Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


AŞK BORÇLARINA KARŞI DUYARLI OLMAKTIR

Yazarımız Seyit Ahmet Uzun'un "yeni" yazısı...


“Allah nazarında bir kulun Allah tarafından yasaklanan günahlardan sonra beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir.”[1]

Bir atasözümüz vardır; “Borç yiğidin kamçısıdır.” Borç gerçekten yiğidin kamçısı mıdır? Bir işe girişirken insanın risk alması, borç alması ticari hayatın realitesidir. Borçsuz veya risksiz ticaret olmaz. Ancak konumuza kaynaklık eden hadis borçlu olarak ölmenin büyük günahlardan olduğunu ifade etmektedir.

Bu konuyu araştırırken Allah’ın peygamberinin borca karşı ne kadar hassas olduğunu gördüm. Aslında borç bir diğer adıyla kul hakkıdır. Yani insan kul hakkına dikkat etmelidir.  Bu hususa vurgu yapmak bağlamında önderimiz Hz Muhammed’e (as) gelen bir cenazenin borcu olduğu ve ödeyecek bir şey bırakmadığı için cenaze namazını kılmamasını örnek sunabiliriz. Orada bulunan Ebu Katade borcu ödemek niyetiyle üzerine aldığını söyleyince namazı kılmıştır.

Borç namazın kılınmamasını gerektirecek kadar büyük günahlardan birisidir.

Efdalül Beşer (as) kendi yaşamında da borcuna karşı sadık olduğu gibi ödemeyi de en güzel şekilde yapmıştır. Ümmetine de bu hususta tavsiyede bulunmuştur.

Adamın birinin Efendimiz Hz Muhammed’den (as) bir deve alacağı vardır. Ashabın bulunduğu bir zamanda borcunu istemeye geldi. Bedevi olması münasebetiyle kaba ifadeler sarf etti. Bunun üzerine ashab ayağa kalkıp ona haddini bildirmek istedi. Ancak güzel insan gayet sakindi. Sosyal hayatı derinden ilgilendiren ve insan ilişkilerinde dikkate değer olan şu tespiti yapar; “Bırakın onu! Hak sahibinin konuşma hakkı vardır!”[2]

İnsan toplumda incinmek ve eziyet görmek istemiyorsa borcuna sadık olmalıdır.

Aslında ödeyecek durumdayken borcunu ödemeyen insan paraya ve dünyaya büyük hırsı taşıyan dünyaperesttir. Bu şekilde olan insan seküler olan ve dünyayı ahirete tercih edenlerden daha acınacak bir durumdadır. Çünkü seküler bir anlayışa sahip insan ahiret diye bir derdi yokken ahiret inancı olan bir insanın sonunda başına büyük bir bela olacak borcunu savsaklaması ahireti hafife almasının bir göstergesidir. Namaz, oruç, hac, gibi ritüelleri samimi ve içtenlikle yaparken sosyal hayatı ilgilendiren zekat, infak ve borç gibi durumlarda zayıf kalan bir insan münafıklık alametlerini taşımaktadır.

Bunun için Efdalül Beşer (as) ödeyecek durumdayken borcunu ödemeyen ve geciktiren birini zalim olarak nitelemesinin yanında ödenmeyen borcun kişinin haysiyetinin ihlal edilmesine ve cezalandırılmasına neden olacağını belirten açıklamalarını düşününce borcu ödemenin ne kadar önemli olduğunun farkına varabiliriz.

Peygamberimiz (as) alacaklısı geldiği zaman arkadaşlarına ona devesini vermelerini söyledi. Konuyla ilgilenenler adamın devesini bulamadılar. Bunun üzerine onun devesinden daha değerli bir deve buldular. Efendimiz (as) onun verilmesini belirtti. Adam devesini alınca peygamberimize; “Bana borcunu tam ödedin. Allah da sana ödesin!” dedi. Emin’ül Beşer, ümmetine dürüstlüğün zirvesini işaret eder.

“En hayırlınız borcunu en iyi şekilde ödeyendir.”[3]

Aslında bu söz günümüz dünyasına ne kadar büyük bir ışık tutmaktadır! İnsanlar borçla ilgili şöyle bir değerlendirme yapmaktadırlar; Borç verip mi kötü olalım vermeyelim mi kötü olalım? Yargı şudur; “Verip kötü olacağıma vermeyip kötü olurum. Hiç olmazsa param cebimde kalır. Bu da insanların borç ödeme noktasında ne kadar sorumsuz olduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir. Peygamberimizin bu sözü dikkate alındığında insanlar gerçekten ihtiyacı olanlara borç vermekten çekinmezler. Çünkü borç başlı başına bir sorumluluktur. Borcuna duyarlı olanların yaşadığı toplumda insanların birbirine güven duygusu artarak yardımlaşma da üst seviye çıkar.

İtikat iktisadı kuşatmalıdır.

Dünya malına olan kontrolsüz ilgi, sevgi ve tutku insanı bir müddet sonra eşyanın kölesi haline getirir. Aslında sahip olduğunu sandığımız şeyin sahibimiz olduğunu anlamamız için onunla aramızdaki rabıtaya bakmakta fayda vardır.

Köle efendisine bağlıdır. Efendi ise kölesini ihtiyaçları için yönlendirir. Kazandıkça cimrileşen insanlar malının kölesi olanlardır.

İşte bu noktada Efdalül Beşer (as) bize sadece Allah’ın kulu olduğumuzu yaşantımızda en değerli varlığın Allah olduğunu ve O’nun sevgisini kaybetmekten kaynaklanacak bir korkuyu her zaman yaşamamız gerektiğini belirtmektedir.

“Borcunu ödeyebilecek durumda olan kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür.”[4]

Kur'an da bize Allah’ın zalimleri sevmediğini açıkça belirtmektedir. Bu durumda borcunu ödeyecek durumdayken ödemeyenleri Allah’ın sevmediğini söylemek hiç de zor olmasa gerek!

Ödenmeyen, savsaklanan borç Allah’ın sevgisine engeldir.

Neden?

Birincisi borç emanettir. Emanete ihanet ise münafıklık alametidir. Nifak ehli küfür ehlinden daha şerlidir. Münafıklar toplumda güvenilir olmaktan çok uzaktır. Bir müminin en önemli özelliklerinden birisi peygamberinin ahlakıyla ahlaklanmasıdır. Yani Emin Muhammed’in ümmeti olmaktır. Görüntüsü Müslüman ahlakı münafık olanlar toplumda İslam dininin adını da lekelemektedir. Bunun için münafık Müslüman özelliğini yansıttığı için borcuna duyarsızlar Allah sevgisinden uzaktır.

İkincisi;  Efendimizin (as) dediği gibi “Hak sahibinin konuşma hakkı vardır.” Alacaklı gelip ileri geri konuşup toplum içinde insanın şahsiyetine zarar verecek sözler sarf edebilir. Alacaklıyla karşılaşma korkusuyla gizlenmek, kaçmak, telefonlara çıkmamak zorunda kalabilir.

Yani ödenmeyen borç insanı zelil kılar.

Üçüncüsü; Ahirette yaptığımız sözde güzel davranışların, ibadetlerin, iyiliklerin alacaklılara taksimiyle müflis durumuna düşerek rezil ve rüsva olabiliriz.

İyiliklerden iflas etmek ödenmeyen borçlardan ve kul haklarından kaynaklanır.

Kul hakkı, dedikodu, iftira, gıybet, fitne… Zulmün her çeşidi kıyıda köşede kalmış olan iyilikleri de yakıp kül eden şiddetli ateştir.

Bunun için insanların özellikle de inandığını söyleyen insanların borçlarına sadık kalması ve ödeme düşüncesinde olması inançlarının gereğidir. Kur'an’da en uzun ayetin borçlarla ilgili olduğunu düşündüğümüzde bunun önemini daha iyi kavrayabiliriz.[5]

Efdal’ül Beşer (as) “Şehidin borç hariç bütün günahları affedilir.”[6] derken aslında bu büyük olaya vurgu yapmıştır. Özellikle günümüzde dürüstlüğün, güvenin antik değerler müzesine kaldırılmaya çalışıldığı bir zaman diliminde u sünneti ihya etmek inancın onurunu yeniden yeşertmek gibidir.

Çünkü insanlar bizlerin sakallarını, namazlarını, sarıklarını, takkelerini kısaca dini figürleri dürüstlük kıstasıyla değerlendiriyor. Alışverişimizde, sözlerimizde dürüst ve adaletli değilseniz hiçbir dinsel argümanın ve ritüelin anlam ifade etmediği gibi olabildiğince yıkıcı bir algının da nedeni olabiliyoruz. Bunun için Müslümanın sergileyeceği en güzel davranışlardan ikisi dürüstlük ve adalettir.

Emin’ül Beşer (as) bu ilkelere uygun davranmayanları yani sosyal ilişkilerde dürüstlük ilkesini, sadakati ve emaneti ihll edenleri zalim olarak değerlendirmesi de ayrıca dikkate şayan bir yaklaşımdır. Yukarıda belirttiğimiz hadisi tekrarlayabiliriz; “Borcunu ödeyebilecek durumda olan bir kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür.”

Borcunu ödeyebilecek durumdayken ödemeyen kişi için “Cebini mi ısıtıyor!” veya “Cebinde akrep mi var?” deyimleri kullanılır. Cebimizi ısıtıp ısıtmadığını bilmem amma ödemediğimiz borçların ahiretimizi ısıtacağını ve cehennemin kucağına oturtacağını söyleyebilirim.

İnanan insanlar borcun kul hakkı olduğunu ve bu hakkın affedilmeyen günahlardan olduğunun bilincinde olup toplumda örnek ve zirve şahsiyetler olarak tanınmak zorundadır. Bununla ilgili Robert Bosch’un çok ilginç bir söz vardır. “İnsanların güvenini kaybetmektense paramı kaybetmeyi tercih ederim.”

Bir insanın toplumda kaybedeceği en büyük sermayesi, zenginliği saygınlığı ve şahsiyetidir.

Dürüstlük bir insanın giyinebileceği en kaliteli elbisedir.

Bu hususu açıklarken Hz Ömer’le ilgili bir anekdotu sizlerle paylaşabilirim. Ölüm anı insanların en acı çektiği ve dünya ile ilgili sorunlarını bırakıp artık yeni bir hayatın bilinmezliğine yol aldığı zaman dilimidir. İşte Hz Ömer de, Firuz adlı İranlı bir köle tarafından hançerlenerek ağır yaralanmış ve ölümün eşiğine gelmiştir. O sırada düşündüğü ve halledilmesini istediği soruna baktığımızda hayrete düşüyoruz. Çoğumuzun önemsemediği hatta ölümle kurtulacağımızı sandığımız borç olayını gündeme getiriyor. Oğluna borcuyla ilgili uyarıda bulunuyor. Devlet Başkanı Ömer’in ölüm anında hesaplanan borcu seksen altı bin dirhem kadardır. Hz Ömer bu borcun ödenmesini oğluna vasiyet eder.

Devlet başkanının büyük fetihlerle birçok beldenin İslam topraklarına katıldığı ve zenginliğinin arttığı bir dönemde seksen altı bin dirhem borcu var! Katlar, yatlar, rezidanslar, köşkler, bağlar, bahçeler yok! Anlaşılan o ki aldığı maaşla zor geçiniyordu. Adil başkanın bize bıraktığı en büyük miras dürüstlük, adalet ve kul hakkına riayettir.

“Ey Abdullah! Üzerimde olan borçlara bak! Şayet Ömer’in malı borca yetmezse Adiyy ibnu Kab oğullarından iste. Eğer onların malı yetmezse Kureyş kabilesinden iste ve daha başkalarına gitme!”[7]

Borç sorumluluktur.

Borç vicdanın çığlığıdır.

Bunun için büyüklerin hayatlarına baktığımızda borcun ve kul hakkının ne kadar duyarlılık gerektiren bir unsur olduğunu görebiliyoruz. Efdal’ül Beşer’in (as) ödeyebilecek bir durumda olan bir kişinin borcunu ödememesini dünyada rezillik ahirette ise hüsran ve pişmanlık olarak değerlendirmektedir.

Borcun ödenmesi nasıl önemliyse, alacaklının durumu iyi borçlunun ki kötü durumdayken borçluya mühlet vermek de bir o kadar önemlidir. Cömert bir yaklaşımla sıkışık durumdaki bir insanın borcunu tehir etmek, imkan dahilinde de silmek sadaka hükmündedir.

“Kim borçluya mühlet verirse her gün için bir sadaka sevabı kazanır. Kim onun borcunu vadesi geldikten sonra tehir ederse tehir ettiği müddetçe her geçen gün (alacağı kadar) sadaka yazılır.”[8]

Ebu Katade bir borçlusunu aramıştı. O kendisinden gizlendi. Bilahare adamı buldu. Adam, “Dardayım!” dedi. Bunun üzerine, “Allah’a yemim eder misin?” diye sordu. Borçlu, “Vallahi!” diye yemin etti. Ebu Katede; “Ben peygamberi (as) ‘Kim Allah’ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse dara olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin’ dediğini işittim.” dedi

Bunun yanı sıra zamanın geçmesi, imkanların el vermemesi gibi durumlarda alacaklısını kaybeden insan borunu nasıl ödeyecektir? Böyle durumlarda bile borç sorumluluğundan kurtulmak söz konusu değildir. Sorumluluk sahibi birey her şeyden önce borcunu ödeme niyetinde olmalıdır. Allah borcunu ödeme niyetinde olan kişinin borcunu ödemesini kolaylaştırır.[9]

Borç ve hizmet alırken niyet ödemekse Allah yardım eder. Ama niyet üzerine yatmaksa borç ağırlaştıkça ağırlaşır. Hepimizin hayatında bununla ilgili deneyimler vardır. Şimdi borçlu alacaklısını bulamazsa, ölmüşse veya mirasçıları yoksa ne yapılacaktır?

Bununla ilgili İbni Mesud’un naklettiği bir olay vardır. Bir cariye satın alan İbni Mesud borcunu ödemeden alacaklısını kaybeder. Bulamaz. Bir yıl boyunca alacaklısını arayan ibni Mesud onu bulamayınca borcunu parça parça alacaklısı adına sadaka olarak verirken şöyle dua eder; “Allah’ım bunu falanın adına sadaka kabul et! Eğer adam gelirse sadakalar benim adıma olacak borç da uhdemde kalacaktır.”[10]

Allah’ın peygamberi bize, inancın insan hayatında nasıl bir rol oynaması gerektiğini açık bir şekilde belirtmektedir. Aşk’ı İlahi Allah’ın razı olduğu bir hayata talip olmak ve O’nun razı olmadığı bir yaşamdan ise uzaklaşmaktır. Din hayatımızı bir bütün olarak kuşatır. İyi, güvenilir, adaletli ve ahlaklı bir insan olarak yaşamak bir Müslümanın en temel ilkesi ve Allah’ın da ondan istediğidir. Bu yazımızda da kısaca bu ilkelere değindik. Rabbimiz bizi borcuna sadık, ödeme niyetinde olan ve ödeme kolaylığı gösteren kullarından eylesin.

Seyit Ahmet Uzun

 

[1] Ebu Davud Sünen c. 4  sf. 264 Erkam Yayınları

[2] Tirmizi c. 1 sf. 698 Konya Kitapçılık

[3] Buhari c. 4 sf. 18 Sağlam Yayınları

[4] Buhari c. 4 sf. 24

[5] Bakara/282

[6] Müslim/ İmaret- 118

[7] Buhari c. 6 sf. 65

[8] İbni Mace- Sünen 2418

[9] İbni Mace- Sadakat 10 (2408)

[10] Buhari c. 8 sf. 369

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR