“SEN ZÜLEYHA’SIN”
Saf insandı Zembifroş, yüreği temizdi. Yaşadığı sarayın entrikalarına bile bulaşmadan büyümüştü. Gönlü kötülüğe de kapalıydı, fenalığa da. Allah’ın kelamı hem dilinde zikirdi hem de zihninde fikir. Bir tuzağa çekildiğini anlayamamıştı. Ne kalbi ne zihni kötülüğe meyal değildi. Yine de tedirgin olmuştu konağın hanımından. Merdivenleri dua ederek çıkmıştı yavaş yavaş. Dervişi hatırlamıştı, şeytanın sana nereden yaklaşacağı belli olmaz evlat, demişti. Bu yüzden tedirgindi, derviş doğru söylemişti, şeytan bu nereden yaklaşacağını nasıl anlayabilirim ki diye söylendi. Konağın geniş terasının ortasında bekleyen Ğatun’u görünce durdu. Sepetlerini indirdi omuzundan, boy sırasına göre dizmeye başladı. Ğatun sepetlerle ilgileniyormuş gibi davranıyordu. Lakin gözlerini Zembifroş'tan ayıramıyordu, uzun uzun süzmeye başlamıştı. Arada eğilip sepetlerden birini kaldırıp bakıyordu. Sonra bir başkasını, bir başkasını daha... Zembilfroş’un dikkatini çekmeye çalışan Ğatun, sepetleri inceliyormuş gibi eğilip doğrulurken fark ettirmeye çalışıyordu kendini. İnsanoğlu önce kendi bedeniyle varlığını keşfedermiş, demişti derviş. Kişiliği gibi, ruhsal gelişimi de öyle şekillenirmiş. Kadın, erkek fark etmez, insanoğlunun özgüven kazanma serüveni de ilk önce kendi fiziği üzerinden başlıyormuş. Çoğu kez, insanı bedeniyle öne çıkarmaya yönlendiren bilinçaltı dürtüleridir evlat demişti derviş. Ğatun da bu yola girmişti artık, bu yolda yürümeyi seçmişti. Sepetlere eğilip bakarken, dili kadar bedeniyle de konuşuyordu, mağrur ve davetkâr bir eda ile. Şehvet aklı yok eder demişti derviş. Ğatun’un da gönlü Zembifroş'a düşmüştü bir kere, bütün benliği şehvet duygusuna teslim olmuştu. Gönlü gibi aklı da söz dinleme makamını çoktan terk etmişti. Yaptığı hata idi, lâkin yadırgamak doğru muydu? Bilinmez. Züleyha’yı da ayıplamıştı Mısırlı kadınlar. Sonra elma yerine ellerini kesmişlerdi de...
Zembilfroş sezmeye başlamıştı Ğatun’un niyetini. Bir iki sepet satar giderim, bir daha da bu konağın önünden geçmem diye aklından geçiriyordu. Fakat Ğatun kararlıydı ve genç adam bunu daha anlayamamıştı. Kendisine meyletmeyen, sepet satıcısını küçümsüyordu. Ona hem kızıyor hem de direnmesine şaşırıyordu. Üzerinde ipekli elbiseler, dilinde şeytani kelimeler olan Ğatun, genç adamı tuzağına düşürmeye çalışıyordu. İçeri gel dedi Ğatun, odama gidelim… Zembilfroş anlamıştı kadının niyetini, teklifini kabul etmedi. Genç kadının bütün ısrarına rağmen direnmişti. Ğatun reddedilmeyi kabullenmek istemiyordu. Basit bir sepet satıcısının kendisini reddetmesine anlam veremiyordu.
- Benden yüz çeviremezsin Zembilfroş, beni nasıl reddedebilirsin ki? Farqin sarayının Hanımıyım ben, güzellikte bir eşimi göremezsin.
- Çok güzelsin Ğatun biliyorum, lâkin ben tövbekârım. Alemlerin Rabb’ine sözüm var, haramdan uzak kalacağıma. Bırak beni bekleyen çocuklarım ve hanımım var.
- Zembilfroş, unutma sen Yusuf değilsin.
- Evet ben Yusuf değilim, ama sen Züleyha’sın. Yusuf Peygamber’in ayak izlerini görüyorum ve oradan yürüyorum, ya sen? Biliyorum, sen Züleyha’nın ruhunu kuşanmışsın ve onun tuzaklarını iyi biliyorsun. Belki de sen Züleyha’sın. Dinle Allah’ın ayetini,
“Andolsun, kadın ona istek duymuştu. Eğer rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yusuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için böyle yaptık. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı” (Yusuf Suresi, 24)
İşte Yusuf Peygamber’in yolu işte Züleyha’nın…
Ğatun’un nasıl bir güzelliği vardı bilemiyoruz. Görenler onu, gül kadar nazlı, reyhan gibi zarif ve renkli, iri gözleriyle bir Huri gibi güzel, belki de güzeller içinde en güzeli diye anlatmışlardı. Zembilfroş’da öyleydi, ne kadar yakışıklıydı ki Ğatun’un aklını başından almıştı onu da bilmiyoruz. Eskiler onu için, yüzüne Yusuf Peygamberin gölgesi yansımış, edep ve haya elbisesi nura dönüşmüştü alnında. Birkaç cümle ile tasvir etmeye çabalasak da hakkıyla anlatamadığımızı düşünüyoruz. Böyle bir güzelliği anlatacak kelimelerimiz olmayınca, bir haksızlık yapmayalım kaygısı başlamış oldu. Dahası bunu anlatmak doğru da gelmiyor. En iyisi onlara kulak vermemiz. Bırakalım bir şarkı ile avcı avını anlatsın, av da avcıyı…
Zembilfroş zembila tine
Sepet satıcısı sepetleri getiriyor
Delalo zembila tine
Güzel adam sepetleri getiriyor
Kolan bı kolan diğerine
Sokak sokak gezdiriyor
Nan ê dahnâ pê distîne
Ekmek ve yiyecek ile değiştiriyor
Zarokan pê ditevrinê
Çocuklarını doyurmak için
Gava ew zembile tine
O sepetleri getirirken
Xatûn li bircê dibine
Ğatun onu burçtan görüyor
Bi eşqa dil dihebine
Gönlü aşka tutuluyor, gönlü kaynıyor
Aqil diçe sewda namîne
Aklı başından gidiyor
Ha dil were, ha dil were
Ey gönül gel, ey gönül gel
Kesê ji dil nekî bawere
Hiç kimse gönlünün ona bunu yapacağına inanmıyordu
Ji mirovantî hatîye dere
İnsanlık daracağına çekilmiş
devam edecek