Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Enes TARIM


Allah´ı Gereği Gibi Takdir Edememek

Enes Tarım´ın Analizi;Hristiyan teolojisinin şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan Pavlus verdiği vaazlarda dindarları devlete mutlak itaate çağırıyordu:


 Hristiyan teolojisinin şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan Pavlus verdiği vaazlarda dindarları devlete mutlak itaate çağırıyordu:

?Herkes, altında yaşadığı yönetime itaat etsin. Çünkü Tanrı´dan kaynaklanmayan yönetim yoktur. Tüm yönetimler Tanrı tarafından tesis edilmiştir. Bu nedenle, yönetime karşı direnen Tanrıya karşı gelmiş olur?? (Rom 13, 1-2)

Calvin de aynı şeyi söylüyordu: ?İnsanlıktan çıkmış bir prens tarafından zalimce incitildiğimizde ya da bir müsrif ve açgözlü biri tarafından soyulduğumuzda, yağmalandığımızda kendi günahlarımızı hatırlayalım ki bu musibetler hiç şüphesiz günahlarımızın cezasıdır??

Onlar: ? Devlet tanrı tarafından seçilmiş bir güçtür; dolayısıyla düzene itaat tanrıya itaat; isyan ve başkaldırı ise tanrıya başkaldırıdır ?? diyordu. Dünyevi otoriteye isyan eden ve bu nedenle bu dünyada cezalandırılan kimseler, Tanrının gazabına da uğramış olanlardı.

Mesih´in yeryüzüne ikinci gelişi ile birlikte bütün iktidarlar feshedilip otorite ve iktidar yalnızca tanrıda toplanacaktı?

Ve tüm bu savlar muharref Hıristiyanlığın da temel savları idi.

***

Hristiyan din adamları bugün de aynı geçmiş sapkınlıklarını sürdürmekte...

Yeni Ahit´e referansla: ?Sezar´ın hakkını Sezar´a Tanrı´nın hakkı Tanrı´ya..? (Matta 22.21) ifadesi ile her iki otoriteye de mutlak itaate çağırmaktalar dindar kulları. Yani kiliseye ve devlete...

Ve batıda devleti yöneten tüm iktidarlar geçmişten bugüne meşruiyetlerini dinden, kiliseden aldılar.

Dolayısı ile hayatı düzenleme iddiası kalmamış bir Hristiyanlık dünyevi iktidarların işine gelmiş; tüm mezhepleri ile birlikte din devlete teslim olmuş ve kilise iktidarların egemenlik alanını artırmıştır.

***

Oysa İslam´ın devlet öngörüsünde Tanrı/ Sezar ikilemi hiçbir zaman söz konusu değildir ve iktidarların dini ve dünyevi olmak üzere ikiye ayrılması Müslümanlar için tamamen yabancı bir fikirdir.

Bu ayrım Müslüman tasavvurunda ancak son dönem modernist, batıcı çevrelerce oluşturuldu.

Hz. Peygamberin devlet başkanı olmadığı veya İslam´ın devlet talebi olmadığı gibi değerlendirmeler Allah´ın kitabını modern okumalarla okuyarak sınırlandırıp biçimlendirmenin örnekleridir.

Müslümanların din tasavvurunda adalet ahlak siyaset gibi konuların birbirinden ayrı ve müstakil mevcudiyetleri hiçbir dönem söz konusu olmamıştır.

Modern döneme dek bu devam etmiş ve böyle bir konu neredeyse yüzyıllarca gündeme gelmemiş, tartışılmamıştır.

?Allah´ı gereği gibi takdir edememek? olarak değerlendirebileceğimiz bu hastalıklı inancı Kur´an detaylı örneklendirmelerle şiddetle eleştirir, reddeder. Ve Allah´ın yalnızca yaratan, düzenleyen, rızık veren değil; yöneten, egemen olan, yargılayan en üstün güç olduğunu vurgular.

İslam tasavvurunda Allah gibi belirleyen olma, değer koyma, yasalar vazeden olma bir haddi aşma eylemidir. Çünkü bu hak, sadece ve sadece Allah´ın hakkıdır.

Zaten sözlükte güç yetirmek, hâkimiyet kurmak, sahip olmak anlamlarına gelen ?mülk? kelimesi de Kur´an´da ?tüm evren üzerinde hükümran olmak? anlamını ihtiva eder. Yüzlerce ayette Allah gökler yer ve bunların arasındaki her şeyin kendisine ait olduğunu vurgular.

İktidar ve devlet de Kur´an´da ?mülk? kelimesiyle ifade edilir.

Ve Allah Kur´an´da tüm mülkün, her türlü otorite ve egemenliğin kendi koymuş olduğu sınırlar ve kurallar çerçevesinde olması gerektiğini net çizgilerle defaten anlatır, kullarını ikaz eder.

O mülkün sahibidir, maliktir, her şeye hâkimdir, hükmün yegâne kaynağıdır.( Ali İmran-26, Taha-114, Müminun-116, Haşr-23)

?O, yerin göklerin ve her ikisi arasındaki her şeyin, tüm âlemlerin rabbi ve ilahıdır.? (Fatiha-2, Sad-66, Nebe-37)

O her şeyin yaratıcısı ve düzenleyicisidir. İnsanlar için takip edilecek yol, yöntem, nizam ve düzen koyandır.  İnsanlara bireysel ve sosyal yaşantılarında riayet etmeleri gereken hudutlar/sınırlar koyandır. (Nisa-13)

Doğruyu ve yanlışı, haramı ve helali, yasal olanı ve olmayanı sadece o belirler. Otorite yetkisine yönelik tüm merciler referansını ondan, onun koymuş olduğu hükümlerden, kurallardan almak zorundadır.

 ?Allah ve resulü bir işe hükmettiği zaman mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah´a ve Resulüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.? (Ahzab-36)

Dünyevi yaşamda hâkimiyet süren devletlerin, otoriter yapıların ve güçlerin meşruiyeti sadece Allah´ın kitabına uygunluk açısından değerlendirilir. Buna göre Allah´ın belirlemiş olduğu kurallara ve sınırlara riayet ediyorsa bir otorite meşrudur. Allah´ın koymuş olduğu sınırlar dışında gerçekleşen her otorite kullanımı onun hükümlerine muhalif öğeler taşıyorsa bu mutlak anlamda bir haddi aşmadır, Allah´ın yetkilerini gasptır.

Allah´ın belirlediği kural ve kaidelere dayalı olmayan, referansını Allah´ın kitabından almayan hiçbir yönetim, güç ve yetki kullanımı meşru değildir.

Batıldır, değersizdir, gayrı meşrudur?

Selam ve dua ile?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR