Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nezir ERGENÇ


Bütünden kopartılmış bilgi, sahibini cehalete sürükler!

Nezir Ergenç'in yeni yazısı;


Malumat çoğaldı, bilgi arttı, bilgiye ulaşma yolları kolaylaştı; ancak âlimler azaldı, bilgi değerini kaybetti,

Doktorlar, hastahaneler, ilaçlar çoğaldı; ancak hastalıklar ve hastalar azalmaldı,

Para, iş ve mal çoğaldı, zenginler arttı; ancak fakirlik ve fakirler azalmadı; mutluluk ve huzur artmadı,

Teknoloji olabildiğince ilerledi, çeşitlendi; ancak yaşam kolaylaşmadı,

Hız arttı, mesafeler kısaldı; ancak insanların birbirlerine olan ilgileri, sevgi ve saygıları azaldı; daha az görüşür ve daha az konuşur oldular…

Bunları sormuştum ve yol gösteren, bir çıkış öneren olur mu diye ummuştum. Sağ olsunlar önerileri olanlar oldu, şükranlarımı sunuyorum…

Elbette bu soru(n)ların birden fazla cevabı, çözümü olsa da bende öne çıkan sebeplerin başında “bütünden kopuş” gelmektedir. Yani bütünden uzaklaşıp parçalarla debeleniyor, cüzlerde derinleşiyoruz; böylece parça/cüz ile bütün arasında olması gereken ilişkiyi kaybediyoruz. Hal böyle olunca da parça/cüz bizim için bütün haline geliyor. 

Bütün gayedir; cüz ise araç: Asla yer değiştirmemeli ve cüz bütüne üstün kılınmamalıdır; zira cüz ancak bütün içinde gerçek anlamını bulabilir. Aile ferd; toplum birey; yaşam meta/dünya ilişkisinde ferdin aile içinde; bireyin toplum içinde; dünya metasının yaşam içinde bir değere tabi kılınması gibi; parça bütün için ve bütün içinde kıymet kazanır. Tek başına sadece var olması bakımından bir değeri olabilir. 

Söz gelimi tıbbî bilgi bu kadar artmasına rağmen hastalıkların ve dolayısıyla hastaların azalmamasının en büyük sebebi- iddia ediyorum- doktorların “Hekimlik”  eğitimine tabi kılınmadından dolayı "hekim" olamayışlarından kaynaklanmaktadır. Tıp fakültelerinden mezun olan doktorlar sadece “anatomi” eğitimi alıyorlar. Oysa anatomi insan denilen bütünün sadece bir parçası yani cüz’üdür. Uzmanlık ve sonraki dönemlerde ise doktorlar anatominin daha küçük cüzleri üzerinde çalışıyorlar; göz, kalp, beyin, deri, kemik ve benzeri insan anatomisinin cüzlerini derinlemesine öğreniyorlar; ancak cüzlerde derinleştikçe ne yazık ki bu onların “insan” bütününü ıskalamalarına sebep oluyor. Cüzlerde uzmanlaştıkça insandan uzaklaşıyorlar hatta cüzler “insan/bütün” yerini aldığı için zamanla insana yabancılaşıyorlar; insanlar onlar için neredeyse sadece bir mekanik labaratuar, biyolojik bir kadavra mesabesine iniyor. Sonuç itibariyle profesyonel (çoğu zaman birbirlerinden de habersiz) göz uzmanı, kulak-burun uzmanı, beyin uzmanı bilmem ne uzamanı doktorlar ile iyileştirmeye çalıştıkları gözler, kulaklar, beyinler, kalpler…den oluşan bir manzaraya mahkum oluyoruz.

Olması gereken ise “insan doktoru” anlamında “hekim”liği öğrenmeleri ve bu nazarla önce hastalıklara sonra da hastalara yönelmeleridir. Mevcut tıp eğitimi “hastaları” iyileştirme yöntemi üzerine bina edildiği için asıl olması gereken “koruyucu hekimlik” zenaatı maalesef güme gitmektedir. Hastaya değil, hastalığa yönelik bir eğitim ve insan’ı esas alan bir hekimlik eğitimi bu meselenin çözüm noktasıdır. "Hekimoğlu" dizisindeki Ateş Hekimoğlu tiplemesi hekim doktorluğa aday bir örnek olabilir.

Bütünden uzaklaşıp, parçada kaybolmak ne yazık ki günümüz mesleklerin neredeyse tümünde caridir. Ve bundan kurtulunmadığı sürece herhangi bir alanda çözüm getirici herhangi bir gelişme kaydetmemiz mümkün olmayacaktır. 

Belli ki bu konuda daha çok konuşmamız gerekecek...

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR