Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


Bürokrasizm

Hasan Postacı'nın "yeni" yazısı...


Toplumsal sözleşmenin örgütlü sonuçlarından biri olan devlet organizasyonunun temel misyonu kuşkusuz tüm toplumsal kesimlerin ihtiyaç ve çıkarlarını optimum bir paydada gerçekleştirmektir. Devletin örgütlü yapısı, egemenlik ve otoriteyi temsil eden siyasi yönetim ve tüm iş ve işleyişleri gerçekleştiren hiyerarşik bürokrasi düzeninden oluşur.

Günümüzde hiyerarşik bürokrasi devletin dışında özel kuruluşlarda da örgütsel düzenlemenin önemli bir unsurunu oluşturuyor. Öyle ki çok uluslu şirketlerde günlük akış, eş zamanlı olarak farklı kıtalarda onlarca ülkeye yayılmış devasa bürokratik örgütlenmeler üzerinden yürütülür. 

Özel ve resmi devasa örgütlenmeler karşısında bireyin yaşam alanlarına yansıyan sorunlar, mağduriyetler ve çaresizlikler ise her geçen gün içinden daha çıkılmaz hale gelmekte. Egemenlik ve otoriteyi temsil eden yönetim erkinin çağdaş yönetim sistemlerinde tüm toplumsal kesimlerin seçimleri üzerinden şekillenmesine rağmen birey ve toplumun kitlesel çoğunluğunu göz ardı eden bürokrasizmin rehin aldığı sistemlerin toplumsal patlamalarla yeni süreçlere evirilmesi kaçınılmazdır.

Fransızca ofis anlamına gelen “büreau” ve egemenlik, iktidar anlamına gelen “cratie” kelimelerinin bir araya gelmesi ile oluşan bürokrasi kavramı resmi devlet görevlilerinin, memurların iş ve işlem yapmada yetki alanlarını tanımlamada kullanılır. Bürokrasizim ise bürokrasinin ürettiği sorunları tanımlamada geliştirilen eleştirel bir kavramsallaştırma. Genel kullanımı iş ve işlemlerde keyfiliklerden kaynaklanan aksamalara, mevzuattan nedeniyle ortaya çıkan aşırı kırtasiyeciliğe vurgu vardır. Bir  davanın yıllarca sürmesi, Bir arsa düzenleme, inşaat ruhsatlandırma, proje onayları iskan işlemlerinin aylarca uzaması, bir ticari kuruluşun açılış ve mali formalitelerinin onlarca imzaya mecbur kılınması, bir arşiv belgesine haftalarca ulaşılamaması gibi fiziki kaynakların ve zaman yönetiminin kontrolsüz israf edilmesine yönelik eleştirileri tanımlar bürokrasizm.

Dijitalleşme ile kısmen bürokrasideki kırtasiyeciliğin azaldığı söylenebilir. Ancak bürokrasinin yönetim erki ile ilişki korelasyonlarından kaynaklanan ahlaki kırılmaların, kamuda ve özel sektör örgütlenmelerinde ürettiği adaletsiz uygulamalar, sömürü ve mağduriyetler daha derin bir sosyopolitik sorun olarak bürokrasim kavramı üzerinden analiz edilebilir.   

 Devlette ve özel sektörde çeşitli yönetim kademeleri ve görevlerde yaşanmış deneyimlere bakılarak, tüm ideal akademik tanım ve beklentilere karşın bürokrasi sistemin bu misyonunu yaşamsallaştırmasında ana ideolojik örgüsünün meşrulaştırması üzerinden temel direnç zeminini oluşturduğunu bir tespit olarak belirtilebilir.

Seçimle gelen yönetimin devlet denilen sistemi tüm toplumun ortak beklentileri ve temel yaşam zorunluluklarını gidermek gibi temel misyonu, ancak bürokratik sistem kastı kırılabilirse yaşamlaştırılabileceğinin altını çizmek gerekir.

Normal olan iktidarın toplumsal ortak çıkarlar doğrultusunda eğitimden sağlığa, hukuk siteminden ulaşıma, enerjiden tarıma, üniversitelerden askeri ve güvenlik alanındaki hizmetlere, ekonomiden yerel yönetimlere her alanda aldığı kararları hayata geçirme, kalite ve verimlilik odaklı iş ve işlemleri yürütme gibi bir işlevi vardır. Ancak bürokratik sistemi hiyerarşik olarak üst düzey yetki ve sorumluluk alanlarına çıkıldıkça ve devlet organlarının özerkleşme oranı yüksek yapılanmalarında kişisel çıkar, iltimas ve rant ilişkilerinin yozlaştırdığı ahlaki çürüme ile karşı karşıya kalınır.

Geçmiş deneyimler KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsleri), BİT (Belediye İktisadi Teşebbüsleri) niteliği kısmen daha özerk olan yerlerde ortaya çıkan akıl almaz yolsuzluklar bunun en tipik göstergesidir. Örneğin bir Başbakan İLKSAN ile ilgili fonların kullanılması, yerlerinin yasadışı tahsisleri için, “verdimse ben verdim” diyebilmiştir. Üniversiteler, Başkanlık statüsündeki yerler, yerel yönetimler, kamu ortaklığı olan şirket ve kuruluşlar, yasal nedenlerle TMSF kuruluna devredilen şirket ve kuruluşlardaki süreçler, yeni düzenlemelerle varlık fonu üzerinden tek yönetim çatısı altında toplanan kamu bankalarındaki kredilendirme, mali yapılandırma, vb. iş bankacılıkla ilgili tüm iş ve işlemlerde kullanılan tasarruflar ülkemiz genelindeki özerkleşmiş bürokrasinin kontrolsüz uygulamaları ile ilgili örneklerle doludur.

KİT’lerin özelleştirilmelerinin en önemli nedenlerinden biride buralarda yaşanan usulsüzlüklerin, verimsizliklerin önüne geçilememesidir. Ancak bu özelleştirmeler stratejik alanlarda kamu otoritesi (dolayısıyla kamunun/toplumun ortak çıkarlarını) kontrolünü minimize etmekte ve yandaş sermayenin palazlanmasını beraberinde getirmektedir.

Örneğin şeker fabrikalarının arazi bedellerinin bile altında özelleştirilmesi ortak kamu zararı oluşturması yanı sıra temel tüketimde stratejik ürün olan şeker ve türevi ürünlerin keyfi fiyat uygulamalarını beraberinde getirmektedir. Bir yandan fiyatların aşırı artışı diğer yandan şeker pancarına dayalı tarımsal alanda çiftçilerin özel sektörün insafına terkedilerek yoksullaşması çelişkileri kaçınılmaz olmaktadır.

Yine TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi stratejik ürün olan rafine edilmiş petrol ürünlerinin fiyatlarındaki keyfilikleri EPDK’ya rağmen tetiklemektedir. Özel sektörün kar hırsı kamu bürokrasisi oluşturduğu ağır mobing ve yönlendirmeler küresel piyasanın ritminin dışında fiyat dalgalanmalarını beraberinde getirmektedir. Üretim maliyetleri bağlamında dizel yakıtın benzinden ucuz satılması beklenirken son birkaç yıllık süreç içerisinde sadece ülkemize has bir durum olarak maliyeti daha ucuz olan dizel yakıt benzinden daha yüksek fiyatlara satılabilmektedir. Bunun farklı sosyal, ekolojik, teknolojik nedenleri olabilir mi? Bu bağlamda çevre duyarlılığı, yeni teknolojileri teşvik gibi bazı gerekçeler hayatın her alanına ulaşım ve nakliye giderleri üzerinden yansıyacak olan pahalılıkla gelen kitlesel yoksulluğa tercih edilemez. Bu durum bir siyasi yönetim stratejisi üzerinden mi şekillenmekte yoksa küresel petrol şirketleri ile bürokratların manipülasyonlarına terkedilmiş bir durumun sonucu mudur? Enflasyon ve neden olduğu kitlesel yoksullaşma ile mücadele kapsamında ortaya konulan popülist, insan onuru ile bağdaşmayan süspansiyonlar yerine en önemli dinamiklerden biri olan akaryakıtın süspanse edilmesi daha isabetli bir tercih olmaz mı? Aksine tahsili en kolay verginin vazgeçilmezliği üzerinden bir akaryakıt fiyatlandırma politikası doğrudan sosyal yaşam standartlarından zorunlu feragatlere, sosyal dokunun çözülerek bireyselleşmenin çıkar merkezli acımasız kültürünün ajitatij hâkimiyetine yol açmaktadır. Bu ve benzeri uygulamaların sonuçları ile ilgili sorulacak soruların yanıtı, sorumluluğu taşınası gereken seçilmiş iktidarın iradesinde karşılığını bulacaktır.

Bürokrasizm yerel yönetimlerde daha acımasız bir düzen çarkını döndürmektedir. Bürokratik sistem seçimle değişen yönetim erki karşısında daha yerel bir lobi gücüne sahip olduğu için küstahlık düzeyine varan çürümüşlük daha da artmaktadır. Bu durum bir kısır döngü gibi yeni gelen yerel yönetim erkini kendi yandaş bürokrasisini kurmaya zorlamaktadır. Her yeni seçim dönemi aynı partiden bile olsa yeni gelen belediye başkanı kendi bürokratik ekibini şekillendirmektedir. Mevcut durum yerel yönetimlerde özellikle müdürlük ve daha üst düzey yönetim kademesinde bulunan atıl, hiçbir yetki sorumluluğu bulunmayan, mesaisine bile düzenli gelmeyen bir bürokrat yığını oluşturmaktadır. Bunun kamuya maliyeti ve diğer verimsizlikler bağlamında faturası yüksek düzeyde bir insan kaynakları israfı olarak dönmektedir.

Yerel yönetimler üzerinden oluşan bu verimsizliğin her seçimle yenilenen üst düzey bürokrasinin politize olmasını ve bunun sonucu olarak tüm iş ve işlemlerde, ihale ve harcamalarda kamu çıkarlarının karşısında politize olmuş lobilerin rant paylaşımlarına hizmet etmekten kendini kurtaramamaktadır.

Yerel yönetimdeki bu işleyişin önemli sonuçlarından biri de ehliyet ve liyakat odaklı tercihlerden öte her emredilene boyun eğen, her denileni yapan, çıkar ve makamını korumak için her şeyi meşru gören bir bürokrasi üretmesidir. Bu durum doğal olarak atamalarda nepotizmi merkeze alan uygulamaların önünü açmaktadır.

Askeri bürokrasi ülke güvenlik alanına giren stratejik önemi üst düzeyde bulunan bir yapılanma olarak daha dokunulmaz bir yerde durmaktadır. Söz konusu ülke güvenliği olduğu için Ak Parti öncesi dönem açısından daha kalın bir vesayet alanı oluşturan askeri bürokrasi kısmen bu vesayet alanı geriletilmiş olsa bile hala kendi içinde dokunulmazlık düzeyi diğer kurumlara göre hayli yüksektir.

Bu dokunulmazlık alanı beraberinde etkin bir güç ve özerkliği beraberinde getirmektedir. Askeri darbeler döneminin uygulamalarının tüm toplumsal kesimlerin ortak çıkarları doğrultusunda şekillendiğini söylemek saf bir iyimserlikten öte bir şey ifade etmez. 28 Şubat sürecinde batık bankaların yönetim kurullarında üst düzey emekli askerlerin oluşu, büyük şirketlerin kendilerini akredite etmek için emekli askerleri yönetim kurullarına ulufe gibi yüksek maaşlar tahsis ederek istihdam etme yarışına girmeleri bu alandaki askeri bürokrasinin sisteme yansıyan çarpık sonuçları olarak görülebilir.

Bürokrasizmle gelen önemli çürümüşlüklerden biri de üniversite yönetimleridir. Bilim üreten, ülkenin en nitelikli insan gücünün yetiştiği bu kurumların kısmi özerkliği Neopizimin başta olmak üzere birçok uygulamada usulsüzlükleri berberinde getiren olaylar arşivlerde yerini almıştır.

Birçok ülkede yaşanan olumsuz deneyimler eğitim ve sağlık gibi sosyal devlet uygulamalarının merkezinde olan alanlarda özelleştirmelere geçit vermez. Bu alanlarda özelleştirmelere kapı aralayan ülkeler ise oldukça ölçülü ve kontrol düzeyi üst düzeyde bir yaklaşım sergiler.

Eğitim ve Sağlık alanında özelleştirmelerin Türkiye özelindeki deneyimler önemli sorunlarla karşı karşıya kalındığını göstermeye devam ediyor. Bu konularla ilgili çok daha kapsamlı sosyal, ekonomik boyutlarda akademik çalışmalara ihtiyaç var.

Eğitim alanında özelleştirmeler anayasada karşılığı olan eğitimde fırsat eşitliğini nasıl parçaladığını sıradan birkaç veri üzerinden bile görmek mümkün. Okul öncesi eğitimden zorunlu eğitime, LGS, TYT ve AYT sınav sistemlerinin hazırlanma imkânları ve eğitim düzeyindeki bölgesel uçurumlara varan farklar bu durumun sadece basit göstergeleri. Üniversite eğitimindeki özelleştirme ile gelen varsıl azınlığın parasal gücü üzerinden elde ettiği imtiyazlar bu alandaki diğer bir handikap olarak karşımıza çıkmakta.

Taşradan merkeze eğitim hiyerarşisinin şekillenişi, atama, yönetim bürokrasisinin şekillenişi, sendika üzerinden gelişen politize ilişkilerin ürettiği çatışmalar bu alanda yaşanan zayıflıkların diğer bir göstergeleri. Sınav sistemleri ve burada ortaya çıkan şaibeler yine eğitim bürokrasisindeki önemli kırılma noktalarından birini oluşturmakta.

Sağlık alanındaki bürokraside ise daha ağır sorunlar yaşanmakta. Sağlıktaki özelleştirmelerin kamu sağlık hizmetleri alanında oluşturduğu ağır vesayet her geçen gün artmakta. Sağlık hizmetlerindeki özelleştirmeyi sağlık turizmi alanında dünyada öncü olma ve ekonomik katkıları düzeyine indirgenerek değerlendirilemez. Sosyal devlet olmanın en önemli göstergelerinden biri sağlık hizmetlerinin tüm yurttaşlara kar amacı güdülmeksizin en düşük maliyetle iletilmesi olmalıdır. Yaşanan süreçte kamu sağlık kuruluşlarında özellikle operasyon, sürekli takip ve kontrol gerektiren hastalıklarda SGK kayıtlıların ücretsiz hizmet alabilmeleri özel tanıdık ve referanslar üzerinden ancak gerçekleşebildiği, birçok kişinin de ulaşmadığı bir sağlık bürokrasisiyle karşı karşıya kalınmakta olduğunu belirtmek gerekir.

Uzmanlık gerektiren tedavi hizmetlerin ise yurttaşların kahir ekseriyeti, randevu alamamaktan, tahlil ve teşhis için gerekli diğer test ve uygulamaların çok uzun zamanlara yayılması gibi nedenlerle özel sağlık kuruluşlarına mecbur bırakılmaktadır. 

Özel sağlık kuruluşlarında belirlenen ücretler birbirinden radikal farklar göstermesi de bu aladaki bürokratik yönetim ve denetimin zayıflığını göstermektedir. Kamuda alınan bir sağlık hizmetinin, tedavin değerinin çok üzerinde fahiş fiyatlarla özel sağlık kuruluşları aynı hizmetleri vermektedir.

Kamunun dışarıdan, özel sektörden aldığı cihaz, tahlil vb. hizmetlerde dönem bürokratik lobi ilişkilerinin ise başlı başına incelenmesi gerekir. Bu cihazların kullanım limitlerini arttırmak için doktor ve sağlık çalışanlarına yönelik özel sektörün ürettiği mobinglerin, teşvik rüşvetlerinin ve diğer tüm kirli ilişkiler ise sokaktaki sıradan yurttaşların konuştuğu yani herkesin bildiği bir sır(!) olarak normalleştirilmektedir. 

Bürokrasizim ile devlet siteminin seçilmiş iktidar yönetimi ile niteliksel ilişkileri evrensel temel değer ve erdemler temelinde tüm toplumsal kesimlerin yarar ve menfaatleri odaklı şekillenmelidir. Devlet temelde bir hizmet organizasyonudur. Bu niteliğini asla kaybetmeyecek bir bürokratik sitem paradigması üzerine odaklanılmalıdır. Aksi durumlarda bürokrasizmin ahtapota dönüşen kolları devlet aygıtını bir zulüm mekanizmasına dönüştürdüğü gibi özel sektördeki tüm devasa örgütlü yapıları da aynı pervasızlığa dönüştürerek insanın değersizleştiği, evrensel erdem ve değerlerin kaybolduğu bir statükonun insansızlığına yaşamın tüm alanları mahkûm kalacaktır.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR