Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


BİZİM TOPRAKLARDA BİR YUSUF HİKAYESİ ZEMBİLFROŞ

Musab Aydın; Yola düşmek ile yol yürümek aynı şey değil evlat, demişti derviş.


 


“YOLA DÜŞMEK”

                                                                                                 
Yola düşmek ile yol yürümek aynı şey değil evlat, demişti derviş. Yol yürüyenin, ulaşacağı bir menzili, bir hedefi var. Bütün çabası oraya kavuşmaktır, onun için yolu tüketir, gücünü tüketir, belki de kendisini… Oysa yola düşenin derdi, bir yerlere yetişmek değildir, insanlığın kadim arayışıdır bu. Adını koyamadığın, “Evet, aradığım budur!” diyemediğin yüreğindeki boşluktur belki de. O yüzden bir acelen olmasın, telaşın da. Bir kez yola düşenin durmaya, beklemeye tahammülü olmaz. Bu arayışı, onu bir ömür peşinden sürükleyecektir belki.  Kim bilir bazen yaklaştığı hissine kapılacak, evet buldum diyecek aradığımı. Fakat aradığına yaklaştığı hissine kapıldığı an, belki de en çok kendisinden uzaklaştığı andır. Bu yüzden arayışı bir ömür gibi uzun olacaktır, ya da bir ömür kadar kısa. Lakin arayış bulmanın kendisidir, demişti derviş. İnsanlığı, irfanı belki de kendisini bulmanın tek çaresi bir arayış için de yola düşmektir. Arayışı olmayanın insanlıktan vazgeçtiğini görmen zor olmayacaktır.

Öyle de olmuştu, Zembilfroş yola düşeli, arayışı gün geçtikçe büyümüştü, Saraydan sepet satıcılığına uzanan bir arayış...  Yola düşeli epey zaman olmuştu, hayret ettiği ne çok şeye şahit olmuş ne çok yer, insan görmüştü. Nihayet Farqin'e varmıştı. Meyafarkin diyen de olmuştu zamanında, Farakini diyen de. Bugün bizim Silvan dediğimiz gibi… Albat Dağları'na sırtını yaslamıştı, Mervani Kürt devletinin başkenti Farqin, (Silvan) yedi kere yakılmış, yıkılmıştı. Ama her seferinde büyük bir ihtişamla ayağa kalkmayı yeniden insanlığı inşa etmeyi başarmıştı.

İniltileri, Farqin’in dağlarında yankılanan Malabadi (Batman) Çayı, bütün çılgınlığıyla Mezopotamya topraklarında akıyordu.  Bitlis’ten yola düşen Zembilfroş, Muş’un derelerinde akan sulara yoldaşlık etmişti bir zaman. Sonra Gühermi Dağı’nın eteklerinde Kulp Çayı’nın izini sürerek Malabadi’ye ulaşmıştı. Malabadi çayının kıyısında oturmuş, Melül Dağı’ndan gelen Şakiran Çayı’nın, Sarım Çayı ile buluşmasını ve yanlarına Kerikan Çayını katıp Malabadi’ye güç katarak onu nasıl coşturduklarını izlemişti. Malabadi bir emanet gibi aldığı, bu kadim toprakların akarsularını Hasankeyf önlerinde Dicle Nehrine döküyordu… Aldığı bu emanetleri emin ellere teslim ediyordu. Mezopotamya topraklarının medeniyetini de…

Albat Dağı’nın eteklerinde (Ganiya Mezın) Büyük Çeşmenin suyu Silvan’a doğru akıyordu. Şehir uzunlamasına ovaya yayılarak kurulmuştu. Zembilfroş, çadırını şehrin aşağı kısmında bir kayalığın üzerindeki düzlüğe kurmuştu. Uçurumun dibinde akan derenin kıyısında sıra sıra söğüt ağaçları dizilmişti. Sepet yapmak dere kıyısında boy atmış söğüt ağaçlarını gözüne kestirmişti. Gün ağarmadan işe koyulmuş, söğüt dallarından kestiği çırpıları çadırın önünde yığmıştı. Önce söğüt çırpılarını düzeltmeye koyulmuş, geriye sepetleri örmesi kalmıştı. Ama işin en zoru yaptığı sepetlerin satmasıydı onun için. Mervani başkentinin, Silvan’ın sokaklarında, bir yabancının sesi duyulmaya başlamıştı. Zamanla alışmıştı Zembilfroş’un sesine, yöre insanı. Güne sepet örerek başlıyor, akşam serinliğinde ise sokakları dolaşarak sepetlerini satmaya çalışıyordu.

Dervişi uzakta bıraktığını sanıyordu Zembilfroş, lakin hep kendisiyle konuşarak yol göstermeye devam ediyordu. Kalp, insanın içinde ürkek bir kuş demişti derviş. Taşkınlık ve edep ile iki kanatlı bir kuş. İçindeki kuşu hangi kanat ile uçuracağına sen karar ver, evlat demişti. Ne ile uçuracaksın? Öfkeyle mi, yoksa merhametle mi? Tercih ettiğin kanat şehvet mi yoksa iffet mi? Kanatlarını besleyen güç, helal mi olacak yoksa haram mı, bunun tercihini sen yapacaksın. Öldürmek ya da diriltmek, tercihini doğru yapmalısın evlat. Neyi istediğini bilirsen, bir karar vermelisin. Ve bir kez kararını vermişsen, sana düşen kararında sebat etmektir. “O halde siz beni anın, ben de sizi anayım” (Bakara-153) demiş rabbimiz. Kimi anacağına karar ver evlat demişti, kime bağlanacağına. Silvan sokakların da zembil diye bağıran genç, kimi anacağına karar vermelisin diye bağırıyordu ara da bir, kimi anacağına…

                                                                                                        devam edecek.

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Osman Baharçiçek
7.01.2020 17:22:34
Eyvallah hikayenin devamını da bir solukta Okuduk. Devamını bekliyoruz inşallah ellerine yüreğine sağlık üstat. Selam ve dua ile....

HALİL ÖZDİL
13.01.2020 10:09:35
İçindeki kuşu hangi kanat ile uçuracağına sen karar ver, evlat demişti. Ne ile uçuracaksın? Öfkeyle mi, yoksa merhametle mi? Tercih ettiğin kanat şehvet mi yoksa iffet mi? Kanatlarını besleyen güç, helal mi olacak yoksa haram mı, bunun tercihini sen yapacaksın. Öldürmek ya da diriltmek, tercihini doğru yapmalısın evlat.

Dava Adamı
14.01.2020 21:34:57
Çok güzel bir seri... Devamını bekliyoruz

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR