Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


GÖÇ SORUNU

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


Suriyeli ve Afganlı göçmenler etrafında tartışılan göç sorunu çok boyutlu bir sorundur. Bir taraftan zulme uğrayan ve yüzyıllardır yaşadıkları toprakları terk eden insanların çaresizliği, diğer yandan iyi yönetilmeyen süreçler yüzünden mültecilerin yarattığı sorunlar var.

Mültecilere karşı nasıl davranılacağı sorunu temelde bir ahlak sorunudur.  Ancak her kesimde bireycilik ön planda olması, mültecilerin ekmeklerini azaltacağı kaygısı, mülteci karşıtı tavrı besliyor. Bir de bunlara özellikle Arap ve İslam karşıtlığını da eklemek gerekir.

Yabancı karşıtlığı temelde faşizmin insanlığa bakiyesidir. Alman faşistler de, Türk ulusalcıların ileri sürdüğü tezin aynını söylüyor: " Türklerin bu topraklarda yeri yok, ülkelerine dönsünler" Ülkeler ve insanlar değişse de faşizmin dili değişmiyor.

Aslına bakılırsa Babamız Hz. Adem, Annemiz Hz. Havva yeryüzüne düştüğü ( hubut)andan itibaren insanoğlu asıl vatanından kopan mültecilerdir. Yani hepimiz asıl vatanımızdan uzak mültecileriz.

Öte yandan, mülteci sorunun en önemli nedeni kendi ülkelerinin sorumsuz yöneticileridir. Şeffaf ve açıklıktan uzak, hukuk ve adaletin olmadığı, bireysel özgürlüklerin yok edildiği, otoriter ve baskıcı yönetimler sebep oldukları iç savaşlarla ülkelerini kan gölüne çeviriyorlar. Irak, Suriye, Afganistan bunun en açık örnekleridir. Bu ülkelerin yöneticileri sorumluluğu sadece dış faktörlere atarak kurtulamazlar.

Biz Türkler bu topraklara 1071 Malazgirt Savaşıyla ayak bastık. Sonra sırasıyla farklı etnik gruplardan çok sayıda insan çeşitli gerekçelerle bu topraklara geldi. Anadolu büyük ölçüde göçmenlerin yurdudur. İmparatorluk geleneği çok etnisiteli bir toplumda yaşamayı sorun yapmıyordu. Ancak ulus devletlerin inşası, milliyetçi politikaları temel aldığından, baskın bir etnisiteyi merkeze yerleştirdi. Bu da Türk milliyetçiliğini devletin resmi politikası olarak kurumsallaştırdı. Bu politika kendinden olmayanlara karşı nefreti, ötekileştirmeyi ve aşağılamayı doğurdu. Türk olmayanların sorunlu olduklarına dönük algı, kendini Türk olarak görmeyenlerin dilleri ve kültürlerinin yasaklanması olarak kendini gösterdi.

Bir yerden başka bir yere göç etmemin zorluğunu en iyi mülteciler ve göçmenler bilir. Çünkü yüzyıllardır yaşadığı topraklardan zorunlu olarak ayrılmak zorunda kalan her insan için zordur.

Mülteci sorunu ulus devlet paradigması içinden çözülemez. Yüzde doksanı göçmen olan ve büyük gücü göçmenler olan bu topraklarda mültecilere karşı bu kadar açık nefretin oluşması gerçekten çok garip. Bolu Belediye Başkanının hiçbir insanı ve ahlaki değere sığmayan sözlerini bile benimseyen insanlar var. Bu durum topluma boca edilen milliyetçiliğin ne kadar sorunlu zihinler ürettiğini gösteriyor. Bolu Belediye Başkanının zihin haritasını oluşturan faşizmi ve ırkçılığı besleyen toplumsal zemini iyi araştırmak gerekir.

Soru açık: Mültecilere bakışımızı belirleyen ölçütler ulus devletin mi, yoksa İslam'ı anlayışın ışığında mı şekilleniyor? Bu soruya verilecek cevap zihin kodlarımızı oluşturan değerleri belirlemek açısından önemlidir.

Öte yandan Cumhuriyet modernleşmesi boyunca toplumsal merkezin dışında kalan Kürt ve Müslümanlar Suriyeli muamelesi gördü. 28 Şubat bu anlayışa sahip olanların toplumu dizayn etme mücadelesi idi. Ancak Müslüman ve Kürt toplumsal dinamiğini merkezden uzak tutup Suriyelileştirmek sosyolojiye sığmıyordu. Suriyelileştirmek, kendini bu devletin sahibi sanan bürokratik seçkinlerin sosyolojisidir. Unutmayın laik elitist modernleşmeciler, sizi de bu topluma ait olmayan zihin yapısı taşıyan Suriyeli gibi görüyor ve kodluyor.

Öte yandan mülteci sorununun birincil sorumlusu Afrika ve İslam ülkelerinin kaynaklarını sömüren Batı'dır. Kapitalizm kendi ülkesindekilere refah sağlarken dünyanın geri kalanını açlığa mahkum etti. Bu düzen ahlaksız ve eşitsiz bir düzendir. Sömürgecilik sona ermeden mülteci sorunu çözülemez.

Sonuç olarak göç sorunu iyi idare edilmesi gereken ekonomik, toplumsal, siyasal ve güvenlik boyutları olan çok boyutlu bir konudur. Bu konu indirgemeci, ötekileştirici, dışlayıcı, ulusalcı politikalarla çözülemez. Mültecilerin yaşadıkları topraklarda barışı tesis etmeden sorunu kalıcı olarak çözmekte zor görülüyor. Öncelikle mülteci yaratan sosyolojiyi değiştirmek gerekiyor.

Kaynak: Her Taraf

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR