Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


ZEYNEP KILIÇ


Allah Allaah!

Zeynep Kılıç'ın "yeni" yazısı...


Necip Fazıl’ın yakın arkadaşlarından olan Osman Yüksel Serdengeçti hazır cevaplığıyla tanınır. Türkçülerin “Tanrı Türk’ü Korusun” demesi üzerine Osman Yüksel Serdengeçti “Tanrı Türk’ü, Allah da Müslümanı Korusun” demiştir.

 Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrenciliği sırasında 1944 mayısında meydana gelen olaylara karıştığı için Hüseyin Nihal Atsızl’a birlikte bir süre hapis yatmış, hapisten çıktıktan sonra öğrenim için aynı fakülteye başvurmuşsa da bu isteği reddedilince dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e hitaben yazdığı ve “Yüksek makamın alçak vekiline” diye başlayan yazı yüzünden yeniden hapsedilmiştir.

Osman Yüksel Serdengeçti ye Ayasofya yazsısı için dava açılır, savcı sorar, Ayasofya’yı cami yapmak istiyormuşsunuz? Osman Yüksel serdengeçti, siz Yunanistan savcısı mısınız (?)

Osman Yüksel Serdengeçti mahkemede. 4o’lı yıllarda TRT Radyosunda konuşurken içinde Allah geçen bir cümle kurduğu için mahkemelik olur. Duruşma sırasında hâkim kendisinden savunma ister. O da anlatmaya başlar. Hâkim Bey: Halk arasında Allah’la ilgili ‘Allah selamet versin’, ‘Allah’a ısmarladık’ gibi birtakım cümleler kurulur. Ben de olsa, olsa böyle bir şey söylemişimdir. O yüzden buralara düştüm… Bu açıklamanın ardında hâkim tekrar sorar: Evladım sen bu ülkede ‘Allah’ demenin suç olduğunu, yasak olduğunu bilmiyor muydun? Serdengeçti yutkunmadan cevap verir: ‘‘Allah Allah..!’’

Geçmişe baktığımızda Allah diyenlerin enkaz altında kaldığı zamanlar geride kaldı diye biliyoruz. Fakat günümüzde yaşanan dini normalleşmelere karşı yer yer en kritik zamanlar da Allah’a sığınılası durumlarda bile dini bir refleksle tepkisini hayretini dile getirenlere Allah diyenlere karşı seslerin, itirazların yükseldiğine şahitlik ediyoruz.

Tüyleri diken, diken eden deprem gibi sır dolu bir kaderin karşısında yapımında birbirimizle yarışa girdiğimiz çürük binaların altında kaldık.

Yaşadığımız bu kaza kader paradoksunda bu büyük mesuliyetin altından en az zararla kurtulmak isteyenler kadere sığınmakta.

Durumdan vaziyet çıkaran bazı kesimler de yani Allah’a ve kadere inanmak istemeyenler ise topu devlete atarak bir taşla iki kuşu vurmaktadır.

Böylece hem Allah’ı, Allah’ın yaptırım gücünü, kudretini toplumun hafızasından silip Allah’ı insan hayatından soyutlayıp, sıyırmak istemekteler. Hem işin ihmalinden dolayı devleti de töhmet altında bırakabilmekteler.

Burada sadece Allah (haşa) ile devlet günah keçisi seçilebilmekte.

Toplumu ifsat eden diğer tüm öğeler ister amacında uzak kalan sanat olsun ister yolunu misyonunu şaşırmış sanatçı olsun, ister tüm ahlaki müeyyidelere değerlere gece gündüz saldıran medya, magazin, pembe dizler olsun, faiz, gayri meşru (zina) gayri resmi ilişkiler, bize moral olan üryan dansözler, mahremiyeti, aile hayatını nesli tepetaklak eden marjinal çıkışlar marjinal istekler, sosyal medya olsun bunların tümünü hangi kategoriye yerleştireceğiz?

Bu tarz olay ve olguları ya da bunlara sebep olanları toplumu ıslah edenler olarak mı yoksa toplumu ifsat edenler olarak mı değerlendireceğiz?  

İşin hasılası günahlarımızı kaza değil kaderdir diye aklamayalım; kader değil kazadır ihmaldir diye de itikadımızı boşlamayalım.

Edep ve adaptan ise ne olursa olsun taviz vermeyelim. Hani ağzımızı bozmayacağız diyoruz ama ağzımıza geleni de ardımıza koymuyoruz.

Tepkiye gel keşke ananız babanıza o gece hayır diyebilseydi. Tövbe, tövbe başka derdiniz?

Öğretmen sosyal bilgiler dersinde sınıfa sormuş yağmur nasıl oluşur. Dersten safiyane bir şekilde sıyrılmak isteyen öğrencinin manidar cevabı örtmenim bence Allah’ın işine karışmayalım.

Devleti milleti geçtik de galiba Allah’ın işine de çok karışır olduk. İslam öyle bir din ki Kuranda yetim ve öksüzlerin kollanması en mühim konular olarak geçse de evlatlık mevzusu en güzel şekilde yol yordamını uygun olarak beyan edilmiştir. Kur’an-ı azimüşşan yetimi, öksüzü, evlatlığı dışla demiyor. Fakat aynı şekilde onları kendi öz babalarının ismi ile anılmasını da istiyor. Yani biyolojik babaların nesebin kaybolmasına engel koymaktadır. İllerde oluşabilecek mahremiyet noktasına da dikkateler çekmektedir. Hangi din bu derece güzel bir hassasiyete sahip olabilir ki? Kuranda bu konuda birçok ayet vardır bakılabilir.

2021-2022 yıllarını yakamızı zor kurtardığımız pandemi vebasını defederken sabırsızlıkla 2023’ün gelmesini bekledik. Fakat yeri kavuran kuraklıkla şehirleri yok eden sarsıntılarla karşılaşacağımızı hiç tahmin edemedik. Rabbim yine de beterin beterinden sakındırsın.

Fakat cürete gel hala birileri marifetmiş gibi Allah ile devleti aynı cümlede görmek istemiyor.

Hani baş örtülü biri olsa formül kolay hemen yapıştırıverirler Suudi Arabistan’a, İran’a Irak’a buyur git derler yok şimdi bunlara ne denir çok beğenmezsen var git büyük Britanya’ya, İngiltere’ye kesmeyebilir ver elini Küba.

Kendi ellerimizle işlediğimiz hadsiz hudutsuz maddi, manevi kötülükler hesapsız mı kalacak sanıyoruz? Dünya hesabıyla bütün hesap kitap maddiyata biçilirken manevi hesaplar güme mi gidecek.?

Evet maddi kötülüklerin faturası olduğu gibi kâinat boşluğu kabul etmez manevi kötülüklerin de elbette bir hesabı tarih boyunca olabilmiştir.

Geçmiş ümmetlerin her birisi bugün işlediğimiz tüm günahların birer tanesini işledikleri için helak olmuşlardı. Fakat biz bütün ümmetlerin günahlarını aynı anda işler hale geldik.

İşin ibret verici, korkutucu yanı ise kutsal kitapların böyle olayları bizim lügat ve literatürümüzde deprem olarak adlandırdığımızı zilzal olarak, helak olarak anmasıdır. Rabbim bizi helak olanlardan değil müptela olduğumuz musibeti günahlarımızın kefareti saysın. Ama tarihten ibret almamız gereken çok dersler var.

Kuran Ad kavminden bahsederken yerlerinde yeller esip helak olan kavim olarak bahseder. Semud kavminden bahsederken böğürleri bir sayha ile bir sarsıntı ila sökülen halk olarak bahseder. Sodom Gomorede diye andığımız şehirlerden Lut kavminden bahsederken üstleri altlarına çevrilen üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırılan kavim olarak bahseder.

De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, mücrimlerin sonları nasıl olmuş bir görün?” (Neml, 69)

Onlara deki, dünyayı geziniz de peygamberleri yalanlayanların sonu nice oldu, görünüz (Enam, 11)

De ki: “Yeryüzünde dolaşın. Böylece daha öncekilerin akıbetinin (sonlarının) nasıl olduğuna bakın. Onların çoğu müşrik idiler.” (Rum, 42)

Onlara deki ‘Yeryüzünde geziniz de Allah’ın canlıları ilk kez nasıl yarattığını görünüz’ Allah bu yaratma işlemini illerde bir kere daha tekrarlayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah’ın her şeye gücü yeter. (Ankebut, 20)

“Hayır, Allah’ın nizamı onların sandığı gibi değildir! Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, biz onların yerine kendilerinden daha hayırlı insanlar getirmeye kadiriz. Bizim elimizden kurtulan, gücümüzün yetmediği hiçbir şey yoktur.” (Mearic, 40-41)

Yol bir, akıl bir

Bak da görebil

Sev, korkma sakın

Rab sana yakın

Allah yar yar

Allah yar

ALLAH VAR

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR