Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


      HADDİNİ BİLMEK

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


 

Böylesi önemli bir konuyu, benim gibi her konuda "zayıf, aciz" bir insanın, kaleme almasının hadsizlik olduğunu biliyorum. Ayrıca hakkımda değil! 

Sadece karınca kararınca, bu önemli gördüğüm meseleye kendi zaviyemden  açıklama ihtiyacı hissettim...

İnsan her şeyiyle mahdut olan bir varlıktır. Yani sınırları ve sınırlı olan bir varlık. Şayet "insan" bu yaşadığı hayatta sınırlarını, durması gereken yeri, konumunu bilir ise, o insan "erdemli, makbul ve de mebrur" insandır. 

Haddini bilmek demek, aynı zaman da "kendini" bilmek demektir. Kişinin gücünü, kuvvetini, kudretini, yerini, sınırını düşünmesi, hareket etmesi ve ona göre yaşaması demektir... 

Had demek aynı zamanda hudut demektir. Yani sınır, çizgi, özel alan. Herkesin bir haddi, hududu, hukuku vardır. Kimse haddini aşmamalı, kendisine çizilen hududa riayet etmeli, başkasının hukukuna tecavüz etmeye kalkışmamalıdır...

Yaşadığımız hayatta her şey zıddı ile kaimdir. Buna biz "giz zıt gizli zıtlıklar yasası diyoruz" haddini bilmenin zıttı ise hadsizlik, haddini aşma olarak değerlendirilebilir... 

Bu kâinatı yaratan Rabbimiz, onu bir ölçüye, dengeye, mizan'a göre yaratmıştır. Yaşadığımız  kâinatta, istisnasız herkes, her şey haddini, hududunu, hukukunu "mizan" bilmekte ve ona göre hareket etmekte, o çerçevede yürümektedir... 

Ama bu noktada tek istisna ise "insandır!" İnsan'a irade, "seçme, değerlendirme, ölçme, biçme, karar verme, kabul ya da reddetme, ayırt etme" gibi bir takım özellik, nitelikler verildiği için "O" bu konu da diğer  varlıklardan ayrılmaktadır..

 Kulun "Rabbine", kullara ve de diğer canlılara karşı bir haddi, hududu, hukuku vardır, olmalıdır da... 

Kim bu hudutlara, sınırlara, hukuka riayet ederse doğru yapmış, fıtrata uygun davranmış olur. Kimde bu hududu, hukuku, sınırı çiğnerse o da haddi aşmış, zalim olmuştur...

Bugün yaşadığımız toplumda hadsizlik, hukuksuzluk, sınır tanımamazlık alabildiğine hoyratça kullanılmaktadır. Her birey kendisinin haklı olduğunu iddia etmekte ve yekdiğerini hadsizlikle suçlamaktadır...

Herkes birbirine haddini bildirme yarışı içerisindedir. Maalesef günümüz insanı, özellikle  "gençlik" hiç bir had, hudut, hukuk, sınır tanımamakta, riayet etmemekte, önemsememektedir... 

Haddini bilmeyen insan azgın, aşırı, bağnaz, egocu, sapkın, haddi aşan, sınır bilmez ve diğer insanların haddine, hududuna, hukukuna tecavüz eder bir durumda, konumdadır... 

Aslında hayat had ve hudutlarla sınırlandırılmıştır. Müminler "Rableri'nin" kendilerine çizmiş olduğu hadlere, sınırlara, çizgilere, standartlara ve sınırlara riayet ederler... 

"...Bunlar Allah'ın hudududur; sakın onları aşmayın! Kim de Allah'ın hududunu aşarsa, işte zalimler ancak onlardır..." (Bakara /229)

Haddini aşan kimse ifrat ve tefrit arasındadır... Hep "uçlarda" gezer! Normali yoktur, nankördür... Kendinden ziyade, dışa odaklanan, kendini değiştirmek, düzeltmek yerine, hep başka insanları merkeze alıp, onları değiştirme, düzeltme, bunlara yol ve yöntem belirleme ameliyesine girişir... 

O'nu durduracak, normale çekecek, her türlü aşırılıklarından uzaklaştıracak hiç bir güç yoktur... Sadece kendisi farkına varırsa, ancak bu değişim, düzelme, normalleşme sağlanabilir...

Ama kim de bu sınır, çizgi ve hadleri aşarsa, işte onlar zalim olmuşlardır. Başta kendi nefisleri, sonra da haklarına ve hadlerine tecavüz ettikleri diğer insanlara yazık etmişlerdir, zulüm yapmışlardır... 

Gerçek insan "Rabbani" terbiye almış, eğitimli, ahlaklı, dürüst, çalışkan, üretken, nitelikli haddi aşmaktan, hukuksuzluktan ve sınırları çiğnemekten sakınır. Buna dikkat eder, riayet eder. İşte bu duruma "takva" diyoruz. 

İnsanın ilmi ve imanı arttıkça, haddini bilme, gücünün farkına varma, yapabilecekleri, söyleyecekleri, yapmaması gereken konular gibi hususlar da çok daha hassas davranır... 

Ama" insan" gerçek bir edep, ahlak, "karakter, şahsiyet" sahibi değilse, bir kaç ayet, hadis, risale, kitap okumakla! Kendisini Allame-i Cihan" sanır... 

Ayakları yerden kopar ve "fütursuzca", haddi olmadığı halde, edep, haya dışı bir üslupla, bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün "alimler ona göre hiçbir şey" bilmiyormuş!!" gibi bir eda ile onları ayaklar altına alma cüretkarlığı, kepazeliği, küstahlığını gösterebilir...

Onlar'a eleştiri, yorum, değerlendirme, tenkit adı altında her türlü hakaret, tenkit, hatta  tekfire kadar giden bir aymazlık,  vurdumduymazlık, sorumsuzluk gösterebilmektedir... 

Günümüzün en büyük sorunlarından birisinin de bu konu olduğunu düşünüyorum. Hiç bir konuda, had hudut tanımayan, sınır çizgi bilmeyen, söylediğinin nerelere, nelere tekabül ettiğini hesap etmeyen, düşünmeyen bir insan, ne kadar bilirse bilsin önce haddini bilecektir... 

İnsan öncelikle kendisinin nerede durması, konuşması, söz alması gerektiğinin farkına, bilincine varmalıdır. Öyle "rastgele," aklına geldiği gibi konuşmamalı, eylem ve söylemlerde bulunmamalıdır... 

Bu konuda kendisinden önce yaşamış, her konuda tecrübeli, şahsiyetli, ilim, edep, ahlak sahibi kişilerle oturup kalkmalı, onların "hayata dair" tecrübelerinden, olabildiğince istifade cihetine gitmelidir... 

Geçmişe söverek, sırtını dönerek, terk ederek, önemli önemsiz eleştirerek, köklerinden koparak bir "mücadele" olmaz, olamaz...

Elbette geçmişten gereken dersler çıkarılmalı ve bu konuda söz söylemiş, bedel ödemiş, duruş ortaya koymuş, ilim, irfan, ahlak, terbiye öğretmiş!, ehli hal sahibi büyüklerimizden, alimlerimizden, ilim ve fikir sahibi kişilerden olabildiğince yararlanmalıyız... 

Bunları bir zenginlik, tecrübe, fırsat olarak telakki etmeliyiz... Ancak hep geçmişte de kalmamalı, günümüzle ilgili de sağduyulu, her konuda tecrübe, birikim, dert, dava sahibi, edepli, kendini, haddini bilen, âlim, mütefekkir, öncü insanlarla istişareler, gelecekle ilgili planlar yapılmalıdır... 

... Had hudut bilmeyen bir insan, sürekli "egosu yüksek", kendini beğenmiş, tek doğruyu ben bilirim, ben yaparım, benim anlayışım tek doğrudur gibi saplantılı, "hastalıklı"  bir bakış açısı asla bir müminin bakış açısı ve duruşu olamaz... 

O her zaman edep, ahlak, tevazu içerisinde, haddini bilerek okumalı, anlamalı, düşünmeli, tezekkür, tefekkür, tedebbür, tefekkuh etmeli ve yaşamış olduğu topluma, inanca, davaya,  kendine, ailesine, çevresine ve içinde yaşadığı, aidiyet hissettiği camiasına faydalı olma, üretken olmaya odaklanmalıdır...

"Haddini" bilmez insan; hep kendi doğrudur. Kendisinde bir "insan" olduğu gerçeğini, bu konuda yanılabileceğini, kendini geliştirmesi gerektiğini hiç düşünmez. Her konuda mutlakçıdır, mükemmeliyetçidir, ya hep ya iççidir, toptancıdır... 

İslam, Kur’an, ümmet, aile, toplum hülasa "her konuda" fikri, yorumu, eleştirisi vardır. Her konuda "içtihat" yapar! Okuduğu ya da ezberlediği "üç beş ayet veya hadisle" ümmetin!! "bütün meselelerini" çözdüğünü zanneder... 

Olaylara, tarihe, sorun ve sıkıntılara, bütüncül olmaktan çok, "parçacı" yaklaşır... Her hangi bir olayı, hadiseyi, sorun, sıkıntı ve de meseleyi "algılama" ya da "anlamaktan" ziyade işin teorisi, felsefesiyle uğraşır, hayal ile vakıayı, realiteyi tam okuyamaz.

Olayın tarihi süreci, meydana geliş sebebi, çözüm konusundaki farklı fikirler, çözüm ve tecrübeler onu hiç ilgilendirmez, bilmez, bilmek de istemez, o mücahit her şeye, her kese kapalıdır, ilim, tecrübe, istişare gibi konulara hiç ihtiyaç hissetmez... 

Çünkü o her şeyin en iyisini biliyordur.!!! Hayalci haddini bilmez, ütopiktir, akıldan çok duygularıyla hareket eder, ilimden ziyade "zan" ile hükmeder... Yaptığından çok yıkması ile meşhurdur.!!! Kendisinin de hata yapabileceğini hiç aklından geçirmez...  

 O'nun görevi "ahkâm kesmek, asmak, kesmek, yakıp yıkmaktır"..."O"nun karşındakini dinlemek, anlamak yerine, yakma yıkma, gönül kırma, karşındakine değer vermeme, saygı göstermeme, onun vicdanına, duygusuna, yaşadıklarına odaklanmama, önemsememe diye bir hastalığı vardır... 

Haddini aşmak aslında büyük bir hastalıktır. Genellikle gençlerde (lise, üniversite talebelerinde) bu hastalık vuku bulmaktadır... 

Ama çok kısa sürede birçok kalbi kırmış, insanları üzmüş, telafisi mümkün olmayan yaralar açmıştır... Haddini bilmek insanı, her türlü belalardan, musibetlerden, kötülüklerden, yanlışlardan muhafaza eder, korur... 

Allah (cc) haddini bilenleri sever, haddi aşanları ise asla sevmez. Çoğu zaman hayatımızda başımıza gelen musibetler, sorun ve sıkıntılar "Rabbimiz" (cc) tarafından bize bir mesaj içermektedir ve haddimizi bilmeye yönelik bir uyarıdır... 

Haddi aştığımız zaman, "Rabbimiz " uyarı olsun diye bize mesaj gönderir. Ama haddi aşan kişi, çoğu zaman bu mesajlara kör ve sağır davranır... 

  ...Mesajı okumaktan imtina eder. Çünkü kibirlidir, egosu yüksektir, her şeyi bilmektedir, onun görevi âleme, diğer insanlara vaaz etmek, ahkam kesmek, fikir vermektir... 

Pratikten (amel) çok teoriye takılır, gelmiş ve geçmiş hiç kimseyi beğenmez!!! 

"Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayın, sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” (Maide/87)

Hadsizlik, haddini bilmeme, haddini aşmak aslında bir ifrattır, aşırılık tır, orta yol değildir... 

Peygamber (as) şöyle buyurdu; 

"Birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki, hiçbir kişi diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. (Müslim, Cennet 64. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 40; İbni Mâce, Zühd 16)

Hep başkalarına had bildirip duracağımıza, biraz da kendimize haddimizi bildirmemiz icab eder... 

Çünkü biz kendi nefsimizden ve irademizden mesulüz. Biz haddimizi bilirsek, haddi aşanlar bizi örnek alacak ve hadsizliklerine çekidüzen verecekler, son vereceklerdir... 

Allah haddini bilen, tevazu sahiplerini yüceltir. Haddi aşanları ise zelil kılar, alçaltır.     

Hiç kimseyi haddinden fazla "sevmemeli, değer vermemelidir". Bu şekilde davranmak, o kişiyi azgınlaştırır, nankörleştirir. Her şeyi yerli yerince yapmak, haddini bilerek, eylem ve söylemlerde bulunmak, hayattan her türlü dersleri çıkarıp daha vasat, dengeli hareket edeceğimiz güzel günlerde buluşmak, kavuşmak ümidi ve de duasıyla...! Selam ve dua ile

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR