Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Afganistan Trajedisi

Yazarımız Faysal mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


Bir Afgan’ı satın alamazsın ancak kiralayabilirsin.” Afgan özdeyişi.

Afganistan farklı etnik grupların yüzyıllardır zaman zaman savaştığı, zorunlu ateşkeslerle durulsa da kabile ve aşiret çekişmelerinin hiç bitmediği, huzura ve toplumsal barışa hasret bir ülke.

Son bir asırda 10 kez isim, 30 kez bayrak değiştirmiş. 20 ayrı etnik grup, 40 ayrı dil konuşulan ve yüzde 70’i kırsalda yaşayan bir ülke.

Afganistan, 1919’da Emanullah Han’ın tahta çıkmasıyla bağımsızlığını ilan etti. Emanullah Han, Türkiye’nin 1921 anayasasını örnek aldığı Afgan anayasasını 1923’te yürürlüğe soktu. 20 Mayıs 1928’de Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal ile görüştü. Ülkesine dönünce Türkiye benzeri kadınlara siyasal haklar vereceğini açıklayınca mollaların tepkisiyle karşılaştı. Avrupa’da ve Türkiye’de gördüklerini Afganistan’da hayata geçirmeye çalıştı. Afganistan’ı modern bir devlet haline getirmek için gayret sarf etti.

Kasım 1928’de asıl adı Habibullah olan fakat Beççe-i Saka (sucunun oğlu) lakabıyla anılan bir eşkıya, adamlarıyla birlikte ayaklanarak Kabil’i ele geçirdi, kendisini hükümdar İlan etti. Emanullah Han ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Emanullah Han’ın eski Harbiye nazırı Nadir Han İngilizlerle anlaşarak ülkeye geri döndü. Kabilelerin de desteğini arkasına alan Nadir Han Beççe-i Saka’yı saf dışı ederek kendisini kral ilan etti. Beççe-i Saka’yı da astırdı.

Monarşi (Kral Habibullah dönemi, 1919’da bir av seyahati sırasında çadırında öldürüldü), cumhuriyet (Emanullah Han dönemi), demokratik cumhuriyet (1978’de darbeyle Sovyet yanlısı Terakki ve 1979 Sovyet işgalini takiben Babrak Karmal’ın devlet başkanlığı dönemi), İslam devleti (ABD destekli mücahitlerin iktidarda kaldığı dönem), İslam cumhuriyeti (Taliban sonrası Karzai ve Gani dönemi) ve İslam Emirliği (Taliban yönetimi). Bunlar Afganistan’ın son 100 yıla sığdırdığı yönetim biçimleri.

Afganistan’da önemli kırılma, 1978’deki komünist darbeyle başladı, onun peşinden 1979’daki Sovyet işgali geldi. O tarihten beri Afganistan savaştadır.

Sovyet işgali döneminde Peşaver medreselerinde Taliban doğdu. 1971’de 900 olan Pakistan’daki medrese sayısı, 1988’de 8 binin üzerine çıkmıştır. Ayrıca kayıt dışı 25 bin medrese olduğu söylenmektedir.

Taliban’ın 1996-2001 arasındaki yönetiminde ülke El Kaide’nin üssü haline geldi.  11 Eylül’de İkiz Kuleler’e yönelik saldırıdan El Kaideyi sorumlu tutan ABD, Afganistan’a müdahale etti.

2001’de Afganistan’a “Taliban’ı yok etmek” ve “demokrasi ve özgürlük” vaadiyle giren ABD ve NATO güçleri, 2021’de ülkeyi Taliban’a teslim ederek terk etti. ABD tarihinin en uzun işgalinde bu vaatlerin hiçbiri gerçekleşmedi.

ABD Afganistan’da modern bir toplum kurmak, kurumsal yapıları güçlendirmek, sosyal devleti yaygınlaştırmak yolunda somut bir adım atmadı. Tam tersine, savaş ağalarına ve kukla figürlere dayalı bir yönetim oluşturdu. Halka yakın kişiler yerine Amerikancı kişilikleri seçtirdi. Daha önceki Cumhurbaşkanı Hamit Karzai CIA ile yakın ilişkileri bulunan biriydi. Şimdiki BAE’ne kaçan Cumhurbaşkanı Eşref Gani de Columbia’dan doktoralı, Kaliforniya Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış, yıllarca Dünya Bankasında çalışmış, halktan kopuk birisi. Tüm bunlar Taliban’ın işini kolaylaştırdı.

Taliban’ın hızlı ilerleyişinin en önemli nedeni, bazı savaş ağalarının ve Amerika’nın eğittiği ordudaki kimi askerlerin saf değiştirmesidir. Kâğıt üzerinde 300 bin olan Afgan ordusu maaşlı bir güruhtu. Asker olarak maaş alan fakat askerlikle alakası olmayan bir kitle.

Savaş ağaları, yardım paralarıyla kendilerine saraylar inşa ettiler. Taliban mensuplarının General (gerçek mesleği hamalbaşı) Dostum’un sarayındaki görüntüleri tüm dünya ibretle izledi.

Olive Roy, ordunun çöküşünü yolsuzluğa bağlıyor. “Afgan ordusu neden çökmüştü?” sorusuna, “Neredeyse var olmadığı için” şeklinde cevap veriyor. 2004’teki bir gözlemini şöyle anlatıyor: 800 askeri olması gereken bir Afgan ordu taburunda, 20 asker vardı! Askerlerin maaşları gönderiliyordu ve maaşlar bakanlıktaki memurlar ve subaylar tarafından kırışılıyordu (Medyascop – Ruşen Çakır).

ABD’nin çekilme kararı birdenbire gelişen bir olay değil. Karar, Obama döneminde alındı, Taliban’la devir teslim anlaşmasını Trump Doha’da yaptı, Biden da uygulamaya koydu. On yılda aşama aşama uygulanan bir karar.

Gelinen son aşamayı ABD açısından bir yenilgi olarak yorumlamak resmi tam görmemek demektir. Bu Çin’i merkeze alan bir strateji, bir paradigma değişikliği. Taliban üzerinden Uygur sorununu kaşıma ihtimali çok yüksek. ABD’nin küresel sistemde tek stratejik sorunu Çin’dir. Çin’in yükselişini durdurmayı hedefliyor. Hindistan’ı Çin’den uzaklaştırıp yanına çekebildi, bu stratejik kazanım Afganistan’dan çok daha önemlidir. Kaldı ki, Amerika çok küçük bir askeri varlıkla bulunduğu ülkede denklemi değiştirme gücüne sahip. Afganistan’da son 1,5 yıldaki Amerikan asker sayısı 2500 civarında idi ve Taliban’ın 75 bin askerine yetiyordu.

Ayrıca artık demokrasi, insan hakları ve özgürlük Batı için ihraç ürünü olmaktan çıktı.

ABD, Çin-Rusya ve Asya havzasına pimi çekilmiş bir bomba bırakıp gitti.

“Taliban”, Arapça “Talip” (öğrenci) sözcüğünün çoğuludur. Sovyet işgaline karşı savaşan, Molla Ömer Ahund liderliğinde1994 yılında kuruldu.

1995’te, ülkede 12 kentte denetimi sağlayıp Kabil’i üç ayrı koldan bombaladı. Sovyet işgaline karşı verdiği direnişle sembol haline gelen Ahmet Şah Mesut güçleri tarafından ağır yenilgiye uğratıldı.

Pakistan ve bazı Körfez ülkelerinin para ve silah desteğiyle 1996 yılında tekrar Kabil’e saldırınca kanlı sokak çatışmalarına girmek istemeyen Ahmet Şah Mesut, kendisine bağlı tüm güçleri 26 Eylül 1996’da Kabil’den çekti. Taliban, 27 Eylül 1996’da Kabil’e girdi. İlk olarak BM binasına sığınan Devlet Başkanı Muhammed Necibullah Ahmetzay ile kardeşi Şahpur’u zorla çıkararak işkence edilmiş halde elektrik direğine asarak öldürdü. Afgan İslam Emirliğini ilan etti. Ülkenin bayrağını değiştirdi. Molla Ömer’i de Emiru’l- Mü’minin (Müminlerin Emiri) ilan etti.

Molla Ömer adına cuma günleri hutbe okundu. Pakistan, Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri Taliban’ı resmen tanıdı.

Başlangıçta yumuşak bir görünüm sergileyen Taliban, zamanla çok katı kurallar yürürlüğe koydu. İlkel örfünü Şeriat adı altında uyguladı. Yaşamın tüm alanlarından kadını soyutladı; kadınların çalışmasını, kız çocukların okula gitmesini yasakladı. Kadınlara “Burka”, erkeklere “takke ve sakal” zorunluluğu getirildi. Sakalını kesenlere hapis cezası verildi, yüzü görünen kadınlar kırbaçlandı. TV yayınları durduruldu. Bilgisayarlar TV kabul edilip kırıldı. Her türlü görsel yayın ve müzik yasaklandı.

Bu uygulamaları bilen Afgan halkı, Taliban’ın yeniden ülkeye hâkim olması üzerine ülkeyi terk etmek için her türlü yolu deniyor.

Taliban değişir mi?

Taliban’ın açık ya da gizli sempatizanları, kimi İslami çevreler, hatta kimi Müslüman aydınlar, entelektüeller, yazarlar; okuma yazma oranı yüzde 10 düzeyinde olan Taliban’ın evrim geçirdiğini, daha ılımlı hale geldiğini ve geçmiş aşırılıklarından (vahşi uygulamaları aşırılık olarak yorumluyorlar) ders aldıklarını iddia ediyorlar. Taliban sözcüsünün söylediklerini bu değişimin ifadesi olarak görüyorlar.

Oysa Taliban, dünya kamuoyunda kendisine meşruiyet aradığı için sabıkalı ‘imajını’ değiştirme ihtiyacı duyuyor. Dolayısıyla 1996-2001 yıllarındaki zulüm rejimini yinelemeyeceğini iddia ediyor.

Bir süre başta Kabil olmak üzere bazı büyük kentlerdeki uygulamalarıyla, örneğin kızların okula gitmesine izin vererek, dünyaya bir “ehlileşme, değişme” vitrini sunacakları düşünülebilir. Ancak bunun dışındaki bölgelerde bambaşka bir pratik olacağını kestirebiliyoruz.

Nitekim Serpol kentinde yayınladıkları bildiride; ezan vakitleri dükkanlar kapatılıp namaza gidilecek, kadınların yanlarında mahremi olmadan evden çıkmaları yasak, erkekler için sakal bırakmak zorunlu, evde ve arabada müzik dinlemek yasak ilan edildi.

Şimdiden burka giymediği için infaz edilen kadın görüntüleri medyaya düştü. 

Taliban’ın Afganistan Ulusal Müzik Enstitüsü’nü basarak tüm enstrümanları kırdığı, Enstitü Müdürü Ahmet Sarmast tarafından açıklandı.

Taliban, Afganistan’ın tek kadın belediye Başkanı olan (ki, şu anda Almanya’ya ulaşabildi) 29 yaşındaki Zarifa Ghafari’yi öldüremeyince 15 Kasım 2020’de babasını öldürüyor. Bu da gösteriyor ki, Taliban için dini veya beşerî hiçbir hukuk normu geçerli değil. Orta Çağ’da Calvin düşüncesi “Hristiyanlık” üzerinden dünyayı cehenneme çevirmişti, şimdi ise Taliban İslam adına Afganistan’ı cehenneme çeviriyor.

IŞİD, Boko Haram, El Kaide, Taliban v.s. gibi yapılar, bulundukları ülkeleri ölüm tarlalarına çeviriyorlar. Oysa İslam, yaşamayı kutsal kabul ediyor. Cinayet en büyük suç, günah ve bütün insanlığın ölümüne eşdeğer.

Halk, Taliban’ın 1996’da yaptıklarından dolayı canlarından vazgeçerek uçaklara asılıyor, bebeklerini tel örgülerin üzerinden yabancı askerlere atıyorlar. Tüm bunlar karşısında Müslüman akılların, Taliban’a arka çıkmak yerine, bunları bir düşünmesi, analiz etmesi beklenir.

Dünyanın en önemli terör örgütlerinden El Kaide’nin Suriye kolu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Somali’deki Eş Şabab, Taliban’ın zaferini kutladılar. Türkiye’de ise Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de kutlayanların safında yer aldı.

Taliban ile ‘terör örgütü sayıyoruz hala ancak mevcut şartlarda görüşmemiz gerekiyor’ gerekçesiyle görüşmelere çoktan başlayan birçok ülke için sınırlı değişim imajı yeterli. İran, Türkiye, Çin ve Rusya kendi çıkarları doğrultusunda tanımaya hazır görünüyor.

Taliban’ın günümüzde modern bir devleti yönetmesinin imkânı yok; ya Amerikan sistemine hizmet ederek hayatiyetini devam ettirecek ya da yakın bir gelecekte yeni bir rejim değişikliği gerçekleşecek.

Afganistan’ı bugün için kimin yöneteceği cevap bulsa da esas cevap geleceğe bırakılmıştır. Afgan tarihine baktığımızda bugünün de geçici bir ara sonuç olduğunu görürüz.

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR