Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ömer Naci YILMAZ


AYASOFYA CAMİİ’NDEN SİZE NE?

Ömer Naci Yılmaz


 

Türkün tarihini Cumhuriyetin ilanıyla başlatsanız da, ders kitaplarında Osmanlıyı karalasanız da, padişahları haremde kadın kovalayan adamlar olarak tanımlasanız da, Abdülhamit’in resmini ders kitabına koyup Ermeni asıllı Fransız yazar Albert Vandal'ın "Le Sultan Rouge=Kızıl Sultan sloganını resminin altına yazsanız da, milli bayramları Osmanlıya hakaret ritüellerine çevirseniz de Rabbimizin tarihimize ve aziz milletimize en büyük ikramı olan Osmanlının ruhu peşinizi bırakmıyor, bırakmayacaktır. Osmanlıyı unutturmak için her ne yaptıysanız, unutulmasını istedikleriniz birer birer kendisini tarihe ve insanlığa hatırlatmaktadır. En son olarak Ayasofya Camii duymasını bilenlere bangır bangır bağırıyor. “Ben Fatih Sultan Mehmet Han’ın emanetiyim, ben Cami’yim, ben İstanbul’un egemenlik sembolüyüm.”  

Ayasofya Camii ile ilgili çok açık ve net gerçek bir bilgi vardır. Ancak meseleyi televizyonlarda tartışan tarihçiler de gazeteciler de bu tarihi gerçeği dile getirip ifade etmemektedirler. Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethettikten sonra tamamen kendi hür iradesiyle, hiçbir telkine muhatap olmaksızın ‘Kılıç Hakkı’ gereği şehrin en büyük mabedini Camiye çevirmiştir. Bunun aksini iddia eden bir Allah’ın kulu çıkmamıştır. Tarihçi Murat Bardakçı’nın da dediği gibi: “3 tane turist gelecek diye 450 yılı Cami olarak kalmış Ayasofya’ya müze olarak kalsın demek ayıptır. Yahu Ayasofya’nın Cami olması birilerini niye rahatsız ediyor. İslam’da kılıç hakkı diye bir şey var. Ayasofya kılıç hakkıdır.” Peki, Ayasofya Camiini müzeye çevirenler, gerçekten de kendi hür iradeleri ile mi çevirmişlerdir. Bunu neden konuşmazlar acaba? Konuşanların tamamının bildiği bir kaynak acaba neden gündeme gelmez? “Ayasofya Atatürk'le konuştuğum gün camiydi. Ertesi sabah camiye gidince kapıda Atatürk'ün el yazısıyla tabela (duyuru) asılıydı. Üzerinde 'Müze tamirat gerekçesiyle kapalıdır' yazılıydı.” Thomas Whittemore (Bizans Enstitüsü Kaynak: Lord Kinross, Hagia Sophia, NY 1972, s. 128 (Yıldıray Oğur/07/02/2016/Türkiye Gazetesi)

Din ile Devletin işleyişini birbirinden ayıran Laik Cumhuriyet, bu ayrımı sadece yazılı metinlerde yapmış, uygulamalar ise çok farklıdır. İşte örneği: “3 Şubat 1932 gecesi Ayasofya Camii tarihî günlerinden birini yaşamıştı. Kadir Gecesi için 40 bin kişinin doldurduğu caminin balkonlarında davetli sefirler oturuyordu. 40 ünlü hafızın okuduğu Türkçe ezan, Türkçe kamet, Türkçe Kur’an o gece görücüye çıkmıştı. Radyo geceyi bütün ülkeye canlı yayınladı. Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi.”  (Yıldıray Oğur /07/02/2016/Türkiye Gazetesi)

Kadir Gecesi kutlaması yapan Laik Devletin sonraki yıllarda böyle bir kutlama yaptığı görülmüş müdür? Böyle bir kutlama için Ayasofya Camii’nin seçilmesi tesadüf müdür? Kadir Gecesi kutlamaları için Ayasofya Camii’nin localarını dolduran devlet, sonraki yıllarda Kadir Gecesi veya diğer kandil gecelerini kutlamış mıdır?

 

CHP İstanbul milletvekili Prof. İbrahim Kaboğlu’nun Sultan Ahmet de müze olmalı sözü tarihi arka plandan bağımsız değildir? Sayın Kaboğlu ne demişti: “Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da Ayasofya da Sultanahmet de müze olmalı. Çünkü bunlar artık insanlığın ortak malı.” Sayın Kaboğlu’nun, Sultanahmet Camii’nin müze olmasını istemesinin tarihi arka planı vardır. Söyledikleri geçmişten gelip bilinçaltına atılan bir bilginin dışa vurumudur. Zihniyetinin yansımasıdır. Biz buna hiç şaşırmadık. Selâtin camilerinin ve diğer camilerin başlarına gelenler bu yazının konusu değildir. Malum kitleye, ne dersek diyelim bunların Türkiye’de yaşandığını kabul ettiremeyiz. Malum yılları içinde yaşadığımız yıllar gibi zannetme zavallılığı sadece o kitleye ait değil, bizim mahallenin sakinlerinde de aynı hastalık maalesef vardır. İşte Kaboğlu’nun söylediklerinin tarihi arka palın: “Atatürk’ün talimatıyla gerçekleşen Ayasofya’daki Kadir Gecesi ertesi günkü gazetelerin manşetlerindeydi. 4 yıl sonra başka bir şubat günü Ayasofya’nın müzeye çevrileceği söylense o gün kimse inanmazdı. Sultanahmet de kütüphaneye çevrilecekti.. O günkü gazetelere göre sadece Ayasofya müze olmayacaktı. Sultanahmet’in de bir kütüphaneye çevrilmesine karar verilmişti. 7 Eylül 1934 günkü Cumhuriyet gazetesindeki haberde şöyle deniyordu: Ankara’dan akşam gazetelerine bildirildiğine göre Sultanahmet Camisinin kütüphane olmasına karar verilmiştir. Buraya şehirdeki diğer kütüphanelerde mevcut kitaplar nakledilecek ve millî bir kütüphane meydana getirilecektir…” (Yıldıray Oğur /07/02/2016/Türkiye Gazetesi)

Ayasofya Camii, müze olarak devam etmeliymiş, ziyarete gelen turistlerden hatırı sayılır miktarda gelir elde ediliyormuş. Hiçbir mabet bilet alınarak ziyaret edilmemelidir. Mabedin mahiyetine uygun şekilde ziyaret edilmelidir. Selâtin camilerinde olduğu gibi. Sultan Ahmet Camiinde turistler dakikalarca kalıp ibadet eden Müslümanları seyredip farklı duygular yaşıyorlarsa, Ayasofya Camiinde de aynı duyguları yaşamalıdırlar.

Bu memlekette evrensellik adına yapılanlar ne hikmetse hep gayrimüslimleri sevindiriyor. Onları sevindirmek için birileri kendilerini vazifeli addediyorlar. İstanbul’un fethi İslam dünyasını ve Türklük dünyasını nasıl sevindirmiş ise, Ayasofya Camii’nin yeniden açılacak olması, bizleri de aynı duygularla sevindirmektedir. Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılacak olması tarihimize, ecdadımıza ve İstanbul’un fatihi Sultan Mehmet Han’a iadei itibar olacaktır.

Biz Atamız Fatih’in fethettiği İstanbul’un sembolü/en büyük mabedi Ayasofya Camii’nin tarihimizin şeref levhalarından biri olduğuna inanıyoruz. Bunun için diyoruz ki: “Ayasofya Camiinden size ne?”

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR