Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


Aferin sana

Tck 216´da geçen ifade ile ?halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu? işleyerek gelen turist kafilesine saldırıyor


Yaz ayları ile beraber artan sıcaklar coğrafyamızın büyük bir bölümünü etkisi altına almış gözüküyor. (Biraz da ironiyle söylüyorum) öyle ki artık tahammül sınırlarımız dibe vurmuş vaziyette; en ufak bir dokunuş bile insanlar arasında kavga ve şiddeti beraberinde getiriyor. Ülkenin dört bir yanındaki bu vaziyet, aslında bu toprakların insanlarını biraz daha kadim ahlaki mirastan ve geçmişten uzaklaştırıyor. Halbuki hoşgörünün, adaletin ve sevginin yegâne adresi olan Anadolu coğrafyası bu özelliği ile tarihte önemli bir kavşak noktasıydı. Zamanla tükettiğimiz bu erdemler sebebiyle toplum olumsuz bir dönüşüme sahne oldu. Peki bu duruma nasıl geldik? Birçok sebep sayılabilir; Kültürel etkileşim, teknolojinin sağladığı fırsatlar, hızlı akan metropol yaşantısı? Kendi adımıza sebeplerin arkasında sığınmamız bizi tarihin yüklemiş olduğu sorumluluktan azade kılmıyor. Ecdadımızın bıraktığı mirası gelecek nesillere aktaracak yegâne merci olacak gençler ve yetişkin fertler artık kendi kabuğuna çekilmiş halde. Kitle hareketleri ve toplumsal galeyanlarla iyi olan her şey kaybedilir hale geldi. Bu da yarardan çok zarar getirmekte.

 

Anadolu dört bir tarafı eşsiz güzelliklere sahip nadide bir zenginliğin adası durumundayken burayı cehenneme çevirecek kimselerin varlığıyla tarihsel işlevini yitirmeye başlıyor. Bu sadece bireylerin hal ve hareketleri ile değil çeşitli çıkar çevrelerinin giriştiği vesayet savaşları ile oluşan atmosferden kaynaklanmaktadır. İnsanımız her geçen gün biraz daha ayrışıyor ve kitlesel bir şekilde kutuplaşıyor.  Zamanla bu kutuplaşma öyle bir noktaya geliyor ki kavgalar

cinayetleri peşi sıra takip ediyor.

Bunun en son örneğine de eşsiz güzelliklerle dolu Trabzon´un Uzungöl ilçesinde rastlıyoruz. Birkaç gündür sosyal medya ve haber sitelerinde geniş bir yer bulan olay özetle şu şekilde cereyan ediyor; Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi yani Kürdistan  bölgesi vatandaşı çantasında getirdiği yeşil, sarı, kırmızı (kesk, zor, sor) renklerinden oluşan Kürdistan bayrağını (atkısı) ile fotoğraf çekmek istiyor. Olaya şahit olan bir vatandaş durumu fark edip atkıyı turistin elinden alarak bağırarak etrafında bir grup insanı topluyor. Toplanan halka belli mesajlar vererek nefret ve öfke tohumları ekiyor. Tck 216´da geçen ifade ile ?halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu? işleyerek gelen turist kafilesine saldırıyor. Halk o kadar öfkeli bir vaziyete geliyor ki araya giren güvenlik güçleri bile durumu kontrol etmekte zorlanıyorAferin Sana ülkenin dört bir tarafı emperyal güçler tarafından sarılmış, kendi para birimi ile senin boğazına kadar borcun içine sürüklemiş, evine beyaz eşya almak için çalışan asgari ücretlinin buhar olan maaşı, iki silah için Bizans oyunları ile seni yıldırmaya çalışan ülkeler Anadolu´nun her tarafından toplum mühendisliğine soyunmuşken ülkenin derdi Kürdistan mı olmuş?

Aferin Sana yerin dibine batsın senin zihniyetini Bre Gafil!!! Amerikan, İngiliz,  Rus, Fransız?bayrağı açan, boğazdan geçerken namlusunu doğrultan savaş gemilerinin varlığı, yanı başımızda  binlerce kilometreden gelip yer altında bulunan zengin doğal kaynakları sömürmek isteyen ülkeler, darbe girişimlerinin ana kontrol merkezi olan üslerin varlığı ve bu durumu da inkar etmeyen ülkelerin bayrakları yurdumuzun dört bir tarafında dalgalanırken seni rahatsız etmedi de Kürdistan bölgesinde yaşayan ülkeye turist olarak gelen vatandaş mı rahatsız etti ??? Aferin Sana, devam et bu ülke senin ve senin gibilerin aymazlığı yüzünden kadim geçmişini arar oldu. Farklılıkları zenginlik olarak gören bunu büyük olma payesinin bir nişanesi olarak addeden medeniyetin son yüz yılda geçirmiş olduğu bu evrim bizi tarihte sadece bir nesne olmaktan öteye götüremiyor. Biz Kürdistan´da yaşayanın da, Orta Asya´da yaşayanın da, Doğu Türkistan´da yaşayanın da, Suriye´de yaşayanın da hamisi ve koruyucusu olduk. Bu durum geçmişte de böyleydi gelecekte de böyle olacak. Çünkü biz barışın ve insanlığın son kalesi olan bir tarihi tecrübenin mirasçısıyız

Fikirlerin ve düşüncelerin özgür olamadığı serbest bir alanda tartışılıp  dolaşımının önü kesildiğinde insanlar farklı mecralarda kendilerini bulmaya çalışır ya da ifade etmek için çaba sarf eder. Bunun bir örneği de Üç gazetecinin (Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz ve Akif Beki)  röportaj yaptığı Ahmet Davutoğlu´ndan gördük. Televizyon ve diğer yayın platformlarında üzerine atılan iftiralar ve ithamlar cevap verebilme ortamına sahip olamayan Davutoğlu, Sputnik üzerinden kitlelere seslenerek gündeme dair tespitlerde bulundu. Kendi siyasi kariyerinde yaşadığı artılar ve eksileri anlatırken siyasette kendisine giydirilmek istenen rolü dayatma ile başaramadıklarını ve başaramayacaklarını net bir şekilde ifade etti. Nesneleştirilmek istenen bir aktörün sesini duyurabileceği tek merci ve yayın platformunun bir internet yayını olabilmesi ülkede medyanın belli siyasi çevreler tarafından tekelleştiğinin açık bir göstergesi olmuştur. İşin daha vahimi ise röportajı gerçekleştiren kişilerin programdan sonra belli siyasi baskı ve tehditlerle yayınlarının bitirilmiş olması.

Aferin Sana programı sonlandıran ve baskı ile sonlandırılmaya aracı olan her kimse büyük bir gafletin içine düşmüş. Düşünen, konuşan, yazan insanları elde tutmak kolay değildir ama kaybetmekte bir o kadar kolaydır.  Yakın zamanda birçok farklı ses belli başlı nedenlerden dolayı  yayınları kesilerek susturulmaya çalışıldı. Sonuçta bu kimseler (Banu Güven, Nevşin Mengü...) farklı yerlerde (Deutsche Welle Türkçe) kendilerini ifade etmeye başladı. Görünen o ki birileri tarafından atılan her yanlış adım ülkede kimi çevreleri emperyalist zihniyete mensup kuruluşların kucağına sürüklüyor. Kendi evlatlarımıza yaşam alanı tanımadığımız her hamle insanımıza faklı limanlarda yelken açmaya zorluyor. Gemi denize açıldıktan sonrada haindi, teröristi? şuydu buydu demeye kalkıyoruz.

Fikirlerin ve düşüncelerin serbestçe ifade edilemediği bir ülke, zenginliklerin ve fırsatların ülkesi olamaz. Refah ve hoşgörünün bir arada yer alabildiği memleketler çekim merkezi olabilir. Bir dönemin Endülüs´ü, Bağdat´ı, İstanbul´u bu özelliği sayesinde cazibe merkezi haline gelmişti. Biz ise tarihsel tecrübeyi içselleştirememe hastalığıyla Rönesans ve reform hareketlerinden beri gerilemeye ve nal toplamaya mahkûm edildik. Yakın zamanda yaşanan bu iki tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük cehaletin başlıca kanıtı olarak gösterilebilir. Bu cehaletin kitlesel bir galeyan sırasında ülkeyi uçuruma götüreceği su götürmez bir gerçek. Feraset sahiplerinin dost ve düşman tanımlamasını doğru yapması, algı ile oluşturulan ve insan kaybetmemize sebep olan her hareketten kaçınmamız gerektiğini siyasi mercilere bildirilmesi elzem ve zaruridir

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR