görevi erkeğe hizmet ve soyun sürdürülmesini sağlamaktır, kısacası kadın hep öteki, ikinci sınıf ve mal hükmünde.

 

IŞİD’ın Şengal’de binlerce kadını kaçırıp pazarlarda para karşılığında satması, tecavüz etmesi ve binlerce kız çocuğunun hamile bırakılmasına İslam dünyası seyirci kaldı, bir kısmı da onayladı. IŞİD’in fetva inceleme kurulu tarafından yayınlanan fetvada, çocuk yaştaki gayrimüslim kölelere tecavüz, dayak ve satılmaları hukuken uygun kabul ediliyor. Ayrıca esir alınan kadın bir başkasına hediye edilebiliyor. Bu insanlık suçu güya İslam adına işlendi.

Turuncu kıyafetler içindeki insanların kameralar karşısında başlarının kesilmesi, bir kafeste ilahiler eşliğinde yakılan insanlar, recm edilen kadınlar, kurulan köle pazarlarında elleri zincirlenip siyahlar içinde satılan kadınların görüntüleri tarihten uyarlanan bir film sahnesi değildi, içinde bulunduğumuz çağda yaşadığımız bir gerçekti. İslam dünyası bu karanlığı sessizce izledi.

Kürt özerk bölgesinde yaklaşık on bin IŞİD’li kadın tutsak bulunmakta. Bu kadın militanların gazetecilere anlattıkları tüyler ürpertici. Tamamı birileriyle evlendirilmiş. Kötü muameleye maruz kalmayan yok gibi. Hepsi pişman, hayal kırıklığı yaşamış ve hepsi ülkelerine geri dönmek istiyor. Çoğunun ailesinin düşünce yapısı da IŞİD’e paralellik arz ediyor.

İslam toplumunda kadın tasavvuru nerdeyse cariyeliğe eşdeğerdedir. İslam coğrafyasında “kadının adı yok.”

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR