Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ömer Naci YILMAZ


ARSLAN GİBİ BİR GÜN YAŞAMAK KOYUN GİBİ YÜZ YIL YAŞAMAK

Ömer Naci Yılmaz; Merhum Cumhurbaşkanımız Özal dönemindeki büyüme ve gelişme hedeflerini Transformasyon/ büyük değişim olarak nitelendirirdi.


 

Merhum Cumhurbaşkanımız Özal dönemindeki büyüme ve gelişme hedeflerini Transformasyon/ büyük değişim olarak nitelendirirdi. O günlerde rahmetli Özal’ın yaptıklarına düşmanca karşı çıkanlar, bugün Reis’in yaptıklarına da yapmak istediklerine de karşı çıkmaktadır. Karşı çıktıklarının getirisi ve götürüsü önemli değil; kimin yaptığı önemlidir. Karşıtlık da yapan üzerinden kurgulanır. Köylere elektrik gitmesi büyük olaydı ve büyük haberdi. 1995’te Siirt ilinde yola sıcak asfalt dökülmesi televizyonlarda birinci haberdi. Köylere 100- 150- 200 abonelik santral kurulması büyük haberdi. Yabancı filmlerde gördüğümüz ambülânsları ilçede görmek heyecan yaratıyordu. Bizim ilçemiz Tekkeköy’e ilk ambulans geldiğinde meydanda tanıtılmıştı.

Bu gelişmeler toplumda heyecan oluşturuyor, televizyonların ve gazetelerin birinci haberleri oluyordu. Kalkınma ve büyüme, satılan buzdolabı ve çamaşır makinasi üzerinden anlatılırdı. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Demirel’in ifadesiyle “İşte böyük Türkiye bu.” Hakikatten anlamak, görmek ve hissetmek isteyen herkes bu hakkı teslim eder/ etmelidir. Güzel ülkemiz, Türkiye’miz nereden nereye geldi? Duayen gazeteci Mehmet Barlas’ın kulakları çınlasın. Bir görüşmemizde “Sağ iktidarlar için solcular gerici ve yobaz der. Hâlbuki Türkiye bütün ilerlemesini ve gelişmesini sağ iktidarlar döneminde sağlamıştır.” demişti. Biz zaten yaşayarak bunu gördük. Görmek, görebilmek bir erdemdir. O da herkeste olmaz.

Osmanlıda Sened-i İttifak ile başlayan yönetimsel erezyon, tüm pansuman tedbirlere rağmen durdurulamadı. Durdurma adına yapılan tüm gayretler hem içeriden hem dışarıdan hainlerin birleşmesiyle kesintiye uğradı. Sultanımız Abdülhamit döneminde düşmanlık tavan yaptı. İttihatçılar, bir kısım dinciler, Yahudiler, Ermeniler ve yerli işbirlikçileri sonunda 33 yıl süren bu direnci kırdılar. Osmanlı Devleti için koyunlaştırma dönemi başlamış oldu. Bu süreç 100 yıl kadar sürdü. Bu dönem için suçlu aramak gibi bir derdimiz yok. Ancak şu tespiti yapmak durumundayız. Bu yüz yıllık süreçte koyunluğumuza halel getirecek hiçbir girişimimiz olmadı. Batı bizden hiç rahatsız olmadı. Hani Reis birileri için “Ne istedilerse verdik.” Sözünü manşetten indirmeyenler var ya biz de onlara şunu söylüyoruz. “Ne dedilerse yaptınız.” İşte koyunluk budur.

Rahmetli Menderes Batı’nın biçtiği bu rolü kabul etmediği için idama gitti. Abdülhamit’i Selanik’e sürgüne gönderenler her kim ise Menderes’i idam edenler de aynı kimselerdi. Merhum Başbakan Ecevit milletimize biçilen rolü kabul etmedi, Afyon ekimi meselesinde milli bir tavır aldı, bedelini iktidarıyla ödedi. Aynı akıbet Demirel ve sonrasında Özal için de geçerliydi. Sana sen olma hakkı vermeyenler bu coğrafyayı koyun olarak tasavvur ettiğinden bir başkasına tahammül edemiyordu. Kim ki kırmızı çizgiyi aşıyor, bedelini ya iktidarıyla ya canıyla ödüyordu.

Son 18 yıldır Türkiye’mizin yaşadığı büyük transformasyonu/ değişimi burada anlatmamız mümkün değildir. Bizi koyun olarak bu coğrafyada tutmaya çalışanlar, buna razı olmayan Reis’e karşı her türlü kumpası denediler. İşgal girişimi olan 15 Temmuz Hain Darbesi’ne kalkıştılar. Ekonomik darbe yaptılar. Terörle darbe vurmak istediler. Ülke içinde yapılmak istenen her büyük projeye Batı, içerideki işbirlikçileriyle birlikte karşı çıktılar. Karşı çıkanlara direnmek, mücadele etmek hatta meydan okumak küçük adamlarla olacak iş değildir. Büyük işler, büyük mücadeleler büyük adamlarla başarıyla, zaferle neticelenir. Büyük seyyahımız Kâtip Çelebi, Tuhfetü’l- Kibâr adlı eserinin 86. sayfasında der ki: “Küçük adamla büyük işe mübaşeret câiz değildir.” Yani küçük adamlarla büyük işlere girişilmez, girişilirse de ele yüze bulaştırılır. Allah’tan başımızda büyük adam var da, büyük işler adım adım gerçekleştiriliyor. Buzdolabının, Çamaşır makinasının haber olduğu günlerden uzaya gönderdiğimiz uydulara, Silahlı Kuvvetler envanterine kattığımız teknoloji harikası tanklar, helikopterler, İha’lar, Siha’lar, füzeler… Bazıları görmek istemese de biz bunları görüyoruz. Türkiye’ye yönelik tüm dış tehditlerin merkezinde koyun olamaya razı olmayışımız yatmaktadır. Hani Mussolini demiş ya: “Arslan gibi bir gün yaşamak, koyun gibi yüz yıl yaşamaktan evladır.” Yaşadığımız tüm sıkıntıların temelinde Arslan olma gayretimiz yatmaktadır. Bilge Konfüçyüs’ün “Alimin rahatına düşkün olanı sıfatına layık değildir.” Sözünü “Liderin koltuğuna yapışmış olanı sıfatına layık değildir.” Şeklinde kurgulamak her halde yanlış olmaz. Büyük şeytanın Pentagon sözcüsü Johnny Braco diyor ki: “Libya’ya çıkmak isteyen Türkler Osmanlıyı kurmak istiyor. Bizi endişelendiren şey ise artık bunun bir rüya olmaması. Abdülhamit’ten sonraki en güçlü lidere sahipler. Türkler durdurulmalı.” Eee, gâvuroğlu gâvurlar anlıyor da içimizdeki aymazlar anlamıyor, anlamak istemiyorlar. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay bu zilleti açıkça itiraf etti: “Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu kardeşim.” Size bu görevi millet mi verdi, yoksa Batı’daki ağababalarınız mı? Biz hem içeridekilere hem de dışarıdakilere anlatmaya devam edeceğiz. Büyük ve uzun adamla büyük işler yapmaya devam inşallah.

...

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR