Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


BİREYSELLEŞME VE CEMAAT

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


              

         Bireyselleşme; tek başına yaşama, hareket etme, başına buyruk yaşama, ehlikeyf gibi anlamlara gelmektedir.

         Kimsenin kimseye eyvallah etmemesi, itaat kültürünün kalkması…

         Bireysel sorumsuzdur, sorunludur, sınırlıdır. Sınırsız arzu ve istekleri vardır. O bunların peşinden koşar da koşar. Bireysel kişi kimseye hesap vermek istemez, bunlardan hoşlanmaz, hazzetmez…

         Günümüzün en önemli problemlerinden biriside bu bireyselleşme meselesidir. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Hatta o kadarki eşin eşe, evladın babaya, kızın anneye eyvallahı yok, komşunun komşuya, büyüğün küçüğe, küçüğün büyüğe tahammülü yok.

         Toplum olmanın, cemaat olmanın tersi, bireyselleşmedir. Bugün dünya kapitalist küresel sistem insanları bireyselleştirerek önce bencilleştiriyor, sonra bölüyor, sonra da istediği gibi yönetiyor, sömürüyor.

         İslam bireyselleşmeye, bencilleşmeye şiddetle karşı çıkmış, birlik olmayı, birlikte olmayı emretmiş, ortak aklı öne çıkarmıştır.

         Birey tek başına hareket eder, haz ve hız peşindedir. Onun bitmez tükenmez arzu, istek ve talepleri vardır.

         Bireyin empati duygusu zayıftır. Başkalarının acısı, sorun ve sıkıntısı onu fazla ilgilendirmez.

         Elbette toplum bireylerden oluşur. Aynen binlerce tuğla tek başına bir anlam ifade edip bir bina olmazsa, binlerce bağımsız bireyde tek başına bir toplum olmaz, oluşturmaz.

         Toplum olmak, cemaat olmak aynı zamanda hak demektir, hukuk demektir. Sosyal yardımlaşma, kenetlenme, sorunlara birlikte çözüm bulma, ortak akıl demektir.

         Toplumda herkes yekdiğerinden sorumludur. Toplumsal bir ahlak, adalet, eşitlik, paylaşma duygusu vardır.

         Cemaat ortak akıl, ortak kanaat, ortak vicdan ile oluşur, ayakta durur. Tüm bu saydıklarımız körelince, yok olunca ortada insan yığınından başka ne kalır ki!

         Cemaat ortak hedef, ortak yürek, ortak irade ister. Çünkü birlikten güç ve kuvvet doğar.

         Allah tüm insanları birbirine muhtaç yaratmıştır. Herkes bir birbirini tamamlar. Allah (cc) kadını erkeğe, zengini fakire, işvereni işçiye muhtaç yaratmıştır.

         Şayet kimse kimseye muhtaçlık hissetmese ve muhtaç olmasaydı ne çalışma, ne ilerleme, ne toplumsal dayanışma olmazdı. Bu konuda hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, muhtaç olmayan şüphesiz Rabbimizdir.

         Cemaat ruhu zayıflar, ölürse orada anarşi olur, kargaşa, gürültü olur, dağınıklık olur. Orada heybet, bereket, izzet, şan, şeref, ar, namus gider geriye insanlık namına bir şey kalmaz.

         Burada insanca yaşamanın yolu, herkesin ve her kesimin hakkının, hukukunun garanti edildiği bir toplumsal düzen inşa etmekten geçiyor.

         Cemaat ruhu çok önemlidir. Maalesef ki bu ruhu da kaybettik… Eskiden bir lokmayı kırka bölenler, yediği içtiği ayrı gitmeyenler bugün birbirini gırtlaklıyor. Refik, dost olması gerekenler, rakip oluyor.

         Birbirlerini yok etmemin, ortadan kaldırmanın planını, projesini yapıyor, birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar.

         Çekişme, çatışma, kavga, ayrışma, bölünme bize hiçbir şey kazandırmaz, kazandırmadı da! Rabbimiz (cc) kitabında birlik olmamızı, birbirimize rahmetle, merhametle muamele de bulunmamızı bize emrederken biz ne yapıyoruz!

         Hani mü’minler kardeşti! Hani birimiz hepimiz hepimiz birimiz idik. Ne oldu bize sevginin yerini nefret, konuşmanın, anlaşmanın yerini şiddet, vahdetin yerini kesret aldı.

         Böylesi dağınık, sorunlu, sorumsuz bir cemaate, topluma, ümmete Allah yardım eder mi?

“(Ey mü’minler! Hem) Allah'a, (hem) O’nun Peygamberine itaat ediniz; birbirinizle uğraşıp çekişmeyiniz; sonra korkaklaşıp kuvvetten düşersiniz; (şevketiniz ve devletiniz elinizden gider, kâfirlerin ve zalimlerin güdümüne girersiniz) . Bir de (her türlü zahmet ve musibete) mutlaka sabrediniz, (her türlü düşman ve tehlike karşısında metanetli hareket ediniz ve gevşeklik göstermeyiniz) iyi biliniz ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal-46)

         Bu konuda merhum M. Akif ne güzel söylemiş;

         “Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?

Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize?

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”

         Çatışmacı bir anlayıştan ziyade, ıslahçı bir duruşa ihtiyacımız var. Bireyi ıslah, toplumu ıslah, nesli ısla, nefsi ıslah…

         Vahyin bireyi ve toplumu getirmek istediği toplum, muslih bir toplum Vahyin gölgesinde bir toplum… Vahdet halinde bir toplum...

İyiliği emreden, kötülükten nehyeden bir toplum. Allah’a kul, Resule ümmet, Kur’an’a cemaat bir toplum…

         Maruf konusunda başındakine itaat eden, başına buyruk hareket etmeyen… Allah’ın ipine sımsıkı sarılan, kardeşlik duygularıyla bezenmiş, Kuran’ın ruhuna, ahlakına uygun bir kardeşler topluluğu.   Adeta bir binanın tuğlaları, bir vücudun azaları gibi birbirine sımsıkı sarılmış, birlikte ağlayan, birlikte gülen bir cemaat!

         Küfre karşı, zulme karşı, haksızlığa karşı yekvücut hareket eden bir cemaat!

Allah’a kullukta karar kılan şahsiyetlerden oluşan bilinçli, şuurlu, basiretli bir cemaat!

         Zayıfa, yetime, fakir fukaraya kol kanat geren bir cemaat. Kuran’ın disiplininden geçmiş, Allah korkusunu kalbine sindirmiş, tezekkür, tefekkür ve tefekkuh ehli bir cemaat!

         “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran-104).

 Selam ve dua ile..

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR