Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Davut GÜLER


Ademin Oğlu Abu...

Mehmet Aktaş´ın Kaleminden..




Kafasından düşürmediği fötr şapka ile koyu renk geniş camlı gözlüğü en önemli alameti farikası. Bu değişmez. Değişen sadece şapka ile gözlüğün rengidir. Geniş yakalı gömleğin altında İspanyol paça dar bir pantolon ve omuzlara dökülen uzun saçlarla ahenkli alt çeneye kadar uzanmış kaytan bıyıklar.

Bu adamla gençlik yıllarımda karşılaşsam gırtlağını sıkıp öldürmek isterdim herhalde. Şimdi ise ayağımı koltuğun önündeki sehpaya uzatmış elimdeki cep telefonundan adamın seksenli yıllarda söylediği şarkılarını dinliyorum:

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı´nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında. Raptiye rap rap, zaptiye zap zap. Bir de o yılların en popüler parçası işçisin sen işçi kal. Nam-ı diğer Tamirci Çırağı.

Bir romanda okumuştum, nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız yine böyle bir durumda tamirci çırağına. Gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum. Ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları. İşçisin sen işçi kal haydi giy dedi tulumları.

Kimler geldi kimler geçti bu topraklardan; Erkin Koray, Fikret Kızılok, Ersen, Dadaşlar, Moğollar, Barış, Cem, Dervişan... Hepsi bizim kültürümüzün, bizim medeniyetimizin insanı. İsmiyle müsemma Anadolu Rock Müziği´nin efsane isimleri.

Bizim dışımızda herkes sahiplenmiş bunları. Fakat onlar her şeye rağmen özlerindeki mayayı muhafaza etmesini bilmişler. Ak sakallı pîrlere, başı sarıklı hocalara olan saygılarını hiç yitirmemişler.

Daha Harem´e ayak basar basmaz adam takıldı aklımın kuyruğuna bir türlü bırakmıyor. İlk başlarda umursamadım, fakat mümkün değil adam kararlı; bırakacak gibi görünmüyor.

Baktım kurtuluşu yok çaresiz ´Tamam´ dedim. Bu sefer de bizim müzmin derviş Hasan Nail Canat çıktı karşıma. O her zamanki yürek burkan tebessümüyle ?Mehmetciğim bize yok mu?? der gibi gözlerimin içine bakıyor.

Olur Hasan Ağabey!.. Niye olmasın... Bizim yörede ?Abdestsiz yörüğe namaz heç? diye bir laf vardır; öğle sıcağının tenhalığında bir yerine iki tavaf yaparız olur biter. Hem seni gönüllemiş oluruz hem de ?Allah yâr? ile ahir ömründe inancını haykıran Cem Karaca´yı.

Bugün Harem´de gözle görülür bir kalabalık var. Her Kadir Gecesi´nde olduğu gibi Mescid-i Haram yine dolup taşacak anlaşılan. Şansı olanlar namaz kılıp tavaf edecek. İlk defa gelen acemilerin vay haline; iki rekat namaz kılabilmek için oradan oraya sürüklenip duracak garipler.

Bizim yerimiz sabit. Farklı milletlere mensup otuz kırk kişilik arkadaş grubumuzla ikinci katın ön kısmında kabeyi tam karşıdan gören direkler arasında iki saflık yer tutmuşuz; on gün süreyle artık kimse bizi yerimizden kımıldatamaz.

Hemen arkamızdaki geniş saha tavaf alanı olarak ayrıldığı için görevli askerler burada üçüncü bir safın oluşmasına asla müsaade etmiyorlar. Fırsatını bulup arkamızda namaza duranların kollarından tuttukları gibi fırlatıp atıyorlar.

Teravih için imamın ?Allahüekber? demesiyle arkamızdaki kavga da başlamış oldu. Bu alışılmış bir durum, anormallik yok. Hacılar ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin sonuçta askerlerin dediği olur. Mücadeleyi kaybeden hacılar seccadesini koltuğunun altına aldığı gibi kendine yeni bir yer aramaya başlar.

İlk iki rekatı kılıp selam verdiğimizde arkadan gelen gürültü de nispeten azalmıştı. Askerin "Yallah!.. Harrik!.." sesinden başka ses duyulmuyordu. Başımı çevirip baktığımda gözlerime inanamadım; askerin kolundan tutup uzaklaştırmaya çalıştığı adam Abu´ydu.

Yıllarca Mekke özlemiyle yanıp tutuşan Hindistanlı Ademin Oğlu Abu. Yağmur çamur demeden çarşı, pazar ve cami önlerinde hacı yağı satıp para biriktiren adam.

Eksik kalan hac parasını tamamlayabilmek için odun fiyatına marangoza sattığı evinin önündeki kocaman meyve ağacının devrilişi geldi gözlerimin önüne. Zor zamanlarında karısı Aysu´nun dertleşip konuştuğu, kocasından sonra en çok değer verdiği sarıkız ile buzağının kamyonet kasasına yüklenişi saplandı yüreğime; içim burkuldu bir kez daha.

Pasaport alabilmek için çekilen zahmetler, ürkek bakışlarla Akhbar Turizm ofisinde umut dolu bekleyişler ve akşam sırtüstü yataklarına yattıklarında kulaklarında çınlayan "Lebbeyk" sesleri...

Seçmen listelerinin dışında adı geçmeyen sıradan bir vatandaştır o. Kalburüstü tanıdığı kimse yoktur. Tanıdığı en ünlü şahsiyet kendi köyünün ilkokul öğretmenidir. Hinduların bile güvenini kazanmış sadakat timsali bir adam. İnsanı utandıran mütevazi duruşuyla halk arasında gizlenmiş abide şahsiyetlerden. Cem Karaca´nın deyimiyle ne o bunun farkındadır ne de etrafındakiler.

Kutsal Belde´ye gelebilmek için bütün zorluklar aşılmıştı, fakat Suudi asker bu mübarek gecede Abu´nun Allah´ın Evi´nde iki rekat namaz kılmasına müsaade etmiyordu. Bu trajik manzaraya daha fazla dayanamadım "Bırak!.." dedim askere. "Bırak o adamı, gelsin benim yerimde kılsın."

Asker hiç itiraz etmedi. Abu´yu kollarından tutup benim kırmızı seccadenin üstüne oturttuk. Umresini yeni tamamladığı anlaşılan yaşlı adamın ayakta duracak mecali yok, namazını oturarak kılacak. Ön saftaki Cezayirli arkadaşların omuzlarından iki yana doğru hafifçe aralayınca bizimkiler toparlandılar; bana da namaz kılacak yer açılmış oldu.

Yirmi rekatın sonunda geriye dönüp baktığımda ihtiyar adam gülüyordu. Sekarat anında cennetteki makamını gören mü´minin sevinci vardı gözlerinde. Ayağa kalkıp muhabbetle birbirimize sarıldık. Kısa bir müddet sonra bize veda edip yanımızdan ayrıldı.

Boşalan zemzem şişemi Safa ile Merve arasındaki çeşmelerden doldurup geri dönerken ikinci kez gördüm Abu´yu. Bir elinde eşyalarını tıkıştırdığı naylon poşet diğer elinde zemzem şişesi sallanarak gidiyordu. Telefonumu çıkarıp farkettirmeden tek kare resmini çektim. Mekke ve Medine´de on günlük ziyaretim boyunca çektiğim tek resim bu oldu.

Senden kalan hatıra bu. İle´l lika´ fi´l cenneh Abu!..
/resimler/2019-6/19/1109444586022.jpg

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR