Özgür Özel Cumhur Başkanı Recep Tayip Erdoğan’ın AKP gurup toplantısında CHP heyeti Amerika’ya gitti büyükelçimizle görüşmedi açıklamalarına sert tepki göstererek fotoğraf paylaşmamışlar ama görüşme var, Devletin kaydında var diye. Evet bu gezi resmi bir gezi olmayabilir ancak bu gezi nerdeyse selfilik bir gezi. Fotoğraflarla her şey anlatılmaya çalışılmış bir bakıma. Peki fotoğraflar neyi anlatıyor.
Afro Amerikan der gibi bu fotoğraftaki bilim insanlarından birisi Malatya Amerikanlısı, birisi Adana Amerikanlısı, biri Bengal Amerikan bir diğeri Çin ve dahası… Bu fotoğrafa bakan Sayın Kılıçdaroğlunun Amerika’ya değil uzak doğu ülkelerinden birisine gitti sanır.
Hele Muhalif başkana söylenen mülteci kaldım şarkısı işte bu fotoğrafın bence en iyi özetleyen şarkı olsa gerek.
Evet kayda değer bir fotoğraf fakat Amerika’da bu pozu vermek her nedense daha kolay olsa gerek çünkü orda demokrasi varmış hissediyor bizde ise Demokles’in kılıncı.
Ayrıca yılda 10 bin öğrenciyi yurt dışına gönderme vadi sanırım beyin göçünden yırtık haydin Z kuşağı toptan göçüyoz.
Peki muhalif başkan Türkiye’de Suriyeliler, Afganlılar, Iraklılar, İranlılar, ile konforlu bir şekilde böyle bir pozu verebilir mi?
Bizim mültecilerin sitemlerini anlatan Söz ve Müzik: Memo Hussain Hajj’a ait Mülteci Makamı ise bambaşka hikayeleri anlatıyor.
Eğer sizin meydanlarınızda, caddelerde, sokaklarınızda dilenciler olduysak, özür dileriz
Eğer sizin işyerlerinizde, atölyelerde, tarlanızda kaçak işçi olduysak, özür dileriz
Eğer sizin kıyılarınıza, kumsala, plajlarınıza cesetlerimiz vurduysa, özür dileriz.
Şikayet edemem ben maazallah Timsah gözyaşlarında boğulduk vallah Ben bir mülteciyim…
Muhalif başkanın gezisinden ikinci fotoğraf Boston’da dünyaca ünlü şehir bilimci Dr. Kent Larson trafikte esneklik sağlayacak çalışmasından bahsederken akıllı şehir sisteminden bahseder trafikte çözümün sadece yol yapmakla giderilmeyeceğine bahsederken muhalif başkan yine lafı İstanbul’a uzatır.
Trafik İstanbul’da kanser gibidir sağlıklı bir plan da yok diyor.
Dr. Kent ise trafik her yerde kanser gibi İstanbul’u çok seviyorum diyor.
İstanbul harikadır birçok merkezi iş yerleri ile eski yeni kombinasyonuyla, kominikasyonu, networkü ve ulaşımıyla vs.
Muhalif başkan etkilenir ben Tunç Soyer’e söyleyeceğim İzmir’de de Türkiye’nin silikon vadisini kursun diye.
Anlaşılan muhalif başkanın gözü yükseklerde belki de teknofeste fakat İzmir ne iş. Umarım İstanbul için teknofest takoz tartışması gene canlanmaz.
Başörtü çıkışı devam ederken muhalif başkan tüm gelişmeleri kendine aktaran başı açık bir bayan tercümanı tercih etmiş. Mesela muhalif başkanın tercümanı da Cumhurbaşkanının bayan tercümanı gibi başı kapalı olabilirdi.
Ha kapalı açık ayırt etiğimizden değil etmediğimizden bunu dillendiriyoruz o zaman başörtü samimiyeti pratikte cuk diye yerine oturmaz mıydı? Kim bilir belki o zaman muhalefet küllerinden yeniden doğmuş gibi olurdu.
Fotoğraf üç burada Prof. Dr. Canan Dağdeviren sayın Kılıçdaroğluna hem şeffaf odayı tanıtıyor hem de biyomedikal gelişmelerle ilgili bilgi vermeye çalışıyor.
Orada öğrenciler Media Lab’te şeffaf bir ortamda çalışanların el kol hareketlerini izleyebiliyorlarmış.
O ara Dağdeviren bir cihazın tanıtımını ve pratikte kullanışını anlatmaya çalışırken çip tarzında şeffaf bir materyalin faydalarından ve esnekliğinden bahseder.
Bunu çeşitli şekilde kullanabilirsiniz derken hata bunu tişörtünüzün içine yapıştırdığınızda fazla konuşursanız sizin fazla konuştuğunu söyler deyince teğet geçen gülüşmelere neden oluyor.
Ve ulusa sesleniş “Sevgili Erdoğan, aileden bahset ve gerçekten samimi ol. Ve buradan başlayın.” “Burası New York, Manhattan. ABD’nin en pahalı iş muhiti… Tanıdığım bir ailenin gökdelenine ‘hayırlı olsuna’ geldim. Erdoğan kim, anayasa, aile kim… Onunla ne aile konuşulur ne anayasa. Bu konu kapanmıştır.”
Muhalif başkan meydan okumak için ta Amerika’ya kadar gidip Batı bloğunda seslenirken galiba o zamanlar Cumhurbaşkanı doğu blokunda Astana görüşmeleri ile meşguldü. Gündem yine kazadan kadere, ekseriyetten ekalliyete, ümmiden (ümmet) milliye fokur, fokur kazan kazana. Sayın cumhurbaşkanın PKK’lıların çocukları sayısı örneği tepkilere neden oldu. Ve bunu anlayan anladı olarak yorumlandı. Hükümet kadın ise Türk kadınına haksızlık olarak yorumladı. Kariyer mi kadınlık mı tartışmasına ise kimisi çocuk da yaparız kariyer de ne var bunda der kimisi de yav he, he… Darılmaca, gücenmece yok hadi evde kalanlar kariyer yapsın evden çıkanlar evlensin. Milletçe bir haftadır kader ile kaza kavramlarını birbirinden ayırıp rayına oturtmadan şimdi de Kürt ile PKK karmaşası ortaya çıktı. Sebepler aleminde işlev ve mahiyetinden dolayı kazanın kader gibi algılanmaması gerektiği gibi Kürtler de PKK olarak algılanmamalı. Kürtler dini ve geleneksel referanslara bağlı bir halk olduklarından haliyle doğrudur çok doğuruyorlar. Ve bu nüfustan PKK de adam devşirebiliyor anacak PKK’nın ideolojisi Leninist olduğu için onlarda namus kavramı da aile, çocuk kavramı da Kürtlerinkinden apayrı olup yok denecek kadardır. Niceli değerler merkezine alan modern söylemin aksine ilahi referanslara göre ekseriyetin, nicelin, ekalliyet karşısında hiçbir ehemmiyeti yoktur. Ehemmiyet niteliktedir. Ayeti kerime demiyor mu nice sayıca az bir topluluk Allah’ın izni ile sayıca daha çok olan bir topluluğa galip gelebilmiştir. (Bakara, 249) Davut’un Calutu yenip, öldürdüğü gibi. Bedir de 1000 kişilik müşrik ordusuna karşı 305 Müslümanın 1000 melekle ve sonrasında 3000 melekle yardım edildiği gibi. Müsterih olalım, kardeş olalım, orta yolu bulalım hadi eşit doğurganlığı savunalım. Türkü de Kürdü de aynı kaderin içinde yaratıp koruyup kollayan, kollayacak olan ALLAH ile olalım. Allah’ın dinine yardımcı olalım yeryüzünden tek bir Türk kalsa da Kürtler olarak vasisi olalım ve yeryüzünde tek bir Kürt kalsa da Türkler olarak hamisi kalalım.
Kaynak: farklı bakış
