Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


BİLGİ BİR ARAYIŞIN ÜRÜNÜDÜR

Aziz DARICI'nın yazısı;


 

Bilgi, hayattaki yol kılavuzluğunda engelleri aşmaya verilen tepkinin adıdır. Bilgi, hayatta karşılaşacağımız sorunlara verilen cevap, insanın ihtiyaçlarına giden yolda bir pusuladır. Bilgi, kâinatta niçin muhatap alındığımıza dair özlü cevaptır. Hakiki bilgi, isyan ile ifadesini bulan kötülük bilgisinin karşısında tövbe hali; Allah’a teslim olmanın adıdır. Bilgi, kendi kapasitesinin farkına vararak, Allah’a kul olmanın bilincine varmaktır. İrfani bir bakışla, “Allah’tan taşmak, Nur’dan damlamak”tır. Hikmetli bir bakışla, “Aklı, iradeyi konuşturmak”tır. Bilgi, karşılaşılan sorunlara cevap arama derdine düşmektir. Bilgi, ayını zamanda aklın diyetini, iradenin zekâtını vermektir. Bilgi, insanın "insan-ı kamil" olma yolunda yol arkadaşlığıdır. Bilgi,  bir arayışın ürünüdür. Bilgi; dertlenmenin, kederlenmenin, çalışan kafayı insanlık için “patlatmanın” adıdır. Yanmayan bilmez bilginin değerini. Ateşi yürekte taşımakla, ateşin karşısında ısınmak arasında fark vardır. Bilgi; akıldaki patlama, yürekteki kor ateştir.

Bilgi sadece insandaki kadim sorulara cevap vermez. Aynı zamanda toplumların nasıl şekilleneceğine cevap üretir. Epistemolojik olarak bilgiye sahip-barışık olan insanlar ve toplumlar tarihe yön vermişler, diğer toplumlara da hükümran olmuşlardır. Aslında insanların ve toplumların ömrü hakikatin özüne yolculuktur. Bu yolculuk esnasında gösterilen “çaba-gayret-samimiyet” insanın hakikat bilgisine olan mesafesini gösterir.

Hakikatin kendisi, insan bilincini aşmaktadır. Fakat insandan istenen hakikati kuşatması değil, tabiri caizse hakikate yapışmasıdır. Sımsıkı sarılmasıdır. Sarsılmaz “kulp”a tutunmasıdır. O zaman hakikat, insanda anlam bulur, kendi sırlarını ifşa eder. Öyle ki İslam toplumunda; şaire gelen “ilham”, yazarın düşüncesine gelen “fikir”, şeyhin rüyasına düşen “sır”, evliyanın hayatına dönüşen “hal”, tasavvufta “irfan”, felsefe-fikriyatta “hikmet” olarak anlam bulur. İnsanın kendisi de bir hakikatin ürünüdür. Allah'ın sonsuz ilminin tecellisidir.

Kendi fıtratına yabancılaşan, hakikatin bilgisinden uzaklaşan zamanımızın insanı, pozitivist aklın bilgiye yaklaşımını, sekülerizmin hayata bakış açısını, kapitalizmin yaşamsal formunu harmanlayarak;  insanı tam anlamıyla kendi içinde “yabancı”laşmaya  tabi tutmaktadır.

Hakikatin kendisine giydirilmek istenen ideolojik yaklaşımlar, hakikatin kendisine dar gelmekte, dolayısı ile hakikati örtmektedir. Şeytanın çağrısı, nefsi dürtüler, kişilikteki zafiyet, insanın hakiki bilgi ile arasına mesafeler katmaktadır. İnsanın bilgi ile olan iletişimi, insanın insanla olan ilişkisinden farklı değildir. Araya mesafe girdikçe “sevgi ve muhabbet” azalır. Saygıyı kaybını da eklersek, bilgi “itibar”ını kaybeder. Kişi ve toplumlardaki önyargı, kalıplaşmış yaklaşımlar, taassup haline dönen dil ve üslup, atalar dininden gelen tabularımız da eklendiğinde, “hakiki bilgi”  insanın elinde can çekişmektedir. İtibarı yerlerde sürünmektedir.

Bilginin ahlakı erdemliliktir. Bilgi, insanlık için iyiye-güzele-erdeme sonsuz yolculuktur. Hakiki bilgiden tezahür eden şey “hikmet”tir. İnsanda var olan bilgi insanlık için vardır. İnsanlığı huzura, mutluluğa ve kurtuluşa götürmelidir. Fakat modern çağ bilgiyi, kötülükle(kibir ve açgözlülükle) yoğurarak, toplumları tahakküm altına almakta, kapitalist sistemlerin “Daha çok üretim-Daha fazla tüketim”in aracısı kılmaktadır. Bilginin elde edildiği, verildiği kurumlar, insana erdemli-ahlaki davranışları kazandırmaktan çok, insanı malumat sahibi-diploma sahibi yaparak, kapitalist düzenin serbest piyasa düzenine sürmektedir. Bu durumda, işteki “ehil”liği belki tamam ama “liyakat”ı görüntüyü bozmaktadır. İnsandaki bilgi, “besmelesiz ve abdestsiz” hayata sunulmaktadır. Doğuştan abdestli olan hayat, bilgiden sadır olan “ihlas”tan yoksun eylemlere, kendi lisanı ile cevap vermektedir. Bilginin şerefi –onuru kalmayınca, doğa insana felaketleri tattırmakta hiç gecikmemektedir. 

Bilgiyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak anlamına gelen “tilki”lik, Karun mantığının bir ürünüdür. Oysa bilginin özünde, kendisine talip olanları yüceltmek vardır. Bilgi bir cevherdir. Bilgiyi doğru kullandığımız müddetçe zenginleştirir. Kendisi gürleşir, insanı özgürleştirir. Zamanın ruhuna uyan “değişim ve dönüşüm” gücünü kendi içinde barındırır. Onu keşfetmek, ortaya çıkarmak “işin ehli” olan insanların sorumluluğundadır.

Zamanımızdaki İslam toplumunda bilgi ve bilgelik problemi olduğu doğrudur. “Kadim bilgi ağacı”mızın ürünlerini halen hasat etmekteyiz. Yani mirasa konan, “miras” yiyicileriz. Geçmiş zamanlarda oluşturulan bilgi sistemi, insanlığa hizmet etmiş, tarihe yön veren çalışmaların temelini teşkil etmiştir. Daha sonra da ahlaki çürüme ile başlayan toplumsal süreçler, ilme gereken değerin verilmemesi ile beraber, İslam toplumunda “bilgi problemine”, yani bilgide “üretme ve güncelleme” problemine dönüşmüştür. Hayat döner, insanlar değişir, ihtiyaçlar fazlalaşır… Zamanında çok iş gören bilgi sistemimiz, sosyal yaşamda süre gelen soru ve sorulara cevap üretememe, ilme olan ilgi ve alakanın kaybolması yüzünden, daha sonrasında cazibesini kaybetmiştir. Hayattaki aktif rolünü sürdürememiştir. Bilgiye olan aşk, ilme olan talep azalmıştır. İslam düşünce sistemi, bu durumda “sükût” etmiştir. Ama insanlığın “İslam düşünce sistemi“ne olan merakı ve ihtiyacı hiç bitmemiştir.  Çünkü insanlığın yüzeysel bilgideki sıçrayışına anlam katacak olan “derinlik”, yalnızca vahiy merkezli “İslami düşünce sistemin”de mevcut olduğu, bir gerçeklik olarak insanlığın önünde halen durmaktadır.

Batı toplumu ise içinde bulunduğu karanlık çağı, bilgiye el atarak aşmıştır. Her ne kadar iştahı kabarık olsa da, bilime ve araştırmaya olan düşkünlüğünü kaybetmemiştir. Zamana kendi bilgi sistemini inşa ederek modern çağ denilen (her ne kadar haz etmesek) dünyaya hâkim olan bir yaşamsal form sunmuştur. Batı toplumları siyasetten ekonomiye, sosyolojiden psikolojiye, bilimden teknolojiye kadar her alanda aktif olarak söz sahibidir. Çalışkanlık ve üretkenlikleri, kapitalist sisteme “azık” hazırlasa da, kendini toplumlara sunarken “mahir ve maharetli” yaklaşımını elden bırakmamaktadır. Bu da tarihe yön vermesinde önemli rol oynamaktadır.

Müslümanların duygusal olarak “Allah'a iman etmişiz!”, “hakikatin sahibi biziz!” yaklaşımı, okuma-araştırma-sorgulama olmadan bir anlam ifade etmemektedir. Zalim ve küfür sistemleri elbette yıkılacaktır. Allah, nurunu tamamlayacaktır. Bunu sadece duayla olacağını zannetmek, geçmişteki âlimlerimizin çaba gayretlerini, fedakârlıklarını görmemektir. Hz. Peygamberlerin mücadele hayatlarını ıskalamaktır. Beddua-dua, fiili duaya muhtaçtır. Yoksa sadece “eylem’sizlik-üretken’sizlik” hallerimiz ile iş halledilmiş olsaydı, yeryüzünde bir tek “insan topluluğu”  kalmazdı.

Sözün özü…Bilgiyi kullanan, tarihe ve insanlığa yön vermektedir. Müslümanlar olarak, vahiy eksenli “hikmetli bilgi”ye ulaştığımızda, o zaman “İslam ümmeti”nin gerçek bayramı yakındır.

Oruç bitti… Ramazan’a elveda dedik. İnşaAllah bizden razı olarak uğurlamışızdır.  Malum nedenlerden dolayı hakkıyla Ramazan’ı yaşayamadık. Anlaşılan karantina günlerinde bayramımız da buruk geçecek. Yine de tüm İslam alemine ve insanlığa hayır getirmesi duası ile… Hayırlı bayramlar. Vesselam.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR