Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


RABBANİ YOL    

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


                         

De ki: "İşte bu benim yolumdur. Ben, ne yaptığımı bilerek Allah’a çağırıyorum; ben ve bana uyanlar (bunu yapıyoruz). Allah’ı ortaklardan tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yusuf: 12/108)

         Sözlükte “anayol; doğru ve apaçık yol” manalarına gelen sırat ile “dengeli ve dosdoğru” anlamındaki müstakim kelimelerinden oluşan sırat-ı müstakim “apaçık, dosdoğru ve hak yol” demektir.

         Burada yol kelimesinin dosdoğru diye nitelendirilmesi onun “hedefe ulaştıran en kısa yol” anlamına geldiğini gösterir. Râgıb el-İsfahânî, istikamet kelimesinin genellikle düz bir çizgi gibi doğru olan yol hakkında kullanıldığını, bundan dolayı hak ve hakikat yoluna sırat-ı müstakim denildiğini belirtir (el-Müfredât, “ḳvm” md.).

         Bizi sırat-ı müstakime/dosdoğru yola hidayete erdir (Fatiha: 1/6).

Rasulullah (s.a) de böyle çizmiş ve (ortadaki) düz çizgi için "bu, Allah'ın yoludur." demiş, sağındaki ve solundaki yollar için de "bunlar değişik/parçalanmış yollardır, bunlardan her birinin üstünde şeytan vardır, bu şeytan insanları oraya çağırır." demiştir.  (İbn-i Hanbel, I, 293)

         Yollar ikiye ayrılır;

  1. Rabbani yol (sıratı müstakim, fi sebilillah)
  2. Şeytani yol (batıl yol, şirk yolu, nifak yolu vs.

Rabbani yol; Rabbimizin (cc) bizim dünya hayatında üzerinde yürümemiz ve de bizi cennete götürecek yoldur. Bunun tersi ise şeytani yoldur. Rabbani yol bir tane iken, şeytani yollar ise sayısızdır.

         Rabbani yolun yolcuları mü’minler iken, şeytani yolun yolcuları ise; kâfirler, münafıklar ve müşriklerdir.

İnsanı yaratan Allah (cc) Kur’an’da, sürekli olarak insanı tanıdığından, ona ruhundan üflediğinden, insana yakın olduğundan bahsediyor. Tüm bunlar bize Allah’ın, insanın yapısını en iyi bilen olduğunu, insanı bütünü ile tanıdığını göstermektedir.

         Rabbimiz kendi yoluna davet için birçok Peygamber göndermiş, onlarda kavimlerini içinde bulundukları şirk, küfür, batıl yoldan hak yola davet etmişlerdir. Bu davete çoğu insan maalesef olumlu cevap vermemiş, kendilerini hak yola davet eden bu güzide davetçileri birçok asılsız ithamla reddetmişlerdir.

         Bu yolun en belirgin özelliği tevhidi bir yol olmasıdır. Bu tevhidi yolun yolcularına da muvahhit denir.

         Bir yol varsa ortada orda doğal olarak birde yolcu vardır. Doğru yolun yolcuları da doğru olmak zorundadır. Birde yolun köşebaşları vardır işte onlar peygamberlerdir.

         O büyük davetçiler yolun tüm engebelerine, zorluklarına dayanmış, direnmişler asla doğru bildikleri yoldan ayrılamamışlardır.

         Bu yol zordur dikenlidir. Her değerli şeyde olduğu gibi bu yolda da bedel olmazsa olmazdır. Bizden önceki her samimi davetçi bu yolda sayısız bedeller ödemişler, ancak yollarından asla taviz vermemişler, bu kutlu yoldan asla kaçmamışlar, küsmemişlerdir.

         Bu konuda üstad Necip fazıl şöyle diyor.

Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir”

“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..”

         Evet, çok yattık, çok süründük şimdi yeniden ayağa kalkma zamanı. Şimdi laf değil bedel ödeme zamanı. Bedelsiz hiçbir yol yürünmez…

Şayet menziline ulaşmak, sevdiğine kavuşmak istiyorsan bedeller ödemelisin. Bundan başka yol yok, çare yok. Bu yola baş koyan gelsin.

         Merhum M. Akif ne güzel söylemiş:

“Cemaat intibah ister, uyanmaz gizli yaşlarla!

Çalışmak!.. Başka yol yok, hem nasıl? Canlarla, başlarla.

Alınlar terlesin, derhal iner mev'ûd olan rahmet,

Nasıl hâsir kalır "tevfıki hakkettim" diyen millet?”

                   Bu yolda tüm zorlulara, baskılara ve işkencelere rağmen yılmadan, bıkmadan, asla pes etmeden; canıyla malıyla sonuna kadar direnen yiğit mücahitler olduğu gibi;

Tam tersi yolun zorluğuna, uzunluğuna, yolda başa gelen bir takım baskı ve zulümlere dayanamayan, direnemeyenlerde olduğu, yani yolun emin erleri olduğu gibi, yolun çürük erleri de oluyor.

a. Yolun emin erleri (Yolun hakkını verenler, yürüyenler…)

b. Yolun çürük erleri (Yolda çürümüş, sürünenler)

İnsan niçin çürür! Bedeli yetmediği için; çürüme önce içten, yürekten başlar; sonra amellere sirayet eder, sonrada tüm bedeni sarar,

Ümitsiz, aşksız, ruhsuz yürekler maalesef bedeni taşıyamaz. Dava yolu aşk yoludur, yolun özelliğini bilenler ancak aşkla, şevkle bu yola başkoyabilirler. Yolda yürürken bu yolda bana ne var diyenlerle yol yürünmez, yolda bana hangi sorumluluk düşüyor diyenlerle yürünür.

         Yolumuzun şüphesiz bir de ahlakı var. Sağlam duruş sahipleri ancak bu ahlaka sahip olabilirler. Empati duygusu yüksek, fedakâr, nefsini yenmiş, daima mütebessim, iyimser, etrafına ufuk ve umut dağıtan dava erleri!

Bu konuda Rabbimiz kitabı keriminde bize şöyle buyuruyor;

“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut: 29/2)


Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır. (Ankebut: 29/3)

“ Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk: 54/2)

 İbn Mes'ud (ra) anlatıyor:

         "Hz. Peygamber (as) bir gün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinat eden bir kısım küçük çizgiler attı.”

Resulullah (as) bu çizdiklerini şöyle açıkladı:

         “Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de müsibetlerdir. Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.” (Buhârî, Rikak 3; Tirmizî, Kıyamet 23, (2456); İbn Mace, Zühd 27, (4231).)

İbn Ömer (ra) anlatıyor:

         "Resulullah (as) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu.

İbn Ömer (ra)  şöyle diyordu:

"Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap." (Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25,)

         Bizim yolumuz Allah (cc) ve Rasulünün (as) yolu; Kuran ve Sünnet yoludur.   Öyle ise;

          EY YOLCU! Bu kokuşmuş, çürümüş çağa; bir nebzede olsa umut olacak, ruh olacak, kurumuş insanlığı yeniden diriltecek, umutsuzlara umut, aşksızlara aşk, açlara gıda, ölülere ruh, cahillere ilim, şüphecilere itminan, korkaklara cesaret, umutsuzlara umut olacak bir arınmışlık ve aşkınlık içinde bir dava eri tam da davamızın emin eri olabilirsin!

         EY YOLCU! Yüreklerin yeniden ihyaya, imana ihtiyacı var. Bu yolda yürüyen dostum! Senin daha çok bedele, ilme, ahlaka, aşka ihtiyacın var; bu yolda yürümek istiyorsan!

          EY YOLCU! Bu yoldan başka çıkar yol yok. Öyleyse geç kalma sabah erkenden yola çık görevini biliyorsun sakın ihmal etme, Allah’a sığın, ona tevekkül, ondan gayrısını merak etme.

         EY YOLCU! Senin şuan yürüdüğün yolda Âdem, Nuh, İbrahim, Davut, Musa, İsa ve son olarak Hz. Muhammed (as) da yürümüştü

          EY YOLCU!  Onlar senin yol arkadaşın. Onlardan ders al, öğüt dinle, tecrübe transfer et. Onlarla aynı sofradan beslen; vahiy sofrasından, ama haddini de bil. Edebini kuşan hokkabazlık yapma. Dur, düşün ve karar ver sonra yürü yürü yürü.

         EY YOLCU! Bu yolda yürümeye başladığın an; ilk önce cennette Âdemi bulacaksın, zafiyetlerini düşmanını tanıyacak ve bedel ödemek için dünyaya sürgüne geleceksin ey çilekeş YOLCU

         Bu yolda İbrahim (as) bedelini biliyorsun. İsmail’ini kurban et, eşin Hacer’i ve oğlun İsmail’i; ekin bitmez ıssız bir vadiye bırak; sonra putları kır, önce gönlündeki putları, sonra zihnindeki putları, gelenek putunu, en sonda meydandaki putları kır EY YOLCU!

         Biliyorsun ki yolcu yolunda gerek! Unutma, yürümeye devam et bu defa yolda Musa ile karşılaşacaksın onu anla, dinle birde bakmışsın hemen yanında firavun bitivermiş. İşin zor EY YOLCU!

         EY YOLCU! Bu yolda yürürken Yusuf (as)’ı da unutma gömleğine dikkat et, zindanda umudunu kesme, saraya heveslenme,

         Ama sakın pes etme; yürü yürü yürü, yollar yürünmek için vardır. Bu yolda ya adam gibi yürüyeceksin ya da böcekler gibi yerde sürüneceksin tercih senin EY YOLCU!

         Sonra yolu Mekke’ye düşecek tüm yolcular gibi EY YOLCU!

       EY YOLCU! Orda dur dinlen biraz soluklan, umut tazele, kendini gözden geçir. Orası emin belde Allah (cc)’ın evi misafir kabul eder sen Allah’ın (cc) misafirisin

Murakabe ve muhasebeni iyi yap. Ebu Cehil’e dikkat et, Ebu Leheb’e takılma. Hatice’yi ortak, Ebu Bekir’e dost ol,  Ali’ye sırdaş, Aişe’ye eş, Zeyd’e kardeş ol EY YOLCU!

         Yolun Taif’e düşer bin bir umutla ama çok umutlanma, her şeye hazırlıklı ol! Çünkü sen bedel ödemelisin; bu yol bedel ödeyenlerin yolu; Musab gibi, Ammar gibi, Yasir, Sümeyye gibi EY YOLCU!

Yolun daha bitmedi EY YOLCU!

      Daha hicret var, ensar var, mescit var, Medine var, Bedir, Uhud, Hendek var. Mekke’nin fethi var. Ve yalnız Rabbine yönel işin başından aşkın.

Ve Rabbini dinle ferahlarsın.       

         EY YOLCU! Bu yolda yürürken sana yolda bir sürü azık lazım olacak,. Yolda azıksız yürünmez ki! Bu azıkların;

Takva, vera, Allah korkusu, gece namazı (teheccüd), tezekkür, Tefekkür, ilim, Kuran’ı anlayarak okumak, sabır, şükür, umut, Allah için gözyaşı

Aynı zamanda; yolculuğu boyunca karşılaşabileceği ve yolculuğunun kesintiye uğramasına ya da gayesi ile kendisi arasında mesafenin açılmasına en azından ertelenmesine sebep olabilecek durumları da göz önüne alması gerekir.

        Davet yolu- ki bu yol, davetçi için her şey demektir- en çok önem verilmesi gereken yoldur. Davetçi bu yolda yürürken; kendisini sapmalardan duraklamalardan ve kaymalardan koruyan her türlü azığa muhtaçtır.

        Çünkü bunların sonucu olarak büyük hüsrana uğrayacağı gibi, büyük bir mükâfatı ve kurtuluşu da kaçırmış olacaktır. [1]

Büyük bir davayı yüklenebilmek ve davanın gerektirdiği fedakârlıkları yapabilmek için hazırlığa, herhangi bir yolun yolcusu, yolculuğuna başlamadan önce hedeflediği gayesini gerçekleştirmedik ve yolculuğunu sürdürmek için ihtiyaç duyacağı her şeyi hazırlaması gerekir. Donanım ve desteğe ihtiyaç vardır.

        İlahi hayat sisteminin nefislerde ve tüm yeryüzünde yerleşmesi uğrunda, canların, mal ve ürünlerin azalması, korku, açlık, şahadet, cihad ve cihadın zorluklarını göğüslemek, söz konusu fedakârlığın bir gereğidir.

        Allah (cc), davanın gerektirdiği zorlu çalışmayı elbette ki bilmektedir. Çünkü bu çalışma, yoldaki tüm cazibe ve dürtülere rağmen istikametten ayrılmamayı; Allah’a daveti, her tür sindirme ve engellemelere rağmen yürümeyi gerektirmektedir.

         Bu,  insanın her an harekete hazır olmasını, sinirlere hâkimiyeti ve içteki-dıştaki her şeye karşı dikkat kesilmeyi gerektiren bir çalışmadır.

        İşte tüm bu konularda sabretmek gerekir.  İtaatte sabır… Günah işlememede sabır… Yardımın gecikmesine ve yorgunluğa karşı sabır… Batılın güçlenmesine sabır… Diken dolu yolda sabır… Kaypak karakterlere, inatçı kişilere, laf dinlemez kimselere ve katı gönüllere karşı sabır…[2]

         İşte zikrettiğimiz tüm bu zorluklara karşı sabretmek ve dava yolunda başarılı olmak için güçlü bir imana ve takvaya ihtiyaç vardır. İmanımızı güçlendirmek, takvamızı arttırmak, ruhumuzu diri tutmak için ihtiyaç duyduğumuz azıklardan biri de dua ve zikirdir.

“Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır.  Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var. O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul. Ve yalnız rabbine yönel.”  (İnşirah: 94/5-8)


Ama sen rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol!  Kesin olan şey gelinceye kadar rabbine kulluk et.” (Hicr: 15/98-99)

Selam ve dua ile


                                                      

[1] Mustafa Meşhur, Müslümanın Yol Azığı, s. 5.

[2] Ahmet Faiz, Fi Zilal-il Kuran’da Davet Yolu, s. 211.

 

 

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR