Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


28 ŞUBAT VE TOPLUM PSİKOLOJİSİ

Yazarımız Yusuf YAVUZYILMAZ'IN "KONUYA DAİR" ANALİZİ...


28 Şubat postmodern darbesine geliş sürecinde en etkili olan faktör, bürokratik elitlerin, RP’nin yükselişi sürecinde toplum üzerindeki dönüştürücü etkinliğinin kaybolması konusunda duyduğu derin rahatsızlıktır. RP’nin başta İstanbul ve Ankara olmak üzere daha önce kazandığı belediye başkanlıklarında sergilediği başarı, daha sonra yapılacak genel seçimde büyük bir sıçramanın gerçekleşeceğini de haber veriyordu. RP’nin yükselişinde kendi başarısı kadar merkez sağ ve sol partilerin siyasi ve ekonomik başarısızlığı da önemli rol oynamıştır. Merkez partilerin terör, işsizlik, temel hak ve özgürlük ihlalleri, ekonomik bozukluklar ve rüşvetle başa çıkamayıp yolsuzluklara bulaşması RP’nin önünü ardına kadar açmıştır.

28 Şubat öncesinde yaşanan ANAP ve DYP’nin başarısız iktidar deneyiminin ardından, DYP ve RP, Refahyol adını alacak hükümeti kurarak askeri ve sivil bürokratların şimşeklerine üzerine çektiler. Aslına bakılırsa Refahyol hükümeti ekonomik alanda bir hayli başarılı adımlar attı. Ancak ne olursa olsun kendi iktidarlarını tehlikede gören askeri ve sivil bürokrasi hükümet kurulduğu andan itibaren yıkılması için düğmeye bastı.

28 Şubat Postmodern darbesine giden süreçte iki etken ön plana çıkarılarak toplum mobilize edilmeye çalışılmıştır : irtica ve Susurluk kazası. Bürokratik elitler, irtica ve susurluk kazasını müthiş bir toplumsal mühendislik uygulamasıyla gündeme koydular ve adım adım uyguladılar. Uygulanan sindirme operasyonunda binlerce kişi mağdur oldu, işini kaybetti ve psikolojik travma yaşadı. İrtica yaftası yapıştırılan binlerce kişi büyük bir psikolojik yıkıma uğradı ve yalnızlığa itildi. Yalnızlaştırma süreci iki yönlü bir işleyişe sahipti; ilki işini, okulunu, statüsünü kaybetme korkusu, ikincisi irtica ile yaftalanan bir kişiden bağlarını koparmak isteyen kişilerin yarattığı travma. Öyle hale geldi ki, bana zarar gelir düşüncesiyle suçlanan insanlardan herkes kaçmaya başladı. Aslında tamda dostluğun en fazla gösterilmesi gereken zamanlardı. Başkaları tarafından suçlamaktan çok dostlarının bir kısmının gösterdiği ilgisizlik 28 Şubat mağdurlarını derinden yaraladı.

Operasyonun irtica ayağında kullanılan aktörler Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz’dü. İslam bu kişilerin şahsında tanımlanarak mahkûm edildi, insanlar aşağılandı,  küçük düşürüldü ve dışlandı. Akşam sabah televizyonlarda inanan insanların gözlerinin içine bakılarak hakaret edildi. İnandıkları bütün kutsal değerler aşağılandı ve bunu uygularken hiçbir ahlaki kaygı taşınmadı. İnsanlar işleri ve gelecekleriyle, inançları arasında tercihe zorlandı. Daha da önemlisi binlerce insan kişilik bölünmesine uğradı. Oysa prototip olarak sunulan Fadime Şahin ve Ali Kalkancı’nın aradan yıllar geçtikten sonra operasyon için yetiştirilen iki eleman oldukları ortaya çıktı. Şimdilerde Ali Kalkancı’nın uyuşturucu hapı üretmekle suçlanıyor olması bu tezi reddedilmesi imkansız hale getirmektedir.

Görünen o ki, Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz özelinde hapsedilen insanlar müthiş bir propaganda ile hedef gösterildi. 28 Şubat operasyonu sadece dindar- muhafazakar kitle üzerinde baskı uygulamadı. Uygulamadan Cengiz Çandar ve Mehmet Altan gibi özgürlükçü liberal aydınlar da nasibini aldı. Terör suçlusu olan Şemdin Sakık’ın daha sonra kendisine ait olmadığı belirlenen ifadesiyle, hem devlet hem de gazeteciler tarafından acımasızca eleştirildi. Özgürlük için saf tutan bütün aydınlar,dönemin Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş tarafından  aldatılan ve ırzına geçilen kandırılmış kızlara benzetildi.  

28 Şubat, uygulayanlar bakımından kısa vadede lokal başarılar elde ettiler. Öncelikle Refahyol hükümetini istifaya zorladılar, ardından milletvekilleri pazarı kurularak darbe yapanların isteklerini yerine getirecek yeni bir hükümet kurdular. Refahyol’un yerine kurulan hükümet ve siyasi aktörler 28 Şubat’ta alınan karaları uygulama karşılığında siyasi arenada yerlerini aldılar. Yıllar geçtikçe o zaman sahne alan aktörlerin toplum tarafından birer birer elendiğine ve siyasetin dışına atıldığına tanık olduk. Toplum o zaman partisi kapatılanlar ve suçlananlar arasından Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis başkanı çıkardı.

28 Şubat postmodern darbesinin en olumsuz sonucu, ikiyüzlü, silik ve jurnalci bir anlayışı topluma yerleştirmesidir. Özellikle devlet memurları rekabet ettikleri veya bir nedenle sevmedikleri kimseleri irtica diye suçlayarak işlerinden ettiler.

Kabul etmek gerekir ki 28 Şubat ‘ta uygulamaya koyan aktörler açısından, verdikleri bunca zarara rağmen, siyasi amaçlarını kısa bir dönem hariç gerçekleştirememişlerdir. Posmodern darbe, kısa vadeli amacı olan hükümeti düşürme konusunda gösterdiği başarıyı, siyasi oluşumunu yeniden şekillendirme konusunda gösterememiştir. Hatta tam tersi, 28 Şubatçıların  mücadele ettikleri siyasi anlayış, kendini yenileyerek 2002 yılından beri ülkeyi yönetiyor.

28 Şubat Postmodern darbenin uyguladığı yöntemleri toplum ve devlet arasındaki mesafeyi açması dolayısıyla topluma en büyük kötülüğü yapmıştır. Devleti yönetenlerin uyguladığı yöntemler, toplumla devlet arasındaki yakınlığı iyice ortadan kaldırmıştır. Bir anlamda toplumun ruh sağlığı iyice bozulmuş, jurnalci ve ikiyüzlülüğü besleyen bir toplumsal atmosfer oluşmuştur.

Dönemin Cumhurbaşkanının 10. Senfoniyi dinlerken söylediği ‘’İşte Çağdaş Türkiye’’ sözü devlet aklı ile toplumsal aklın ne kadar ayrıştığını gösteriyordu. İrtica ile mücadele eden askeri ve sivil bürokrasi, irtica ile mücadele eldim derken toplumun değer yargılarını birer birer çiğnemiştir.

28 Şubat’ın ekonomik sonuçları ise tam bir felaket olmuştur. Yolsuzluk Cumhuriyet döneminin en büyük rakamlarına ulaşmış onlarca banka batmıştır. Büyük yolsuzluklar yapılmış, ihaleler mafyaya havale edilmiştir. Dönemin mafya liderlerinden A. Çakıcı devlet ihalelerinin verilmesinde neredeyse belirleyici hale gelmiştir.

28 Şubat’ın dili seküler, elitist, militer otoriter ve demokrasi dışıdır.Dönemin içişleri bakanı Meral Akşener’e söylenen ‘’Yağlı kazığa oturtmak’’ terimi, o dönemde yürütülen propaganda dilinin ne kadar ahlak dışı olduğunu gösteriyor. Askeri bürokraside görev yapan generallerden bazılarının seçilmiş hükümete yönelttiği tehdit içerikli ifadeler ne yazık ki,  sivil siyasetçi, akademisyen ve gazeteciler tarafından  hiç yadırganmıyordu.

28 Şubat, devletin işleyişini, demokratik temayülleri ve hukuk devleti ilkelerini yok etmiştir. Sistemin restorasyonu ve normalleşmesi üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala tamamlanabilmiş değildir. 28 Şubat’ın en kötü mirası askeri bürokrasinin sivil siyaset üzerindeki denetimini sürdürme arzusunu beslemesidir. Nitekim Ak Partiye karşı yürütülen sindirme operasyonları, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlar ve 27 Nisan muhtırası hep bu anlayışın ürünüdür.

Siyaset açısında en vahim olan ise, bazı sivil toplum örgütlerinin darbeye verdikleri doğrudan ya da dolaylı desteklerdir. Aslında bu durum sivil toplum örgütlerinin ve siyasi partilerin ne kadar demokratik olduğu konusunda da derin şüpheler uyandırmıştır. Siyasi partiler askeri bürokrasiye yaklaştıkça toplumsal meşruiyetlerini kaybettiler. Şurası unutulmamalıdır ki, Ak partiyi siyasi arenada başarılı kılan, AB, hukuk devleti ve demokrasiye karşı takındığı pozitif tavır yanında kendisine karşı askeri ve sivil elitler tarafından yürütülen kampanyalara karşı gösterdiği sivil duruştur.

Kuşku yok ki, bugün, sivil siyaset alanını daraltan bütün otoriter girişimlere karşı durmak, sivil siyasetin önünü açarak bürokratik vesayet odaklarının siyaseti belirleme anlayışına reddetmek, temel hak ve özgürlükleri sonuna dek savunmak herkesin görevidir.

             

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR