Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nezir ERGENÇ


BİZDE MİLLET MECLİSİ OLMAZ; EHLUL HAL VEL AKD ŞURASI OLUR

Nezir Ergenç'in yeni yazısı;


Tunuslu Hayrettin paşa. Aslen Çerkez bir devlet adamı ve âlim. Tunuslu lakabı hayat hikayesiyle alakalı; Ruslarla yapılan bir savaşta Kafkasya’da esir düşen Hayrettin bir köle olarak getirildiği İstanbul'a yıllar sonra 1878 de Sadrazam olarak Devletî Aliye’yi iyileştirmeye memur edilir. 

“Ekvemu’l-mesalik fi ma’rifetil memalik” Tunuslu Hayrettin’in Avrupa ve Tunus tecrübelerinden hareketle yazdığı ve devlet adamlarına rehber mahiyetinde önemli bir kitap; en önemli kısmı ise mukaddimesi. Bu yönüyle İbn Haldun’na benzer.

Sadrazam olduğunda özellikle yeni Osmanlıların ve Avrupa heveskârlarının ısrarla bir halk meclisi taleplerine zihin dünyasında verdiği cevap yazının başlığını oluşturan ifadedir: Müslümanların devletinde millet meclisi olmaz; ehlu’l-hal ve’l akd şurâsı olur. Zira Osmanlı tebası pek çok etnik ve dini yapıdan oluşan bir toplumsal yapıdan müteşekkildi. Böylesi kozmopolit bir yapıya sahip halktan oluşturulacak bir meclisin Osmanlı devletini kısa bir sürede tarumar edeceğine inanan Tunuslu Hayrettin’in kafasındaki meclis, Âlimlerden teşekkül edilecek bir Şurâ meclisidir. 

Tunuslu Hayrettin bu düşüncesini matuf kitabında bir tespitle temellendirir. Ona göre, “İslam toplumlarının / devletlerinin zevali ulemenın umuru siyasiyeye yabancı kalmaları yüzündendir.” Ne kadar ehil ve yetkin olursa olsun tek kişinin iktidarı her zaman tehlikelidir. Her ne kadar İslamî devletin halifesi için “Müctehid” olma vasfı aransa da sonuçta insan yanılma, hata yapma ve günaha meyyal zaaflarıyla maluldur. Bu sebeple de Müslümanların Halifesi için Şurâ elzem şart addedilmiştir. Şurâsız müktedir Halife değil; diktatör, melik, kral, sultan, şah vs. dir.

Alim- çoğulu ulema- kimdir? Sorusu elbette önemlidir. Âlim uzman, entelektüel, bilim adamı, filozof ve benzeri alanlarında derinlikli bilgiye sahip olan değil; başta Usul ilimleri olmak üzere yaşadığı dünyanın ilimlerine- felsefesi / hikmeti bağlamında- vakıf ve zamanının sorunlarına çözüm üretebilme kabiliyetine sahip tam anlamıyla Müctehid kişidir. Ne Hadis uzmanıdır Âlim ve ne de tefsir, fıkıh, kelam profesörü. Filozofluk da Âlimliğe yeter sıfat olamaz. 
Her şeyden önce Âlim dediğimiz kişi Müslüman bir liderdir ve ilminin yanında duruşu, takvası ve ahlakıyla da şahit /örnek bir makamı temsil eder. Bu vasıflara haiz insanların oluşturacağı bir meclis Ehlul hal vel Akd şurâsıdır ve bütün ümmeti hatta insanlığı temsil eder. 

Cemil Meriç, Maxime Leroy’dan konu bağlamında bir söz nakleder: "Filozofların aydınlatmadığı toplumları şarlatanlar aldatır."

Doğruluğunda müttefik olduğumuz bu sözün biz Müslümanlardaki karşılığı şu olmalıdır: Âlimlerin aydınlatmadığı toplumları şarlatanlar aldatır.

İçinde Türkiye’nin de bulunduğu demokratik parlementolara bir göz atarsak orada (güya) halkları temsil edenlerin ilmî, ahlakî yetkinlik ve ehliyetleri nicedir rahatlıkla görebiliriz. Daha garibi; bu insanların halk tarafından nasıl seçilip gönderildiklerine dair usul! İlmî ve Ahlakî yetkinliği olan kaç tane adam(!) meclise hak ederek gidiyor?

Tunuslu Hayrettin toplumsal çerçevede düzelmenin, gelişmenin, iyileşmenin olabilmesi için ileri sürdüğü terk şart söz konusu meclisin ve muktedirin İlmî ve Ahlakî yetkinliğine sahip kimselerden olmasıdır.

Buradan çıkaracağımız ders herhalde dur durak bilmeden, yılgınlığa ve tembelliğe düşmeden ilmî ve ahlakî yetkinliğe sahip insanlar yani Alîmler yetiştirmek, bu amaca uygun yatırımlar yapmak olmalıdır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR