Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Alev Alatlı’nın Düşüncelerinden Kesitler

Alev Alatlı, çok kişinin gözünden kaçmış bulunan Batılı söylem ve o söylemin üzerinden oturtulmaya çalışılan sömürgeci mantığa da karşı çıkmıştı.


Sait Alioğlu Yazdı;

Osmanlı’nın görüşü hakim olsaydı gezegen bu hale gelmezdi…

Birkaç gön önce vefat eden yazar ve düşünür Alev Alatlı, Anadolu Ajansı muhabirine bulunduğu bir değerlendirmede (1) günümüzün süper gücü ABD ile geçmişin, o da “adalet üzere” hareket ettiğini belirttiği dünya görüşlerinin farklılığına dair şu ifadeleri dile getirmiş; “Bu dünyaya Amerika’nın şedit dünya görüşü değil de Osmanlı’nın adaleti önceleyen muti dünya görüşü hakim olsaydı, gezegen bu hale gelmezdi.”

Yazar ve düşünür sıfatıyla birlikte aynı zamanda “Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı da olan Alatlı, görüş belirttiği AA muhabirine “Nasihatname” üst başlığıyla 11 ciltte tamamlanacak serinin yeni çıkan ilk iki cildi ve kamuoyunda tartışmalara yol açan sözlerini değerlendirmiş…

Alatlı, Anadolu Ajansı’na vermiş olduğu mülakatta “Nasihatname’nin dünyada hakim kültürün yapı sökümü temrini olduğunu dile getiren Alatlı, Batı kültürünün kadim kodlarını çözümlemek suretiyle bugünün dünyasını anlaşılır kılmayı, böylece 21. yüzyıldaki serüvene avans sağlamayı umduğunu” belirtmiş…

Alatlı, o mülakatta birçok konuya da değinmiş.

O halde onun bu görüşlerinden bazı pasajlar verelim…

“Kültür, ders kitabı, müfredat, tiyatro, film gibi araçlarla, toplumsal değerlerin sürgit tekrar edilmesi esasına dayanır. Bu suretle yaşatılır. William Shakespeare için ‘İngiliz kimliğini kavramlaştıran adam.’ derler. Shakespeare günümüzde hakim olan Anglo-Amerikan kültürünün mihenk taşıdır.

Bugün dünyanın duygu ve düşünce iklimini Hollywood nasıl şekillendiriyorsa, Shakespeare’in eserleri de Batılı dünya görüşünü o gün öyle şekillendiriyordu. Şiddet, cinsellik, siyaset, iktidar kavgaları, ihanet hatta kara büyüye bakış açıları o günden bugüne taşındı. Değişiklikler marjinaldir. Diyeceğim, Shakespeare bize Hollywood ürünlerinin dayatıldığı gibi dayatılsaydı, Batı’da üretilenin dışında bir gerçekliğe sahip olmayacaktık. Oysa dünyayı tek bir pencereden görmek sakattır.

Alatlı, Türkiye’de statükonun değişiminden kaynaklanan gerilimi sağlıklı bulduğunu vurgulayarak, şunları belirtmişti:
“Türkiye’de mevcut gerilim statükonun değişmesinden kaynaklanmaktadır ve bunun olumlu sonuçlar doğuracağı kanaatindeyim. Tez, anti-tez diyalektiği senteze ulaşacak, daha mütekamil bir noktaya gelecektir. İş ki demokratik süreç zarar görmesin. Kimse kimseye kendi doğrularını dayatmaya yeltenmesin. Taşlı sopalı olmadığı, linç kültürüne dönüşmediği, sosyal medyada maalesef sıkça rastladığımız paçozlaşmaya evrilmediği müddetçe, münakaşa iyidir.

Eleştiri iyidir. Mamafih, bayağılığın da kabak tadı vermeye başladığını görüyorum.”(Ayrıca bkz.(1))

 

Dinin İçi Nasıl Boşaltılır?… “İnananlar’a Dair Yazılar… “Gay-Lesbiyen Öğrenci Kulübü…

Alatlı, “Dinin İçi Naslı Boşaltılır?… “İnanamlar’a Dair Yazılar… “Gay-Lesbiyen Öğrenci Kulübü…” başlıklı yazısında, “Askeri ya da sivil bir darbe ya da YÖK dayatması olmaksızın, ülkenin en zengin beşinci (2) yükseköğretim kurumu olan “Bilgi Üniversitesi”nde, üstelik 8887 öğrenci velisinden sadece 10-15 kadarının tepki gösterdiği”halde kurulan ““Gay-Lesbiyen Öğrenci Kulübü” üzerinden, konuya dair görüşlerini belirtmiş…(3)

Alatlı, yazısında, aynı üniversitenin kurucularından da olup o dönem(2007 yılı) aynı okulda yönetici(dekan) ve akademisyen olan Yard. Doç. Dr Halil Kakınç’ın “Onları /yani, erkek ve dişi eşcinselleri/ yoksaymamız ve kulübünün kurulmasına izin vermememiz, insan hakları ihlâli olurdu,” ifadesine yer veriyor.(4)

Alatlı, Kakınc’ın konu ile sarf ettiği bu ifadesinşn yanında şu ifadelerine de yer veriyor; “Türk toplum yapısına ters düştüğü için 10-15 veli tepki gösterdi /ama/ biz, liberal bir bakış açısıyla, kulübün açılmasına izin verdik… İyi bir yaklaşımda bulunduğumuzu düşünüyoruz. /çünkü/ İnsan hak ve tercihlerine saygılı bir üniversiteyiz.”

Ve kendisi bu ifadelere yönelik olarak şu eleştirel ifadeyi dile getiriyor; Ne güzel! Kakınç’ın demeci, eşi türbanlı bir başbakanın Çankaya’yı işaret ettiği bu günlerde, hele de İslamfobiklere, ilâç gibi gelmiş olmalı! Nasıl gelmesin ki!? Modern dünyanın geri kalanı gibi, Türk insanının da “kul” olmaktan geçip, “insan” olmaya karar vermişliğinin en kesin kanıtıdır aleni eşcinselliğin böylesine tescili!”

Alatlı, yazısında, Batılı devletler tarafından yasallaştırılan eşcinsel birlikteliklerin, dahası evliliklerin Hıristiyanlık öncesi Antik Yunan’da kabul gördüğünü; dinin, dolayısıyla –orası için- Hıristiyanlığın işe engel olduğunun düşüncesiyle, en azından bu konu üzerinden dinin içinin boşaltılmaya çalışıldığını belirtiyor.

Sekülerizm, insanların Allah’a kul olma durumunu ortadan kaldırıp, insanı Allah’a karşı “kul olmaktan” çıkarmıştır. Bu da, insan dinin yükünden kurtlunca her şey onun için mubah ve elzem olacak…

Alatlı’da konu bağlamında, insanın kul olmaktan “kurtarılmasının” bir sonucu olarak eşcinsel ilişkilerin önünün açılacağın ve meşru hale geleceğini, hatta getiriliğini belirtmektedir. Din açısından konunun haramlığına dair kutsal kitaplardan örnekler veriyor.(5)

Alatlı, Batı ülkelerinde konu ile ilgili geçmişte bu işin haram olduğu, günümüzde ise normal bir şeye dönüştüğünü/dönüştürüldüğünü, o da, sözde Katolik inancı üzerine eğitim veren kolej ve üniversitelerde dahi bu işin olabilirliğinin kabul gördüğünü belirtiyor.

Bize gelince ise, yani ilahiyat çevreleri açısından çarpıcı bir ifadede bulunuyor; “İslam ülkelerine gelince: eşcinselliğin tümünde yasak, hatta bazılarında idamla cezalandırılan bir suç olmasına karşın, amacını “Lesbiyen, gay, gay/lesbiyen, travesti müslümanların kimliklerini İslam’la uzlaştırmak; sosyal adalet, barış ve hoşgörü kavramlarını yüceltmek; herkesi önyargı, adaletsizlik ve ayırımcılıktan uzak bir dünyaya yakınlaştırmak” olarak açıklayan, uluslararası “Al-Fatiha” örgütü 1997’de kurulmuş olup, halen altı ülkede düzinelerce şubesi vardır. Nasıl oluyor da oluyor, bütün bunlar?”

Alatlı, “Gay-Lesbiyen Öğrenci Kulübü”nün Bilgi Üniversitesi bünyesinde açılmasına ve bu tür çalışmaların Batı’dan destekle yapıldığına dair, adı geçen yazısının bir bölümünde “Bundan böyle yapılacak iş, Kahire toplantısında vazedildiği üzere, “İslâm dünyasının sorunlarını küreselleşme şemsiyesi altında çözümlemeye” çalışmaktır. Yol haritası da bellidir.” Dedikten sonra, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun, Zaman Gazetesi’nin 6 Nisan 2007 tarihli nüshasında yayımlanan yazısına atfen “Kaldı ki, Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Bardakoğlu’nun belirttikleri gibi, “…globalleşmeye diğer adıyla küreselleşmeye karşı çıkamazsınız. Çünkü, o, kendinizi içinde bulduğunuz bir olgudur.” ifadelerine eleştiri bağlamında; yerinde bir ifadeyle “İlâhiyatın liberaline kul mu dayanır?” sorusunu sormaktadır.

 

Bardakoğlu’ndan 21. Yüzyılın Vaazı “İnananlar’a Dair Yazılar…

Alev Alatlı, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, Hürriyet gazetesi’nde, Süleyman Demirkan’a yapmış olduğu “tarihi açıklama”da “Müslümanlığın güncelleştirilmesi” gerektiğini, Kur’an’ın yeniden yorumlanmasına ihtiyaç duyulduğunu” ifadesinden hareketle, gazetenin de haklı olarak Bardakoğlunun açıklamaları için “Yirmibirinci yüzyılın vaazı” başlıklı “büyük” bir başlık attığını belirtiyor.(6)

Alatlı, aynı başlıklı yazısında Bardakoğlu’nun Hürtiyet Gazetesi’ne vermiş olduğu mülakatta, “ilgili kişinin” “dinin değil de, din ile modernlik arasında çatuşma olmayacağına dair beyanı üzerinden bir çelişkiye dikkat çekip şu ifadeleri kullanıyor; “Süleyman Demirkan beyin yalancısıyım ama Bardakoğlu gerçekten de “din ile modernlik arasında bir çatışma olmaz” buyurmuşlar da, “Biz dini değil, kendi dindarlığımızı, yani Müslümanlığımızı modernleştirmeliyiz. Dindarlığı şartlarımıza göre sorgulayıp düzenleyebiliriz” diye bir de açıklama getirmişlerse, vay halimize!”

Alatlı devamında; “Hocamızın “modernite” sözcüğünün Avrupa Aydınlanması’na tekabül ettiğini; Allah’ı, Kâinat’ın sonsuzluğu ile özdeşleştirilen ve fakat insan hayatı üzerinde etkisiz bir soyutlamaya dönüştüren düşünce ekolünün simgesi olduğunu bilmemesine imkân var mı? Bence yok. “Modernist” dünya görüşünün, Kâinat’ın belirli bir takım matematik kanunları uyarınca mekanik hareketler sergileyen “madde”den ibaret olduğu anlayışının üzerine bina edildiğini bilmemesine imkân var mı? Bence yine yok.” İfadeleriyle haklı olarak, yetkin bir ilahiyatçının, hem de Diyanet gibi toplum açısından önemli bir kurumun başında bulunan bir zatın, modernitenin söz konusu din olduğunda, onun ne anlama geldiğini ve neye tekabül ettiğini bilmiyor oluşunun imkânsızlığına dikkatimizi çekiyor.

Alatlı, Diyanet gibi toplum açısından önemli bir kurumun başında bulunan bir kişiye esas düşen görevi hatırlatma babında; “Diyanet başkanlarına düşen, İslâm geleneğinin anlamsızlaştırılmasına direnmek, geleneği marjinalleştirenleri marjinalleştirebilecek şekilde donanmaktır. Aksi halde, müminlerin ’farzsız’ kalmaları, bir kuşkulu ‘doğru’dan, diğer bir kuşkulu ‘doğru’ya yuvarlanmaları tehlikesi söz konusu olur.” Diyerek doğru, sağlam ve sağlıklı bir saptamada bulunuyor.

 

Laiklik = Deizm konusu; Laiklik Dediğimiz “Deism” Olmasın? “İnananlar’a Dair Yazılar…

Alatlı, “Secularizm”in Türkçe karşılığının “dünyevilik” olduğundan bahisle “dünyevilik.” Dünyeviler, İsa’nın hakkını İsa’ya, Sezar’ın (yani kayzerin yani kralın ya da padişahın) hakkını Sezar’a vermek, din kökenli dünya görüşünün devletin işlevlerini yönlendirmemesini, özellikle de eğitimi etkilememesini isteyenler. “To secularize” fiili, “dünyevileştirmek” demek, yani kilisenin mallarını avama devretmek, manastır yeminlerini, kurallarını dünya işlerinde geçersiz kılmak, ruhban sınıfına özel itibar ve otorite sağlamak, sivilleşmeye yönelmek.” Şeklinde olduğunu belirtiyor.(7)

Alatlı, yukarıda, Batı açısından dinden “kurtulma” adına önem verilen ve ona işlev kazandırılan “dünyevileşme” olgusuna dair yapmış olduğu alıntıya ek olarak “Şimdi, bakar mısınız? Bir ülke ki, ne camilerinin malı, mülkü var, ne mektepli ruhban sınıfı var, ne manastırı, ne keşişi var! Ekonomi, açısında baksak, “kul hakkı”nı her şeyden üstün tutması, “işçinin ücretini alının teri kurumadan ödemesi,” kalite kontrol deseniz, Ahilikte tapon malın “dama atılması,” kârın helâl olanı olmayanı, sadakayı cariye vb. vb. var! Hapse atılmış ne bir Galileo’su, ne bir dişi sineğin yaklaşamadığı keşişhanesi var. “ dedikten sona, haklı olarak şu önemli soruyu soruyor; “Peki, bizdeki bu kavga neyin kavgası?”

Evet, bu neyin kavgası ve bizim din anlayışımız ile kurumlarımıza atfettiğimiz önem, değer, ölçü ve onlardan ele edilen, keza edilmiş bulunan amaç ile Batı’nın amacı aynı yönde mi, yoksa birbirine zıt yönlerde mi; diye elzem bir soru sormamız yerinde ve şık olmaz mı?

Alatlı, verilen kavganın mahiyetine, veriliş tarzına ve ondan elde edilecek olan amaca yönelik olarak “Bana öyle geliyor ki, kavga, mektepli ruhban sınıfının sömürüsünden kurtulmanın yolunun “Hıristiyan” dogmasından kurtulmaktan geçtiğine karar veren “Aydınlanma” entelektüellerine öykünmekten kaynaklanan bir kavga.” Diyerek konunun altını kalın çizgilerle çiziyor.

Alatlı, adı geçen makalesinde papazlardan nefret eden Voltaire’in, “Kalplerinize doğal olan dini yerleştirmiş olan Tanrı, sade ve samimi bir ruhu dışlamayacaktır. Dürüst bir insanının ruhunun her zaman ve her şart altında O’nun nezdinde kıymetli olduğuna inanın; mütevazı bir Budist keşişinin, nazik bir Müslüman dervişin O’nun gözünde acımasız bir Jansenist’ten ya da hırslı papadan daha makbul olduğuna inanın,” derken, laik ya da sekülarist/dünyevici olmaktan öte bir “deist olduğuna işaret ediyor.

Eğer, laiklik, kelime anlamı ve içerik olarak salt dünyevileşme ise, deizminde, yaratıcı olan, ama o yaratıcının yaratma işi bitip dünya ile bir bağının kalmaması ve insanların Allah’ı kendi hayatlarına karıştırmama formuna deizm dememiz gerekir.

Deizm eğer böyle bir şeyse- ondan başkası olamazdı- onunla at başı giden ve onun ruhunu taşıyan birçok paradigmadan bahsedebiliriz. Onlar; başta laiklik olmak üzere milliyetçilik(ulusalcılık, ötesi ırkçılık); kapitalizm ve liberalizm vb.
Son söz… Alev Alatlı, Balkan kökenli bir aileden geldiği için, alışıldık kalıpsal anlayışa göre “beyaz Türk” olarak değerlendirilebileceği halde, onlara atfedilen bu beyaz yaftası kalıbına girmeyen bir kişi olarak, bu ülkenin insanının asli değerlerini paylaşan ve yaşayan yönü ile iyi bir Müslüman olmayı hak etti.

O, bununla birlikte, çok kişinin gözünden kaçmış bulunan Batılı söylem ve o söylemin üzerinden oturtulmaya çalışılan sömürgeci mantığa da karşı çıkmış oldu.

Bu söylem ve mantığa ideoloji ve paradigma açısından örnek vermek gerekirse; laiklik, dolayısıyla deizm; üniversite kanalıyla normalleştirilmek istenen eşcinsel ilişki ağı; feminizm vb. Bu sömürgecilik din ve kültür bağlamında olup son raddede ekonomik sömürü ve sömürgeciliği de berberinde getirir. Bunu unutmamak, akıldan hiç mi hiç çıkarmamak gerekir!

O, bu ulvî yolda, İslam’ın vaz geçilemez değerleri için tefekkür edip düşünce üretti, çalıştı, didindi ve Müslüamların “ablası” olmayı layıkıyla hak etti. Onun düşünsel mirasını en iyi şekilde kullanmak, değerlendirmek ve onunla yol almak artık bize düşüyor.

Rabbim, o ablamıza rahmet eylesin.

Dipnotlar:
1)https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/osmanlinin-gorusu-hakim-olsaydi-gezegen-bu-hale-gelmezdi/1553390
2) Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi, Şubat 2007, YÖK yayını.(Akt. Alev Alatlı)
Bkz. https://www.yok.gov.tr/Documents/Yayinlar/Yayinlarimiz/Turkiyenin-yuksekogretim-stratejisi.pdf
3) https://www.alevalatli.com.tr/dinin-ici-nasil-bosaltilir/
4) Halit Kakınç; 6 Nisan, 2007, Hürriyet, Akt. Alev Alatlı
5)Eski Ahit, Leviticus 20:13; Yeni Ahit, Deuteronomy 23:17; Neml suresi, 54-55. Konu için bkjz. https://www.alevalatli.com.tr/dinin-ici-nasil-bosaltilir/
6) https://www.alevalatli.com.tr/ali-bardakoglundan-21-yuzyilin-vaazi/
7) https://www.alevalatli.com.tr/laiklik-dedigimizdeism-olmasin/

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR