Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Davut GÜLER


Anafor...

Annesi Alman Babası Suriyeli Ebu Abdurrahman´ı Konuk Etmiştim Hafta Başında.


 
 Anafor...

Zulüm ve zulmet kokan dünyadan bunalan her insan gibi ben de gecenin sahura en yakın vaktinde uykuya rastgele bir tekme savurup mutfağa geçiyorum. İçimde kabaran hıncımı dumanla harmanlayıp pencereden dışarıya savurmadan önce akşamdan kalan çayı ocağa koydum ısınmasını bekliyorum.

Annesi Alman babası Suriyeli Ebu Abdurrahman´ı konuk etmiştim hafta başında. Ertesi akşam ayak üstü Doğu Türkistanlı arkadaşlarla sohbet ettik bizim apartman girişinde. Dün ikindi sonrası Yemenli Ahmed´i, yatsı namazından dönüşte de Filistinli Muhammed´i ağırladık mütevazi hanemizde.

Bu saydığım isimlerin hepsi muhacir, hepsi mağdur, hepsi ilgi ve alakaya muhtaç ümmetin yetimi mazlum insanlar. Omuz omuza verip huzura durduğumuz cami cemaatinin fertleri. Ne olur bizi yabancı görmeyin hissiyatıyla her an gözlerimizin içine bakıp, ürkekliklerini buruk tebessümlerle örtmeye çalışan kanadı kırık kardeşlerimiz.

Rengi, kokusu ve aromaları farklı olsa da acılar hep aynı acı... Hüzün ve çaresizlik taştan heykellere dönüşmüş adeta... Kahrolmak çare olsaydı keşke... Her veda vakti geldiğinde dudaklarımızı büküp iç geçiriyoruz birbirimize sarılmadan önce.

Kendimi sokağa attığımda Sular Vadisi´nde sıralanan villaların horozları mesaiye başlamamıştı henüz. Ortalık sessiz ve alabildiğine sakin. Sivrisinek bile vızıldamıyor.

Sabah rüzgarının zoruyla kımıldayan yaprakların çıkardığı cılız hışırtılarla sokak köpeklerinin uzaktan gelen havlamaları da olmasa kendinizi binaları mamur terkedilmiş bir şehirde farzedebilirsiniz.

Sular Vadisi´ndeki yarım saatlik yürüyüşün ardından Sarı Saltuk Camii´nin önündeki durağa geçip bizim evin hemen arkasından kalkacak otobüsün gelmesini bekliyorum.

Durağın tam karşısında Başakşehir Belediyesi´nin ilanlarıyla donatılmış adına billboard dedikleri yanyana sıralanmış üç tane pano duruyor.

Baştaki panoda barbie görünümlü genç bir kadın resmi ve "Tiyatro Akademisi Başlıyor" sloganı. Ortada duran panoda "Oyun Başlıyor" Paintball, Gençlik Oyunları vs. Sonuncu panoda ise ışıltılı nota işaretlerinin ortasından patlayan "Müzik Akademisi Başlıyor" reklamı ve hepsinin altında belediyenin internet adresi ile ön kayıt süreleri...

O an İmam Hatip onuncu sınıf talebesi oğlumun silüeti geçiyor panoların önünden. Hayıflanıyorum. Mezbahaya sürülen koyunlar gibi göz nuru evlatlarımızın her gün gizli bir el tarafından sinsice boşluğa itildiğini gördükçe içim burkuluyor. Dualara sarıyorum korkularımı.

Yirmi dakikalık rötarın ardından gelen halk otobüsüne atlayıp Ulubatlı´da iniyorum. Köprü altı sakinleri yine her zamanki yerlerinde; sermişler altlarına kartonları mışıl mışıl uyuyorlar.

Günlerdir omuzlarına dokunup karanlıkta göz göze geldiğim bu gençlerle henüz bir çift kelam etmiş değiliz. Öyle ya, varsa yanında harçlığın sıkıştırırsın ellerine birer çorba parası geçer gidersin. Sabahın köründe adamların hayat hikayelerini dinleyecek değilsin herhalde.

Sabah namazı Anıt Mezar Mescidi´nde. Mezarlık arası gece gündüz aynı; sessiz, tenha ve gönül okşayıcı. Ölülerden zarar gelir diye korkma; elin yetiyorsa şayet kendini dirilerden korumaya bak.

İşyerindeyim, fakat henüz başımdaki duman dağılmış değil. Gam çöreklenmiş yüreğimin üstüne, elsiz dilsiz dudaksız inzivaya çekilmiş adeta. Kımıldadığı yok. İçimdeki kasveti biraz olsun dağıtır umuduyla ekran başına geçip iTunes´ta kayıtlı şarkılara dalıyorum bir süre.

Çok sevdiğim sanat musikîsinden bir parçaya tıklıyorum önce ama yok, bu kafayla bu dinlenmez deyip geçiyorum. Rumeli ve Yemen türkülerine kulak veriyorum, suratımın gerginliği hep aynı; değişen bir şey yok.

Ney taksimleri, hüzzam peşrev, Orhan Hakalmaz, Neşet Ertaş, Özay Gönlüm, Musa Eroğlu yok yok yok... Kazancı Bedih fena sayılmaz ama sabahın bu vaktinde ben havamda değilim.

Halil İbrahim Sofrası, Ahmet Bey´in Ceketi, Kol Düğmeleri, Gönül Dağı, Gesi Bağları, Hele Destuuur diyor Barış Manço. Ben de hele sen bi´ duuur diyorum önceki sene Ramazan Umresi´nde kendisi için tavaf yaptığım usta sanatçıya.

Farklı ve güzel bir hikayeydi o. Mail grubumdan bir kardeşimiz için tavafa niyetlenmek üzere Hacer´ül Esved köşesine yöneldiğimde gayri ihtiyari Barış Manço dökülüvermişti dudaklarımdan.

İrademin Allah´ın iradesine boyun eğdiğini düşünüp Mekke´de hatırlanacak belki en son kişi olan rahmetliye çok feyizli bir tavaf yapmıştım o gün. Her dönüşte dualar etmiştim şahsıyla birlikte âbâ vü ecdâdına. Allah´ın muradı işte; nasipli adammış Barış Manço vesselam.

Listenin alt sıralarına doğru Edip Akbayram üzerinde yoğunlaşıyor dikkatim. Görüş ve düşüncesi ne olursa olsun bu toprağın insanı bunlar. Sefaletin cenderesinden geçmiş Anadolu insanı...
 
Daha ilk parçanın müziği tınlamaya başladığında "Tamam" deyip koltuğa yaslıyorum sırtımı. "İşte bu..." Müzik dediğin böyle olmalı... İsyana kalkışmadan hafif başkaldırı kokmalı... Ruh vermeli insana, değer katmalı...

Benim canım kadar sevdiğim güzel oğlum / Hayatımdaki herşeysin sen / Onur dolu bir yaşamın olsun istedim oğlum / Artık ben yorgunum oğlum, canım oğlum.

Alın teri her zaman güzeli oğlum / Haram haramdır oğlum / Haram her zaman haramdır / Sen sen ol hiçbir zaman helalden vazgeçme oğlum / Bu dünyada güzellikler de var / Dünyamızda iyilikler de var oğlum / Artık ben yorgunum oğlum, canım oğlum.

Yetimlerin hakkına dokunma oğlum / Gün olur duyarsam, helal etmem hakkımı oğlum / Helal etmem, etmem oğlum / Yaşam denen bu kahır dolu dünyadan / Bir gün sen de göçersin oğlum / İki günlük dünyadayız oğlum / Artık ben yorgunum oğlum, canım oğlum.


Eyvallah Usta!.. Öğütler baş göz üstüne; diyecek laf yok... Fakat yorgun kim?.. Sen misin yorgun olan, yoksa ben mi?..


 

 
 
 
 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR