Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


BAŞINA BUYRUK

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


 

     İnsan; yaşadığı toplum ve dünya'ya olumlu manada iyilik, değer, insanlık, adalet, dostluk, dürüstlük, kültür, vicdan, merhamet, ilim, edep, adap ve ahlak üretebildiği oranda insandır... 

        Ehli keyf insanlar onur, insanlık, kültür, eğitim, kalite, karakter, ilke ve değerlerden yoksun insanlar daima "ehli keyf" yani; kafasına göre takılmak isterler...    

         İnsan nefsine, keyfine, kafasına göre takıldığı, hiç kimsenin hak hukuk ve hudutlarına uymadığı sürece insan olma.!/(makbul insan) vasfına haiz olamaz...      

        Makbul insan, Rabbinin (cc) istediği gibi, tüm insan ve diğer canlıların, her türlü hak ve hukuklarına azami derecede riayet eden insandır... 

        Modern, seküler yaşam tarzı insanları hayvanlaştırma, günah batağına sürükleme, böylelikle insanları ahlaki, insani ve irfani, ictimaî, manevi olandan uzaklaştırıp, inancından, tarih ve köklerinden kopuk, ruhsuz, kimliksiz, iddia ve idealleri olmayan bireyler olmaya doğru yönlendiriyor...    

        Ehli keyf insanlara göre, hiçbir ilke, kural, kaide, değer ve prensip önemli değildir... 

        Bu tip insanların(!) hayatlarında tek arzu ve istekleri, akılları neye basarsa, o anki heva ve hevesleri neyi isterse onu yerine getirmektir...

        Bu konuda, diğer insanların hak hukuk, sınır ve kurallarına asla riayet etmez, umursamazlar... 

       Kural tanımamazlık, bunların belleğine öylesine işlemiştir ki, kurallar onlar için adeta bir zulüm olarak değerlendirilir... 

       Normal olmak, standartlara uymak, ilkeli ve prensip sahibi olmak onlar için anormal bir şeydir... 

        Bunun aksine ilkesizlik, programsızlık, plansızlık ve kuralsızlık ise; onlar için normaldir... 

        Böylesi bireylerden oluşan ki; kültürsüz, ahlaksız, vicdansız, kaba, cahil, ilkesiz, plan ve programsız, kural tanımaz ve de kafasına buyruk yaşamayı hayat tarzı edinmiş, cahil insanlardan müteşekkil bir toplumda, hiçbir şeyi yerli yerinde yapmanız, herhangi bir plan ve programı oturtmanız ve de geleceğe yönelik kalıcı bir şeyler inşa etmeniz asla mümkün değildir...

      Günümüz insanı ki; özellikle gençler hiçbir dini, geleneksel ya da sosyal, siyasal, kural, kaide, sistem ve bir programa bağlı olma, dikkat etme, itaat etme istidadına sahipte değillerdir...

Bu hususta merhum şair N. Fazıl şöyle diyor;        

        Son bir asrını Allah’ın, Kur’ân’ında “belhüm adal” dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle,      

        Türk’ü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören… Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan... 

Aksine bu tipler, bağımsız, bağlantısız, aklını, keyfinin ve canının istediği gibi bir hayat sürme eğilimindedirler... 

      Bunların, hiçbir ideal, ilke ve inançları yoktur... Tek arzuları vardır oda; haz, hız ve kız peşinde bir hayat yaşamaktır... 

      Ülkenin durumu, insanlık, ekonomi, dünya, mağdur, haklı, haksız, zalim, mazlum bunların hiç gündemine girmez... 

        Ve yine, toplumun gidişatı, ahlaksızlık, edepsizlik, kuralsızlık, ilerleme, kültür, edebiyat, sanat, eğitim ve yönetim bunların gündemine hiç girmez...

      Bunlar, günübirlik, anı yaşayan, ileriye yönelik görev ve sorumluluk almayan, sorumsuz, sorunlu, umursamaz ve vurdumduymaz insanlardır...

       Ehli keyf insanlar ailevi, toplumsal ve insani görev ve sorumluluklar almak istemezler... 

         Her şeyi kullanmayı ve araçsallaştırmayı, hedeflerine varmak için kullanmaktan geri durmazlar...

        Bunların kültür seviyeleri düşük, eğitimden yoksun, uzun vadeli plan ve programları da olmaz... 

       Anı yaşamayı, o andan en maksimum derecede haz çıkarmayı önemserler... Başkalarının acı, ızdırap sorun ve sıkıntıları bunların gündemine hiç girmez...                

       Bunlar vur patlasın, çal oynasın, bu dünyaya bir daha mı geleceğiz diyen vurdumduymaz ve sorumsuz insanlardır...

       Bu tür insanlar, dini, toplumsal, siyasi hiçbir İlke, kural ve kanununa uymak istemezler...

        Bunlar kaba, kültürsüz, cahil, temel insani değerlerden yoksun nasipsiz insanlardır... 

        Bu tip insanlarda kişilik bozukluğu vardır... Biraz narsisttirler... Başkalarının acı ve ızdıraplarından kendilerine mutluluk çıkarırlar... 

        Sabiteleri yoktur. Esen rüzgâra göre yön değiştirirler. Menfaatleri tüm ilişkilerini belirler... 

        İnsan başıboş değildir. Sorumluluk ehlidir. Rabbine, inancına, toplumuna, tarihine ve davasına karşı bir sorumluluk... 

        İnsanın hayatı belli inanç, düşünce, kural ve kanunlara bağlıdır... Sınırsız bir özgürlük yoktur... 

         Halbuki İslam üç kişi olunca birini imam, önder, yönetici seçin buyuruyor... 

          "Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz." (İbn Mâce, Cihad, 39; Buhârî, Ahkâm, 4)

         Herkesin başına buyruk, ehli keyf ve kafasına göre takıldığı bir toplumda, birlik beraberlik, üretim, insicam, insanlık, gelişime, kültür, eğitim, ahlak ve adalet teşekkür etmez... 

         Her bir birey, içinde bulunmuş olduğu aile ve topluma ve insanlığa artı değer katacak özellikler, nitelikler ve güzellikler üretmesi, katkıda bulunması gerekir...

        Bu açıdan da, her bireyin bu inanç, düşünce ve bilinçte olması, hayatını diğer insanların huzur ve mutluluğuna adaması gerekir...

       İnsan olmak, her şeyi kendine yontmak değildir... Her şeyi kendi çıkar ve menfaatine yönelik yorumlamak da değildir... 

        İnsan olmak; dürüst, dengeli, ahlaklı, çalışkan, diğerkâm, empati duygusu yüksek, sevgi dolu, huzur, barış ve güvenin tesis edildiği bir şahsiyet olmayı zorunlu kılar...

       Bu tür insanlar (ehli keyf) gittikçe çoğalmakta ve bireysel, bencil, başına buyruk ve de bağımsız bir nesil meydana gelmektedir... 

Derdi, davası, fikri, inancı ve idealleri olan kaliteli insanlar yetişmemektedir... 

        Okuyamayan, araştırmayan, yorumlamayan, sorgulamayan bir insandan ilke, değer, kültür, saygı vefa ve hak hukuk ve de adaletli bir duruş, kişilik beklemek mümkün değildir...  

       İslam; cemiyet ve toplum olmayı şiddetle emrederken, bu tür hastalıklı tipler ise, bunun tam tersi bir kişilik sergilemektedir... 

       Yine Rabbimiz bize birlik beraberlik, vahdet, kardeşlik ve paylaşmayı emretmektedir... 

       İnsan cemiyet, cemaat olmayı emrederken ki, bunun oluşması için her insanın aktif, fedakâr, meşru kural ve isteklere itaat eden, insicam ehli kimseler olması gerekir... 

         “Nefsinin kötü arzularını kendine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Allah onu bir bilgiye göre saptırmış, kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiştir.” (Casiye-23)

       “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” demiştir:

“Arzuları (hevası) benim getirdiğime (İslâm gerçeğine) uymadıkça hiçbiriniz (olgun) mümin olamaz.” [1]

Hevâ ve Heves

         Hisler ve hevesler, başıboş, serbest kayıtlardan uzak ve duygusal hareketleri öngörürler. Bağlılık, disiplin, düzen, ölçü ve denetimden hoşlanmazlar. Oysa insan, başıboş bir hayatın değil, her yönüyle hesabı verilecek bir ömrün sahibidir. 

        Bu sebeple de kayıtsızlık isteklerinin, en esaslı kayda, “vahye” bağlı kılınması, hayatın tadını çıkarmanın yolu olduğu kadar, ahireti kazanmanın da tek çaresidir. Nitekim bir ayette bu husus şöyle açıklanmıştır; 

“Kim rabbinin azametinden korkup nefsini, heves­lerin sevk ettiği kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer elbette cennettir." (Naziat-40) SELAM VE DUA İLE...

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR