Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


BİR İLİM YOLCULUĞUNA ŞAHİTLİĞİM

Musab Aydın'ın yeni yazısı;


 

“Allah, dünyalığı istediğine, ilmi ise talep edene verir” demiş eskiler. Bu deyim ne kadar doğru bilemiyorum. Bildiğim, neyin peşinden koşuyorsak imtihanımız da onunla oluyor hayat boyu. Hatırat okumak, insan hikâyelerini dinlemek benim her zaman ilgimi çekmiştir. Her insan keşfedilmeyi bekleyen farklı bir âlem. Ancak beni ilim yolunda bir ömür geçiren insanların hikâyeleri daha çok etkiliyor. Bu yolculuğa nasıl başladıkları, neler yaşadıkları… En çok da nasıl bir planlama ile bu yola çıktıklarını merak etmişimdir. Bu anlamda okuduğum, dinlediğim birçok hikâye oldu. Gördüğüm, ilim yolcularının ortak tavrı öğrenme arzuları ve bu yolda kararlı olmaları. Elbette bu yolculukta birçok zorluk karşılarına çıkmıştır. Yine ortak özellikleri vazgeçmemek ve sebat etmeleri. Bu duruşlarını koruyanlara Allah, ilim yolculuğunu kolay kılıyor, önlerine çıkan engelleri bir bir temizliyor. Okuduklarım ve dinlediklerimin dışında şahitlik ettiğim böyle hikâyeler de oldu. Şahitlik ettiklerimden benim için önemli bir ilim yolcusundan ve yolculuğundan bahsetmek istiyorum.

Doksanlı yılların başında İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin karşısındaki bir pasajın üst katında ufak bir mağaza açmıştım. Gençliğin ve gençlik heyecanının bizi kuşattığı yıllardı. Merkezî bir konumdaki dükkânımız öğrenci veya çalışan birçok arkadaşımızın uğrak yeri olmuştu. Çoğu kez tekstil mağazasından ziyade bir kıraathane görüntüsü hâkimdi. O kadar çok gelen giden oluyordu ki pasajın idarecileri bu buluşmalarımızdan işkillenmiş ve rahatsız olmuşlardı. Bu sebeple beni emniyete şikâyet etmeyi bile düşünmüşlerdi. Ancak hemşehri olmamızın hatırına biraz daha tanımak için beklediklerini, iyice tanıdıktan sonra yanlış anladıklarını ve vazgeçtiklerini itiraf etmişlerdi.

Bu dönemde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuyan Ordu’lu bir kardeşimiz yanında yabancısı olduğum üç gençle ziyaretime gelmişti. Sanırım 1993 yılının yazıydı, sohbetimiz esnasında Azerbaycan’dan okumak için Ankara’ya gelmiş sevgili kardeşim Şahin Ahmetoğlu ve onu ziyaret için Türkiye’de bulunan abisi Mehdi ile bir arkadaşıydı. Bir sorun olduğunda, bazı insanlar sorumluluk üstlenip çözüm üretmek için çaba sarf eder. Bazıları ise sadece arada köprü olmakla yetinirler. Ordu’lu kardeşim bizi tanıştırıp aradan çekilmişti. Benim, Şahin ve Mehdi ile dostluğumuz ise gün geçtikçe güçlenmişti. Günümüz insanlarının aşırı temkinli duruşlarının aksine biz yüreği elinde bir kuşaktık. Kısa sürede kaynaşıyor ve dostluklar kurabiliyorduk. Şahin ile otuz yılı bulan dostluğumuzun nasıl geliştiğini bilmiyorum ama böyle başladığını dün gibi hatırlıyorum.

İlim için öncelikle özgür bir zihin, sorgulayabilen bir yaklaşıma sahip olmak lazım. Bu yolda ilerlemenin olmazsa olmazı kanımca ön yargıdan uzak durmak ve sadece gerçeğin peşine düşmektir. Bu hakikat yolculuğunda önyargıdan uzak kalabilirsek toplumun veya kendi düşüncelerimizin yanlışlarına ve doğrularına da şahitlik etmiş olacağız. Özgür zihin ve düşünce ruhuna sahip olmayan, akademik kariyere sahip birçok insanın kendi kuyularında çırpınıp durduklarını görüyoruz. Zihin dünyalarını hapsettikleri kalelerin surlarını tahkim etmekten başka bir işlev göremediklerine şahit oluyoruz. Bu türden insanların bilim üretmek yerine kendilerinden önceki ilim insanlarının düşüncelerini nakletmek ve savunmaktan öteye gidememişlerdir.

Azerbaycan’ın Saatlı şehrinde gözlerini dünyaya açtığında ülkesi Bolşevik Sovyetler Birliği’nin işgali altındaydı. Dinî eğitim yasaktı, Kur’ân okumak ve okutmak büyük suçlardan sayılıyordu. Bu yasaklara uymayanlar ağır cezalarla zindanlara atılıyordu. Şahin’in dedesi Molla Musa da Saatlı’nın âlimlerinden olup gizli bir şekilde dinî dersler almıştı. Vakti gelince hocalarından aldığı mirası genç kuşaklara aktarmak ve kalplerine emanet etmek için uzun yıllar gizli gizli çalışmıştı. Yetmişli yılların ortalarına gelindiğinde Sovyetlerin başına Brejnev’in gelmesiyle kısmi bir gevşeme olmuştu. Diğer ilim insanları gibi bu fırsatı değerlendiren Molla Musa da daha çok talebe yetiştirmeye başlamıştı. İlim sahibi olmak önemlidir ancak bu ilmî birikimi yeni nesillere aktarabilmek çok daha önemlidir. Molla Musa şefkat ve merhamet ile hem Allah sevgisini çocukların kalplerine aşılıyordu hem de vahyin mesajını... Bu çocuklardan biriside torunu Şahin’di. Dokuz yaşına bastığında dedesinden Kur’ân’ı öğrenmeye başlamıştı. Molla Musa, bu dönemlerde öğrencilerine dinî bilgilerde öğretmiştir. Şahin’e de düzenli bir şekilde dinî dersler vermişti. Aynı şekilde hoşgörülü olmayı, özgür düşünmenin önemini ve yollarını da torununun kulağına fısıldamıştı. Bu dönem Şahin için belki de hayatının dönüm noktası olmuştu.

Dedesinin vefatından sonraki yıllarda Şahin, dedesinin öğrencisi Molla Yusuf’tan ders almaya devam etmişti. Yaşadıkları şehre on kilometreden fazla uzak bir köyde yaşıyordu Molla Yusuf. Ulaşım sorunu olduğu için bu mesafeyi yaya olarak yürümek zorundaydı. Bu yüzden çoğu zaman aynı gün köyüne dönemiyor, hocasının evinde kalıyordu. Bazen hocasının bahçesindeki işlerinde yardım ediyordu. Böyle zamanlarda ancak ikinci günün sonunda eve dönebiliyordu. Bütün bu zorluklar, Şahin’in ilim yolculuğunda hiçbir zaman engel teşkil etmemişti. İnsan ne istediğini bilirse, hedefine doğru ilerlemesi bir o kadar mümkün olmaktadır. Genç Şahin de artık ne istediğini iyi biliyordu. Ortaokul ve lise yıllarında eğitimine devam ederken diğer yandan dinî ilimlere olan merakı da giderek artıyordu. Dedesi Molla Musa’nın yakın dostu Molla Ahmet Şahin’le yakından ilgileniyordu. Taziye çadırlarında yanına alır ve Kur’ân okuturdu. Her seferinde “evlat biz Molla’yız, ancak Kur’ân okur sohbet yaparız. Komünizmin baskısıyla ancak gizli saklı bu kadar öğrenebildik. Sen bu işin ilmini öğren. Asıl ilmin peşinden git.” diyordu. 

Lise eğitimi bittikten sonra dinî ilimler üzerine eğitim almaya karar vermişti. Azerbaycan’da önemli görülen bir medreseye gitmek istemiş ancak önüne çıkarılan engelleri aşamamıştı. Ye’se düşmemişti ancak ne yapacağını da bilemiyordu. Zira önünde başka bir seçenek de yoktu. İlim için yola düşenler, önlerine çıkan engellerle sınanmış olabilir. Ancak Allah, sebat edenlerin yolunu kesen ketleri de temizlemiştir. Dinî ilimlerin tahsili için seçenek olmayınca umutsuzluk düşüncesi zihnine hücum etmeye başlamıştı. Bir gün ağabeyi Mehdi elinde bir gazete ile Türkiye’deki üniversitelere öğrencileri yetiştirecek bir hazırlık kursunu haber vermişti. Yalnız kayıt için son gündü ve sadece birkaç saatleri vardı. Allah yardımını esirgememişti ve son dakikalarda kayıt olmaya muvaffak olmuştu. Bu yolculuğun bir kahramanı da en büyük destekçisi ağabeyi Mehdi idi.

 Bu kurs ile Ankara’da ilahiyat okuması için Allah bir kapı aralamıştı. Dedesi Molla Musa’nın okuduğu “Kırmızı gül den-den (tane- tane) oldu dermedim den-den oldu. Men senden ayrılmazdım ayrılık senden oldu.” mısralar birazda kaderi oldu, ilim uğruna vatanından ve ailesinden ayrılıp Türkiye’ye geldi. İlim yolculuğu gül bahçesi değildi elbette, bunu hakkıyla yaşayarak öğrenmişti. Ancak kararlı olmak ve sebat etmek her zaman işe yaramıştı. Türkiye’ye gelmekle elbette bütün sorunlar bitmiş değildi. Maddi imkânsızlıklar içinde yabancı bir ülkede ve büyük bir şehirde üniversite okumak kolay değildi. Eğitim hayatı boyunca bu sorunlarla kâh çalışarak kâh bir gömlek bir pantolon ile yılı geçirerek…

Tanıştığım günden itibaren Şahin hocanın ilim yolculuğunu ilgiyle izledim. Farklı illerde hatta uzun bir dönem ayrı ülkelerde yaşamamıza rağmen. Zaman zaman bu yolculuğun bir yerlerinde ona yoldaşlık ve şahitlik etmiştim. Yetiştiği toplumun hatta ailesinin mensup oldukları dinî düşünce konusunda oldukça keskin tavırlarına şahit olmuştum. Dinî anlayışları konusunda hiçbir sorgulama ve eleştiriye açık kapı bırakmayan bir toplumdan gelmişti. Belki de ilim yolcuğunun başında ilk sorgulamayı bu tutum ile başlatmıştı. Gelenek ile kavga etmeden ama ilmî kritikleri yapmanın bir yolunu arayan ve bulabilen nadir ilim insanlarından biri olarak akademi dünyasında adım adım ilerledi. İlim yolculuğunda önemli bir husus da iyi bir okulda okuyabilme olanağıdır. Lakin daha önemlisi iyi bir hocaya denk gelmesidir öğrencinin. Şahin bu konuda fazlasıyla kısmetliydi. Bir ekol olarak kabul görmüş Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girmişti. Bu dönemde okulunun önemli hocalarından birisi de rahmetli Hasan Onat idi. Hoca ile tanışması ile ilim alanında şevki daha da artmıştı. Hasan hoca özgür düşüncenin önemini, ilim talebesinin sahip olması gereken disiplinin altını her zaman çizerdi. Akademik araştırmalarda usul üzerinde özellikle dururdu. Eğitime ciddiyetle yaklaşan talebesine bir baba şefkati ile yaklaşırdı. Şahin’in ilim yolculuğu Hasan hoca ile daha sağlam bir zeminde ilerlemişti.

Okulu bittiğinde sanırım biraz da benim ısrarımla yüksek lisans ve doktora için ailesinden ayrı kalışı uzamış oldu. Sonrasında birkaç yıl Bakü’de yaşamıştı. O dönem farklı vesilelerle birkaç kez Bakü’ye gitmiş ve görüşmüştüm. Doğrusu ilim yolunu sonlandırmasından endişe etmiştim. Bir gün telefon görüşmemizde dönüş müjdesini vermişti. İkinci gelişinin ilk durağı Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi olmuştu. İmkân buldukça İstanbul’a gelirdi. Her gelişi uzun ilmî tartışmaların zemini olmuştu. Bir defa da onu ben Iğdır’da ziyaret etmiş, öğrencileriyle tanışmış ve hasbihal etme imkânı bulmuştum. Tanıştığım öğrencilerinin ortak söylemleri, Şahin hocanın her türlü eleştiriye açık olması ve sürekli kendilerini okumaya yönlendirmesi şeklindeydi. Öğrencilerine özel zaman ayırması ve ilgilenmesiyle aralarında oluşan diyaloga şahitlik etmiştim.

İlmî çalışmaları hakkında konuşmalarımız telefonda bile saatlerce sürüyordu. Yayınladığı kitaplarını okumuş istifade etmiştim. Ancak 2015 yılının sonlarına doğru Doçent olduğunu müjdelemiş ve tez kitabını yollamıştı. Adı sanı bilinen ilim ehlinden birkaç hocanın kitap olarak basılmış tezlerini okumuştum. Şahin Ahmetoğlu hocanın “Şiî-İmâmiyye’nin Mezhepler Tarihi Yazıcılığı” tezini okuduğumda, İslam âleminin ve ülkemizin ne kadar kıymetli bir bilim insanı kazanmış olduğunu gördüm. Zor bir alanda onlarca kaynak incelemiş tam bir ilim işçiliği örneği bir eser yazmıştı. İlim yolculuğu çoğu kez iğne ile kuyu kazmaya benzer. Dikkat, fedakârlık, samimiyet ve sabır gerektirir. Bu samimiyete ve özveriye fazlasıyla sahip Şahin Ahmetoğlu kardeşimin nihayet Profesörlük unvanı ile ilim yolculuğuna devem edeceğini öğrendim. Sevgili dostumu tebrik ediyorum. Bu yolculuğunun, ilim için mücadele eden gençlere bir ufuk açması umuduyla duygularımı ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Önemli bir bilim insanı olarak önümüzdeki zamanlarda da daha çok öğrenci yetiştireceğine inanıyorum. Dostum, ilim ve irfan yolunda hayır üzere bir ömür diliyorum…

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR