Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


F. Yılmaz ALTUNÖZ


CAMİLERİN VE DİN GÖREVLİLERİNİN ONURU

Yazarımız F. Yılmaz Altunöz'ün "yeni" yazısı...


İbadet mekânlarının tüm insanlar yanında bir saygı değeri vardır. Öyle ki savaş hukukunda bile dokunulmaması gereken yerler arasında yer alır. Kur’an-ı Kerim ibadet alanlarına özel bir önem verir. İbadet yerlerinin önemi belirtilirken; bu mekânları yönetenlerinde nitelikleri hakkında; yine Kur’an ve sünnet dikkat çekici tespitlerde bulunur.

İslam fıkhında mescit/cami üzerine hükümler olduğu gibi imamlarla da ilgili hükümler söz konusudur. Sözlükte imam “kendisine uyulan kimse” demektir. Toplumun başında bulunan ve toplumun fertlerini yönlendiren kişiler imam diye anılmıştır. Bu nedenle cemaate namaz kıldıran kimseye önder ve yönetici niteliği sebebiyle imam, yaptığı göreve “imamet” denilmiştir. İslami gelenekte rol model olmaları sebebiyle, imamlar sıradan değil donanımlı insanlar arasından seçilmişlerdir.

Camiler Kâbe’nin şubeleri olarak kabul edilmesi nedeniyle kutsal mekânlardır. Bu kutsal mekânlarda görev yapan kimselere de bu açıdan dini temsil görevi yüklenmektedir. Her ne kadar İslam’da ruhban/din adamı sınıfı yoksa da; toplum din görevlilerine din adamı diye bakmaktadır. Böylece imam ve müezzinler başta olmak üzere diyanet teşkilatında görev alan herkes; kendileri istemese de dini temsil etme rolleri söz konusudur.

Cami görevlilerinden bir beklenti olduğu gibi camilerden de halkın bir beklentisi vardır ki; o da hakkın/gerçeklerin eğip bükülmeden ve saklanmadan söylenildiği mekânlar olmasıdır. Bu gerçeklerden hareketle imam/müezzin ve camilerin onuru korunmalıdır.

Öncelikle camilerin hukuki boyutu açıklığa kavuşturulmalıdır. Camiler bir kamu kuruluşu mudur? Devlete ait mekânlar mıdır? Kamusal alan mıdır? Sevk ve idaresi bir Tapu Kadastro Müdürlüklerinin idaresi gibi midir? Evet denilecek olursa, Tapu Kadastronun giderleri ve ihtiyaçları devlet tarafından karşılandığı gibi camilerin de tüm ihtiyaçları ve giderleri devlet tarafından karşılanmalıdır. Bu noktada camiler dilenci merkezi olmaktan kurtarılmalıdır. Hemen hemen her Cuma imamların ezilerek büzülerek para talep etmesi ve cemaatinde yine mi dediği ve artık çocukların bile kabul etmediği demir paraların; namaz sonrası hocaların önüne açılan mendile atılması son bulmalıdır.

Cumhuriyet tarihi boyunca devlet tarafından gözaltında tutulan ve sürekli müdahale edilen mekânların başında camiler gelmektedir. Camiler laik sistem için bir tehdit olarak görülmüş ve bir dini mekân olduğu gözardı edilerek; seküler tarzda devletin bir başka kurumu gibi yönetilmiştir.Savaşta ve barışta özellikle devletin ve hükümetlerin zor günlerinde öne çıkarılarak halkın sevk ve idaresinde kullanılmıştır. Seküler hukukun camileri yönetmek için üstlendiği rol; bırakın İslam dinini diğer dinler içinde ahlaki ve hukuki değildir. Bu yöntem Allah’ın iradesinin insan iradesine verilmesi olayından başka bir şey değildir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde kürsü dokunulmazlığı olduğu gibi; camilerdede kürsü dokunulmazlığı olmalıdır. Ötekileştirmeyen, hakaret etmeyen, yok saymayan ve şiddet içermeyen bir dil çerçevesinde; din hakikatleri/gerçekleri eğmeden ve bükmeden insanlara anlatılmalıdır. Camiler din, tarih ve sosyolojik eksende hak ettiği yerde olmalıdır. Camilerin şimdiki hali ve yönetim anlayışı ve halkın cami imajı anlayışı boyutunda; bunları gerçekleştirmek zordur denilebilir. Doğrudur. Önce diyanet buna hazır olmalıdır. Sonrada cemaat. Bu konuda “işletme körlüğü/business blindness” ve “öğrenilmiş çaresizlik/learned helplessness” en büyük engeldir. Ama öyle değil. Madem ki dünya değişiyor, camileri yönetenler de cemaat de değişmelidir. Camii anlayışı da hak ettiği değişimi yakalamalıdır.

Dinin, camilerin ve din görevlilerinin onuru korunmalıdır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Fazıl Demirkol
8.09.2021 23:16:28
Allah cc razı olsun hocam teşekkürler ediyoruz

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR