Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


YOLUMUZ VE YÜRÜYÜŞÜMÜZ         

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


 

 

     Yürümek, bir halden bir başka hale geçmek için çaba göstermek, direnmek, didinmek, adım atmak, gayret, mücadele etmek, bedel ödemek, aksiyon, efor harcamak demektir...

     Yolda yürürken, işi sulandırmadan, ıskalamadan, ertelemeden, savsaklamadan, azimli, kararlı, ümitvar bir şekilde yola revan olmayı icap ettirir... 

     Bu dünya da insan, sürekli bir yürüyüş halindedir. Bu yürüyüş, "cennet'ten, dünyaya, dünyadan ise ahirete" uzanan bir yürüyüştür. Yani sürekli bir yürüyüş hali! 

    Yollar ikiye ayrılır; 

     a. Hak yol/(İslam) fi sebilillah, Allah'ın (cc), Peygamberlerin, alimlerin, salihlerin, abidlerin, ariflerin, cennetliklerin yolu...! 

     b. Batıl yol/(şirk, küfür) fi sebilit'tağut, şeytan'ın, tağut'un, kafirlerin, zalimlerin, mücrimlerin, münafıkların, sapıkların, cehennemliklerin yolu... 

      “Gerçekten bu, Ben'im dosdoğru yolumdur.  "Ona uyun". Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi, O'nun yolundan uzaklaştırır. O, size bunları öğütledi, umulur ki" takvalı " olursunuz.” Enam-153

       Bizim bu yolumuz; sevgi, şefkat, merhamet, hak, hukuk, adalet, tevbe, akıl, ilim, feraset, basiret, ahlak, edep, adab, kardeşlik, dayanışma vs...   

       Bu yürüyüşe; akıllı, ahlaklı, azim, sabır, kararlılık, metanet, istikrar, istikamet, inanç, itidal gibi yüce değerlere haiz insanlar katılabilir ve de sürdürebilir...      

     Bu yolda sürekli yürüyen, sahada olan, efor sarfeden, gayret gösteren, mücadele, mücahede eden kimse sürekli bir desteğe, gıdaya, morale, motivasyona, enerjiye ihtiyaç hissedecek, desteğe ihtiyaç  duyacaktır. 

     Bu dünya dağıyla, deresiyle, tepesiyle, çukuruyla, düz ovasıyla çok farklı bir dünya... Bu yürüyüş'de, inişiyle, çıkışıyla, zorlukları, handikapları, riskleri, her türlü zorluklarıyla sabır, metanet, gayret, azim, bedel gerektiren bir yürüyüştür...

      Bu yolda yürümek imani bir sorumluluk, gereklilik, mükellefiyettir... Bu yolda "yürürken" yoldan dönme, es geçme, vazgeçme, kaçma, erteleme, işi öteleme, umursamama, ıskalama, sulandırma, lakaytlık, ciddiyetsizlik, sorumsuzluk hakkını Allah (cc) bize vermiyor... Bu yolda sabit, samimi, sadık, salih olmak imanımızın bir gereğidir... 

     Her şeyden önce, bu yürüyüşün sürekli, kalıcı, ileriye dönük ve istenilen vasıf ve standartlarda, istenilen hedefe varılabilmesi için, yürüyüş ehlinin, bir takım özellikleri, nitelikleri, vasıfları bünyesin'de barındırması gerekir... 

      Şayet, bir "yolcu", yolda yürürken, gerekli olan bilgi, bilinç, basiret, feraset, iman, ihlas, takva, azık, donanım vel hâsılı yola ait her ne lazımsa, maddi, manevi hazırlığını  yapmamışsa! Yolcu yolunu sürdüremeyecek, yarı yolda kalacaktır... 

      Yol "uzun" azık yetersiz olursa, o zaman "yolcu" çıkmış olduğu, uzun yolculukta, gerekli iman, salih amel, sabır, sebat, metanet, özveri, çaba, gayret gibi özellik, nitelik, vasıf, sıfat ve de teçhizata sahip değilse, gitmek istediği menzile bir türlü ulaşamayacak ve çıkmış olduğu bu yolda dökülecektir... 

     Yaşamış olduğumuz bu dünya'da her insan bir hayat sürmekte ve de yolculuk yapmaktadır.. Kimi insanlar hak yolu tercih edip bu yolda yürürken, kimi insanlar ise batıl yolda yürümeyi tercih etmişlerdir... 

     Bura da şu iki hususun altını çizmek gerek; 

     a. Yol

     b. Yolcu   

      Bu noktada, Rabbimiz (cc) biz "kullarını", doğru yola  iletmek, İnsanları her türlü yanlışlıklar, sapkınlıklar, hatalar, günahlardan arınıp, sadece kendisinin çizmiş olduğu, sıratı müstakime, fi sebilillah yoluna dönmemizi ve bizden bu kutlu yolda yürümemizi istemektedir... 

    “... Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. Allah içlerinden kimisine hidayet bahşetti, kimisine ise sapıklık hak oldu.” Nahl-36

      Ama insanların çoğu,  Rabbimizin (cc) bizler için çizmiş olduğu, doğru yoldan sapmış ve kendi nefsani, beşeri, arzu ve istekleri'nin tatmini noktasında ki, yanlış!, şer, batıl, hurafe, şirk ve küfür yollarına tevessül etmişler ve o yolda yürümeye çalışmışlardır... 

      İşte bu nokta da, Peygamberler (asm) ve onun varisleri olan alimler, davetçiler, ilim ehli, kanaat önderleri, fikir sahibi, kalem erbabı insanlar, insanları yürümüş oldukları zulüm, şirk ve batıl yoldan, aydınlık ve huzur, fıtrat yolu olan İslam, iman, tevhid yoluna, Rabbani yola davet etmişlerdir... 

     Bu yol, tabi ki, gül ve  çiçeklerle  serpilmiş, döşenmiş, donatılmış kolay, basit herkesin yürüyebileceği bir yol değildir... Bu yol zorluklar, sıkıntılar, dikenler, bazen de karanlıklar, bilinmezlikler, dehlizler girdabıyla dolu, çoklu koridorları ve tünelleri ile ağır bir yoldur... 

    Bu yol (İslam) sorumluluğu ağır, yürümesi zahmetli, bedeli çok, kat etmesi gereken mesafe zor, üzeri şeytan ve dostları tarafından kurulan tuzak, servet, şehvet, diken, badal, tümsek gibi şeylerle çepeçevre kuşatılmış, düşmanları çetin olan bir yoldur...! 

      Yolda yürürken, insana yol azığı gereklidir. Yolunu kolayca bulması, yolunu kaybetmemesi için, yolda işaretlerin olması gerekir... 

      Şayet, yolunuzu aydınlatacak, önünüzde bir ışık, kılavuz, iz ve işaret taşlarınız yoksa, bir de yolda yürürken, her açıdan yeterli gerek fiziksel, gerekse, ruhsal, maddi, manevi donanıma sahip değilseniz! Bu yolu sürdürmeniz mümkün olmayacaktır...

     Yani bu yolda yürümek için, her türlü, haz, hız, rahat, konfor, zevk, keyfilik gibi kişisel, arzu, istek, talep ve de ihtiraslardan, küçük hesaplardan, basit, bayağı duygu ve düşüncelerden arınmak gerekir... 

     Öncelikle, bu yolda yürümek için, yolun hakikatini, özelliklerini, niteliklerini, felsefesini, yapısını, mantalitesini, mana ve de mahiyetini iyi kavramak gerekir. 

     Bu yolda, yürümek, öyle basit, sıradan bir olay değildir. Bu nokta her zaman karşımıza engeller, bariyerler, sorun ve sıkıntılar çıkacaktır, bunun böyle olması anormal değil,  normal bir durumdur..! 

     Bazen bu engel ailemiz, çevremiz, akrabalarımız, bazen menfaatimiz ve makamımız, bazen de eşimiz, işimiz, aşımız, aşkımız, vazgeçemediklerimiz, olmazsa olmaz dediklerimiz, sevdiğimiz şeyler olabilecektir... 

      Bu, kutlu yolda yürürken, bazen mal, mülk, aile, çocuk, eş, iş, mekân, insanlar gibi en yakınlarımızdan, hatta doğup büyüdüğümüz memleketimizden de ayrılmak zorunda kalabiliriz... 

        Hak yolun, "yolcusu" olmak, dünyevi bir getirisi olmayan, bilakis her türlü dünyevi, nefsani, menfi çıkar, haz, konfor gibi insanın hoşuna giden şeyleri elinden alıp götüren  bir durumdur...! Yani bizim yolumuzda yürümek isteyen insan, şunu bilmelidir ki, bu yolda yürümesine karşılık olarak kendisine dünyevi bir nimet, mal, makam, mansıp, ödül, şeref, rütbe verilmemektedir, hatta varsa bunlar da bu yolda yürürken elinden gidebilir... 

 Bu kutlu yol'da yürüyen kimsenin böyle bir beklentide bulunmaması, beklentiye girmemesi gerekir.. Bu yolda "bulunmak" bile, en büyük bir şan, şeref, onur ve rütbedir... 

     Bundan dolayı, bu yürüyüşü yapan kardeşin "iman, tevhid, adalet, ahiret, takva, salih amel" gibi azıklarla bezenmesi ve de kesinlikle, yolun doğruluk ve eminliğinden en ufak bir şüpheye düşmeden, yakini bir imanla, emin adımlarla, sabır, sebat, azim, metanet, kararlılık ile yürüyüşüne, tüm engelleri bir bir aşarak, "menziline" ulaşması gereklidir...

    Burada iki noktaya dikkat etmek gerekir..!

    1. Beyaz'a doğru mu/(tevhit, hak)...? 

    2. Siyah'a doğru mu/(karanlık, zulüm, şirk, küfür, batıl). Adım atıyor, ya da yürüyüş yapıyor...? 

      Bu mübarek, önemli "kutsal" yürüyüşü, gerçekleştirebilmek için öncelikle, yürüyüş "ruhu ve ahlakı" bizde olmalıdır... "Ruhunu" kaybeden insan, bırakın koşmayı, yürümeyi, ayağa bile kalkamaz, ayakta bile duramaz olur... 

       Ondan dolayı, şehit "Seyyit Kutup", Fizilal'il Kur'an tefsirinde şöyle diyor; "iman kalbe giren bir ruh'tur, kişiyi harekete geçirir", ve anında etkisini gösterir. Yani iman, bir kinetik enerji meydana getirir, durağan olan her şeyi anında harekete geçirir, girdiği ölü kalbi diriltir ve ileri doğru ittirir... 

     Aynen Ebu zer Ğıfâri'de (ra) olduğu gibi, iman etmeden önce korkak, çekingen bir haldeyken, iman ettikten sonra, imanın verdiği şecaat ve cesaretle, Mekke'nin ortasında, Kabe'nin karşısında, ben iman ettim deyip, küfre, şirke ve de zalimlere karşı kelime-i şehadeti haykırıyordu...! 

     Allah Resulünün (as) uyarısı ve ikazına  rağmen bu eylemi yapıyordu! İman kalpte gizlenen, hayata yönelik hiçbir etkisi, yetkisi, fonksiyonu, geçerliliği, rengi olmayan, pasif, edilgen, sönük, cılız bir duygu ve durum asla değildir.

      O aktif, enerjik, etken, aksiyoner, fonksiyonel, faal, dinamik bir duygu ve  durumdur... 

      Bu yürüyüşe/(yol)  çıkan bir kişi şunlara dikkat etmelidir. 

    a. Hazır mıyım?

    b. İnanıyorum mu?

    c. Maddi, manevi eğitimimi yaptım mı?..!

    d. En önemlisi de niyetim halis mi? 

     Bu yürüyüşün, öncesinde çok ciddi bir eğitim, hazırlık gereklidir. "İrade eğitimi, nefislerin eğitilmesi gerekir". Her türlü, zorluğu, sıkıntıyı, meşakkati, bela ve imtihanı kaldırabilmesi, göğüsleyebilmesi ve de bunların altında ezilmemesi için yol ehlinin, mutlaka yola çıkmadan önce, gerekli olan, gerek bedeni, fiziki bedelleri ödemesi, gerekli eğitimlerden, hazırlıklardan geçmesi gerekir... 

     Çünkü yolun düşmanı çetin, yol uzun olunca bu iş biraz daha önem arz eder. Rahatına düşkün, keyfinden taviz vermeyen, bencil, egoist, dünyacı, dünyevi kaygı, korkularını ve de endişelerini üst seviyede, her şeyden önce ve üstün  tutan bir insanın, böyle bir riske girmesi, böylesi büyük bir bedeli ödemesi, çok zor bir durumdur, hatta mümkün değildir...

     Çünkü bu yol riskli, bedeli ağır, zikzaklarla, tuzaklarla  çevrili, çetin ve o son derecede zor bir yoldur.! Bu yolda yürüyen, gerçek dava erleri her zaman olmuştur. Ancak, çoğu zaman yol'da yürümenin bedelini, mallarıyla, canlarıyla, kanlarıyla, sevdiklerinden olmakla ödemişlerdir... 

    Yol'da yürürken, insan bazen karamsarlığa, ümitsizlik ya da ye'se kapılabilir. Çünkü O'da nihayetinde bir insandır. İnsan denen şey nisyan/(hata, kusur, eksiklik, yanılma) ile maluldür. Yetersizlikler, zayıflıklar, baş gösterebilir, düşebilir, yıkılabilir ve zorluklar karşısında, kendini kaybedebilir, kendini yalnız, terkedilmiş hissedebilir, bu tür durumlar gayet normal şeylerdir. Önemli olan, İnsan düşse de, hata yapsa da, korkuya kapılsa ya da yanılsa da, yürüdüğü yol'dan asla ayrılmamalı, düştüğü gibi kalkmasını da bilmeli, yoluna kaldığı yerden devam edebilmelidir... 

     Hatta iş bazen o raddeye varır ki, beraber "yola çıktıkları" dostlar'ı, yol arkadaşları tarafından ihanete uğrayabilir, yalnız bırakılabilir, çeşitli iftiralara, bühtanlara maruz kalabilir... 

     Tüm bunların üstesinden gelebilmenin yolu, sürekli yenilenen, güçlendirilen bir "iman ve teslimiyet" ümit, azim, tevekkül, tevbe, salih amel, dua, kararlılık gibi vesilelerle  güçlenmeli, yoluna kaldığı yerden devam etmelidir...    

      Bu yol'da yürüyen, çığır açan, bedeller ödeyen, öncü, lider insanlar, öncelikle "Peygamberler" dir. Onların (as) hepsi, Allah'ın (cc) bir sünnetullah'ı, değişmez yasası olarak, zalim, tağut, ceberut, dikta  yönetim ve muktedirler tarafından, yaşamış oldukları beldelerden, sürgün(hicret) edilmişlerdir...

       Yol uzun, zor, çetin, zahmetli, ağır, çetrefilli, girift ve o derece de düşmanı çok olan bir yoldur..! Bu yol'da yürümek, keyfi değil, zaruri bir durumdur ve de imani bir gereklilik, sorumluluktur...      

      Ben aklıma, keyfime, zevkime göre, iyi günde!, yol kısa, zafer yakın, risk, baskı, zulüm yok ya da az iken, rahat ortamlarda yol'a girer, sorumluluk alırım, keyfime göre, gerekirse yol'dan çıkarım, onu terk ederim gibi bir keyfi, nefsi bir tercih hakkını, yolun sahibi olan yüce Rabbimiz (cc) size sunmaz, vermez... 

     Sizden, yol'a çıkmanızı ve yolun hakkını, bedelini, gereklilik, sorumluluk, mükellefiyet, gerekliliklerini eksiksiz yerine getirmenizi, bütün riskleri göze almanızı sizden ister. Bu yola bir kere çıkılır. Bu yoldan dönenler, dökülenler, kaybedenler olacaktır... 

      Yol'a çıkan kimse, yürüdüğü yolun nedenli değerli, önemli ve kıymetli olduğunu unutmamalıdır. Yolun taşıdığı değer, önem yolun kutsiyetinden, Rabbani oluşundan, kutsallığından ve de doğruluğundan dolayıdır, bu yolda bulunmak ve yürümek nasip işidir, herkese nasip olmaz... 

      Tabii, bir de yolun sahibi (Rabbimiz) sizin bu yolda yürüyerek, "samimiyet, yeterlilik testinden" geçmenizi istiyor...! Siz bu yolda yürürken bir sınav halindesiniz.  Rabbinize (cc) ruhlar âleminde, vermiş olduğunuz, "ahdi misak’a" sadık mısınız?", "samimi misiniz?" yoksa "ahdinizi, (söz) akdinizi" çiğnediniz mi? sadakatinizi bozdunuz mu? bunun testidir, sınavıdır...!  

     “O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır...” Mülk-2

      “Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” Fatiha-6/7

     İşte bundan dolayı "yürüyüşümüzün" bir "edebi, ahlakı, yapısı, karakteri, ilke, prensip, kuralları ve de işaretleri" olmalıdır ve vardır da.  Bu kriter, değer, çizgi, ilke, prensip, kuralları ve de işaretleri yolumuzun sahibi Allah (cc) koyar. Bizler "zaferden değil, seferden" mesulüz, bu "yolda yürümekle mükellefiz, sorumluyuz"...! 

     Yürüyüşe çıkan her sefer ehli, her şeyden önce, güçlü bir "iman, sağlam bir karakter, iyi bir eğitim, ilim, irfan, ahlak, tevazu ve takva" gibi yüce değerler ile mücehhez olmalı, donanmalıdır... 

     Yol'da yürürken, birçok "hastalık, ihanet, fitne, dürtü, vesvese, problem, desise ve komplolar" onu beklemektedir...! 

Düşmanları, O'nu yolundan, yürüyüşünden döndürmek için birçok fırsatlar kollayacak ve yolda yürümesini istemeyeceklerdir... 

     Çünkü onun en büyük düşmanı "öncelikle kendi" nefsi, şeytan ve şeytanın dostları, tağutlar, zalimler, kâfirler, münafıklar" ve çevresinde ki, "eşi, çocukları, akrabalarıdır"... Onlar, onun hak yolda "yürümemesi" için, ayak bağlarıdır. Sürekli, O'nu ayaklarından geriye, aşağı doğru çekmeye çalışırlar, davası, yürüdüğü yol hakkında şüphe, vehn, karamsarlık gibi sinsi yol ve yöntemlerle bu yolda yükselmesini, yürümesini, koşmasını engellemeye çalışırlar... 

      “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman olanlar da çıkabilir. Böyle olanlara karşı dikkatli olun.” Teğabün-14

     Yüce Rabbimiz (cc) bizden, bu yolda yürümemizden de öte ve daha da önemlisi, bizlerin bu yolda durmadan koşmamız gerektiğini buyuruyor...

      “Rabbiniz'den bir mağfirete mazhar olmak, ve takva sahipleri için hazırlanmış olup, gökler ve yer kadar geniş olan, cennete girmek için yarışın! Koşun...” Ali İmran-133.

     Yol'a çıkan herkes koşamaz, peki kim koşar! Kendi zincir, her türlü bağımlılık, dünyevi ihtiras, nefsani arzu ve isteklerinin bağımlılığından kurtulabilenler bu mücadeleyi, koşuyu sürdürebilir, zincir ve de prangalarından kurtulabilirler... 

    ... Bunlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar, marufu önerirler, münkerden sakındırırlar; hayırda birbirleriyle yarışırlar, işte bunlar salihlerdendir.” Ali İmran-114

     Bu noktada bizim duruşumuz ne olmalı? 

     1. Ya koşan olmalıyız, 

     2. Ya yürüyen olmalıyız, 

     3. Ya da bu yola niyet eden olmalıyız, 4.dördüncüsü olmamalıyız... 

     Bu yol'dan yüz çeviren ve bu yola ihtiyaç hissetmeyen, müstağni davrananları, zillet dolu bir hayat beklemektedir... Hem bu dünya'da, "hem'de ahiret'te zillet"... 

       Bu yol aynı zaman'da, fedakarlık, cihat, hicret, her türlü kötülük, zulüm, nefsani arzu ve isteklerin, heva ve hevesin, çevrenin, dünyacıların, münafıklar, kafirler, zalimlerin her türlü baskısından" hakk'a, hukuka, adalete, tevhide, imana, cennete doğru bir yürüyüş, koşuş ve de kaçıştır,..      

    Bu yola çıkan kimse asla yalnız  değildir. Yol'da yürürken yol arkadaşlarınız da var olacaktır. Bu yürüyüş esnasında, insanın, yol arkadaşlarına karşı da, bir hakkı, hukuku, ahlakı olmalıdır... Kendi nefsinden çok, beraber yürüdüğü dostları, kardeşleri, arkadaşlarını da ihmal etmemeli, onların her türlü sorun, sıkıntı, yoldaki kazalarını, düşmelerini, önleyici bir takım tedbirler, plan ve programlar edinmeli, onlara elinden gelen her şeyi yapmalı, el atmalı, yardımcı olmalıdır...Onları kendi hallerine terk etmemelidir..!     

     Yol arkadaşlığı, aynı inanç, azim, kararlılıkla, aynı yolda, aynı hedefe doğru, yola çıkmış İnsanların oluşturduğu bir kervandır...

    Yürüdüğümüz, yürümekten onur, iftihar duyduğumuz bu kutlu yol, gerçekten bizi Rabbimizin (cc) rızasına ve "cennete" ulaştıracak bir yoldur...! 

      Ancak, bizim bu yolun gereklilik, sorumluluk ve mükellefiyetlerini, hakkını, hukukunu gözetmemiz ve her türlü bize yüklemiş olduğu, görev ve sorumluluklarından dolayı, asla ümitsizlik, karamsarlık, pişmanlık, nedamet, kaygı, korku ve de endişe duymamamız, onu olduğu gibi kabul etmemiz gerekir... 

      İşte "günümüz'de" bu şekilde yol'a çıkacak, yolun hakkını verecek, zorluk ve sıkıntılarına göğüs gerecek, samimi, ihlaslı, ittika sahibi mü'min, mü'minelere ihtiyaç var... 

      Gerek sarsılmaz, güçlü imanıyla, ilmiyle, duruşuyla, sadakati ve samimiyetiyle, hiç bir "şart ve ortamda" inanmış ve de yürümüş olduğu yoldan caymayan, vazgeçmeyen, dönmeyen, kararlı, azimli, ehli sebat, ehli samimi, ehli takva sahibi yolculara ihtiyaç var... Bugün buna dünden daha da çok ihtiyacımız var... 

     Bu yolculuk bir bayrak yarışı gibi, geçmişten gelen bu "tevhid, iman", bayrağını, gelecek nesillere, kuşaklara emin adımlarla ve emin ellere teslim etme yarışıdır.... 

      Bu yol'da yürüyüş, mücadele yaparken, arada bir durup, dinlenip yeni bir muhasebe, muhakeme içerisinde, yol ve yolculuk hakkında yapılması gerekenler, ya da eksik bırakılan konu, nokta, hususlar konusunda, değerlendirme, istişarelerde bulunulmalı, ancak bu yolculuk, yürüyüş ve de mücadele sürekli, durmaksızın, biteviye her şart ve ahval de kesinlikle sürdürülmelidir... 

        Bundan başka çıkar yolda yoktur. Her şeyden önce bu yolun sahibi, "Yüce Rabbimizdir. "O" yolun özelliklerini, niteliklerini, girdi ve çıktılarını, her şeyden, herkesten daha iyi bilmektedir... Yol'da yürürken, insana lazım olan her şeyi en iyi, ayrıntılarıyla "O" (cc) bilmektedir. Yolu da, yolcuyu da yaratan Yüce Rabbimizdir (cc)... Bu yolda yürürken, onunla dikey bağlantımızı güçlü tutmamız, yatayda (sahada, insanlarla) mücadele ve yürüyüş gerçekleştirirken ve onun kitabından gıdalanmamız, beslenmemiz gereklidir...  

     Yol'da yürürken, sıkışıp, çaresiz kaldığımız anlarda, her türlü fitneyle, muhatap ve muzdarip olduğumuz zamanlarda, hemen ona koşmalı, O'na sığınmalı, Ondan imdat ve yardım  istemeli, "O"ndan bizi bu mübarek, kutlu yol'da, ayağımızı sabit, azimli, daimi ve kararlı kılmasını istemeliyiz... 

     Bu yolda yürürken en büyük yol arkadaşımız, yolumuzun sahibi  Yüce "Rabbimizdir". O yolcu kullarını ihmal etmez, onlara her zaman yardım eder, yeter ki biz bu yolda samimi olalım, bizden istenen yolun hakkını verelim. 

  Şairin dediği gibi; 

Yol O'nun, varlık O'nun gerisi hep angarya, 

Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya! 

       Onun için yol'da yürürken, sağımıza ve solumuza bakmadan,  kimse yoksa bile, "ben varım" hissiyat, inanç, düşünce, diyalektik, özveri ve özgüvenine sahip, İslami, ilkeli bir kişilik, duruş, mücadele, yürüyüş ortaya koymamız imani, insani ve de İslami bir görev, vazife ve de sorumluluktur... 

     Yola yeni çıkacak, yolcu kardeşlerimizin de bu kutlu, mübarek yola katılmasını sağlamamız, engin diyarlarda, manevi iklimlerde, tevhid, adalet, özgürlük ortamlarında, görevimizi hakkıyla ikame, idame ettiğimiz daha güzel günlere, kalıcı, sahici, samimiler olarak alnımızın akıyla çıkmak gayreti ve ümidiyle... SELAM VE DUA İLE

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR