Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


Ayakkabı Kadar Değeri Olmayan Anne

Seyit AHMET UZUN'UN YAZISI;


 

 

Kapitalizm, her izm gibi güçlü bir put. Karşında ayine duranları köleleştiren bu put, istediği

olmayınca annelik gibi yüce bir değeri tepe-taklak merdivenlerden yuvarlamaktadır.  

Ve aslında yuvarlanan annelik değil anneliğin bir değer olduğu ailedir.

 

Aileyi kapitalizmin huşulu kölelerinin mabedi olarak algılatan bir yaklaşımının 

sonunda istediği alınmayan kişi bunu  putuna saygıda kusur olarak algılayınca

böyle bir tepki vermesi doğaldır ama doğru değildir.  

Her istenilenin alınması için türlü türlü  kredi, faiz reklamlarıyla tüketim

çılgınlığına prim veren anlayışın geleceği noktadır anneliğin ve babalığın

ayaklar altına alınması. 

Anne babayı sadece ihtiyaçlarının karşılandığı bir sermaye cüzdanı olarak

gören bir nesil cüzdan boş olduğu zaman onu istediği gibi harcayabilir. 

 

Bu bize çocuk eğitiminin ve eğitim sisteminin sorgulanması gerektigininin sinyallerini vermektedir.

Park sensörlerini bilirsiniz. Çarpacağı hedefe yaklaştıkça sinyal sesi yükselir.

Bu ve benzeri olaylar aslında toplumsal çöküşün sinyallerinin giderek yükseldiğini göstermektedir. 

 

Erkek şiddetine odaklanan İstanbul Sözleşmesi savunucuları çocuk şiddetini, kadın şiddetini

görmezden gelmektedir. 

Sanki şu söylenmek isteniyor; erkeğin dışında şiddet unsuru yoktur.

Bu ve benzer gençlerin ailelerine ve kadınların erkeklere nasıl şiddet uyguladıklarıyla

ilgili bir araştırma var mı acaba?

Bu yazının kaleme alındığı gün bir kadının sevgilisinin yüzüne kezzap dökerek

yakmasıyla ilgili ne denilebilir?

Tabi bu yine insanların evlilik dışı birliktelikleri norman gören İstanbul

sözleşmesini gündeme getirmektedir 

 

"Aile birliği kusmuğa benziyor" "Ben yılın sürtüğüyüm" "Namus mu

kirletmeden duramam oooh!"

"Allah mısınız aileniz batsın" ve benzeri çirkin ve itici pankartlarla ortalıkta gezenlerin

aileye, anneye, anneliğe ne gibi bir değer atfetmesini bekliyoruz ki?

 

Tabi bunun en temel nedenlerinden birisi de İstanbul sözleşmesi olarak anılan, kadını

güçlü kılmak için her türlü rezilliğe prim veren anlayıştır.

 

Kadına şiddeti önleme olarak lanse edilen ama kadınlığın içini boşaltıp, salt cinsel

özgürlüğe davetiyeye çıkaran ve aynı zamanda kadınlığın kadınlar tarafından

aşağılanmasına zemin hazırlayan sözleşmeden güç alanlar meydanlarda AİLE aleyhine slogan

ve ıslıklarla toplumum en muhkem kalesini itibarsızlastırmaktadır. 

İşte itibar kaybı yaşayan ailelerde ANNELİK bir değer olarak kalabilir mi?

 

Dünyanın birçok ülkesinde aileyi korumak için bu sözleşmeye karşı savaş ilan edilirken

bizim medeniyet veya kadını koruma adına bu sözleşmeye sahip çıkmamız ne kadar anlamlı?

 

Rusya’nın üst meclisi Federasyon Konseyi’nin başkanı olan Valentina Matvienko,

“eşcinsel çiftlere çocuk evlat edinme hakkı verilirse insan ırkının sonunun geleceğini” söyledi. 

 

Dünyanın dört bir yanında ailenin korunmasıyla ilgili önemli çalışmalar yapılırken bu

sözleşme aileyi yok etmek için hibrit tohumları ekmeye çalışmaktadır.

Hedonist kültürün bir uzantısı olan bu İstanbul sözleşmesi sadece arzuların

tadminini önemseyerek nefsi ilah edinen bir neslin temellerini atmaya devam etmektedir.

Bunun sonucunda, uyuşturucu bağımlısı, hayatı sadece zevklerin tatmini, anne babayı

harcama cüzdanı olarak gören, işi bittiği zaman huzur evleri köşelerine atan bir nesille

geleceğimizin kökünü kurutmuş olacağız. 

Çok geç olmadan Eğitim sistemi, İstanbul Sözleşmesi ve süresiz nafaka tekrar

gözden geçirilmelidir. 

 

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR