Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


23 Haziran´a Doğru

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz´ın konu ile ilgili analizi...


YSK, tarafından iptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin ardından yayınlanan gerekçeli karar tartışmaları bitirmeye yetmedi.

Tartışmaların sürmesinin temelinde Cumhuriyetin kuruluşundan beri yargıya duyulan güvenin son derece düşük olmasının etkisi büyük. Yargının adil karar vermekten çok iktidarın gücünün aracı olması iddiası öne çıkıyor.

Kuşku yok ki, bu iddianın tarihsel temelleri var. Türkiye´de hukukun temiz bir tarihi yok. Türkiye´de İstiklal Mahkemelerinden beri verilen kararlar, özellikle de siyasi kararlar tartışma konusudur. Verilen kararların çok büyük bölümü zamanın siyasal anlayışlara göre değerlendirilmiştir. Kemalistler, İstiklal Mahkemeleri kararlarını, Sol Kemalistler ve CHP, 27 Mayıs, 28 Şubat hukukunu savunmuş mağdur olan muhafazakâr dindar toplum kesimleri ve siyasi temsilcileri de karşı çıkmışlardır. Kuşku yok ki, yargı Türkiye Cumhuriyeti´nin kuruluşundan sonra daima devletin muhalifleri susturan ve cezalandıran bir araç işlevi görmüştür.

Hukuk, devlet ve demokratik yönetimler için olmazsa olmaz ilke, hukukun üstünlüğü kavramıdır. Hukuk kararlarına herkesin uyması genel ilkedir. Diğer yandan verilen hukuk kararları mutlak doğru ve eleştirilemez değildir. Ancak bizzat hukukun kendisi sorunlu ise durum son derece karmaşık demektir.

YSK´nın verdiği karar toplumda yargıya olan güvenin oldukça düştüğü zamanlara rastlıyor. Bu bakımdan karar etrafında yapılan tartışmalar bir türlü sona ermiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde bir bölümü hile yapıldığını, diğer bölüm hiç hile yapılmadığını savunuyor. Savunan ve karşı çıkanların ideolojik yönelimleri bile belli. MHP ve AK Parti hile olduğunu, İP, HDP ve CHP yargı darbesi olduğunu savunuyor. Buradan anlaşılıyor ki, son verilen yargı kararı da ideolojik yönelimlerin farklılığına göre anlam kazanıyor. Değerlendirmeler hukuki temelde olmaktan çok, siyasal çıkar hesaplarına göre değişiyor.

Tartışmanın bir tarafını ağırlıklı olarak muhafazakâr dindar toplum kesimleri ve onların siyasal temsilcileri oluşturuyor. Bu kesimin iddialarını Yeni Şafak Yazarı Mehmet Acet açık olarak yazmıştır. "Katılım oranı artarsa AK Parti adayı Binali Yıldırım´a, düşük çıkarsa CHP adayı İmamoğlu´na yarayacak. "Saydıkça" Binali Yıldırım lehine değişen sonuçlar herkesin gözü önünde yaşandı. Oyların sadece yüzde 9´u sayıldığında, aradaki farkın 28 binlerden 13 bin 729´a kadar düştüğü görüldü. Böyle olunca, acaba sandıkların geri kalan yüzde 91´i sayılsaydı ne olurdu sorusu zihinleri kemiren bir soru olarak kalmayacak mıydı? Ekrem İmamoğlu, oylar sayıldıkça fark neden kapandı sorusuna ikna edici bir cevap veremedi. Bu soru kendisine sorulduğunda, ?bilgisayar başındaki çocukların hatası? diyerek soyut, ne anlama geldiği anlaşılamayan bir karşılık verdi. Soruyu soran gazeteci ise, İmamoğlu´nun taraftarlarınca sosyal medya linçine tabi tutuldu" (Mehmet Acet, Yeni Şafak, 29 Mayıs 2019)

Diğer taraftan, Ekrem İmamoğlu etrafında toplanan muhalefetin ana iddiası, seçimlerde hile olmadığı, YSK´nın iktidarın emirleri doğrultusunda hareket ederek yargı darbesi yaptığını şeklindedir. Bu iddianın belirli bir karşılık bulduğunu da kabul etmek gerekmektedir.

İmamoğlu seçimi meşru olarak kazandığını ve YSK´nın kararıyla mağdur olduğunu savunmaktadır. Benzer şekilde Binali Yıldırım, sayılan geçersiz otuz bin oyun sonucunda farkın on dört bine kadar düştüğünü, bu nedenle asıl mağdurun kendisi olduğunu savunmaktadır.

Kuşku yok ki seçimin kilit partilerinden biri SP´dir. SP´nin aldığı yüz bin civarında oy seçim sonucunun on binlerle belirlendiği ortamda son derece belirleyicidir. Yenilenecek seçimin sonucu SP açısından da belirli sonuçları olacaktır. Bağımsız, kendi adayı ile seçimlere giren SP´nin bu oyların tamamını alıp alamayacağı merak konusudur. Diğer yandan SP´nin oylarının hangi adaya yöneleceği de belirleyici olacaktır.

 

Ne olursa olsun seçimin anahtarının muhafazakâr dindar seçmen olacağını düşünüyorum. Muhafazakâr seçmenin sandığa gitmeyen ya da diğer partilere yönelen kesimi eleştirilerini öteleyip, bir anlamda bağrına taş basıp AK Partiye mi oy verecek, yoksa 28 Şubat´tan beri her platformda kendine zulmeden bir siyasal hareketin temsilcisini samimi bulup destekleyecek mi ya da yine sandığa gitmeyecek mi?

Seçimin sonucunu belirleyecek parametre budur?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR