Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Otoriterlik, Hukuk, Adalet ve Demokrasi

Yusuf YAVUZYILMAZ´ın Analizi...


Demokrasi kültürümüzün geçirdiği aşamalara ve atılan bütün demokratik adımlara karşın, Türkiye´nin birincil sorunu birlikte yaşama kültürünü kökleştirecek demokrasi, hukuk, adalet ve birlikte yaşam kültürünün eksikliğidir. Bu eksiklik hem demokratik gelişimi hem de birlikte barış içinde yaşama arayışlarının önünü kesmektedir.

Türkiye´de ana sorun, din, etnik, dil ve kültür bakımından birbirinden farklı toplulukları bur arada barış içinde yaşatacak paradigmamızın eksikliğidir. Kuşkusuz bu, zihniyet dünyamızda köklü bir değişimi gerektirmektedir.

Türk siyasetinde etkin olan her türden siyasi anlayışı derinden etkileyen, Cumhuriyetin kuruluş paradigmasını esnek hale getirip, demokrasi ve hukuk devleti yönünde revize etmekten başka çıkar yol yoktur.

Ulusalcı / sol / Kemalizm´in cumhuriyetin kurucu ilkelerine dönüş çağrısı bir totalitarizm çağrısıdır; demokrasi, hukuk ve özgürlük içermez. Bundan dolayı bu çağrıya karşı demokratik hukuk devleti ilkesiyle yola çıkacak ve adaleti önceleyecek özgürlükçü bir anlayışa ihtiyaç var.

Ak Parti ile toplumda umut olan Muhafazakar dindarlar ve Ulusalcı/Sol/Kemalistler (Perinçek örneği)giderek birbiriyle benzeşmeye başladı. Muhafazakar dindarlar ve Ulusalcı/ Sol/ Kemalistlerin ortak yani içtihat kapısını kapatmalarıdır. Bu anlamda Garaudy´nin deyimiyle ikisi de entegristtir. 
Entegrizm, bir dinin ve ideolojinin belli bir tarih kesitinde yapılan yorumunu bütün zamanlar için geçerli sayan bir ideolojidir. Bazı anlayışlar elde olanı korumak adına bütün değişimleri tehdit olarak algılayıp reddederler. 

Bu durumda farklı düşünce üretenler tekfir ederek yok etmeye çalışırlar. Bir anlamda, Mehmet Okuyan, Mustafa Öztürk, Mustafa İslamoğlu´na yönelik susturma, tehdit ve linç girişiminin altın da İstiklal mahkemelerinin mantığı yatar.

Kuşkusuz, Türk toplumunda otoriterliği besleyen düşünce sisteminin kökleri üzerine düşünmek gerekir. Merkezi, otoriter, gerektiğinde hukuk ve adaleti ihmal edip, güvenlik üzerinden politika üretmek şeklindeki politik tavrın derin ve köklü bir zemini var. Bu zemin, bir taraftan devleti ve otoriteyi kutsayan Orta Asya Türk devlet anlayışına, öte yandan şura, biat ve seçim ilkelerini ihmal edip saltanatı kurumlaştıran İslam´ın Emevi yorumuna varır.

Son yıllardaki en önemli demokratik değişim, 15 Temmuz sonrası atılan adımlarla asker- Sivil dengesizliğinin demokratik bir standarda kavuşturulmasıdır. Cumhuriyetin kuruluşundaki asker ağırlığı sivil iradeye karşı daima kuşkulu bir bakış oluşturmuştur. Bu tutum daima ipleri elinde tutma refleksini dönüşmüştür. 27 Mayıs ipleri elinden kaçırma riskine karşı, militarizmin çözüm arayışı ve bu arayışı kurumsallaştırma anlayışıdır. Ancak bu adımların demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile pekiştirilmesi gerekir ki, bu konuda çok ciddi eksiklikler vardır. Bu eksikliklerin doğurduğu hukuk ihlalleri en önemli sorunlardan biridir.

Başkanlık sistemi daha demokrat bir yapı olabileceği gibi, otoriterleşmeye dönüş riski de taşımaktadır. Bu durumda gücün tek elde toplanması temel sorundur. Türk siyasetinin bütün birikimine karşın Tek Parti faşizmine demir atması en hafif tabirle talihsizliktir. Başkanlık sisteminin sağlıklı yürümesinin olmazsa olmaz koşulu, yargı bağımsızlığıdır.

Ne olursa olsun iktidar hukuk ile denetlenmeli, güç dağıtılmalıdır. Güç istencinin en önemli temeli lider kültü etrafında oluşan itaat anlayışıdır.

Lider kültü oluşturma bakımından Türkiye´deki bütün ideolojiler ve farklı siyasal anlayışlar, aynı zeminden beslenir. Bu zemin yanılmaz şeyh, ulu önder, gavs, insan üstü nitelikleri olan lider kültü üretmeye elverişlidir. Üretilen önderin laik ve muhafazakar olması çok önemli değildir. Siyasi liderlerin istisnasız birer tarikat şeyhi konumunda olmaları bir zihniyet sorunudur kuşkusuz. Siyasal liderler başta olmak üzere kanat önderleri ve cemaat liderleri mutlaka tarihselleştirilmelidir. Tarih üstü sayılan ve insanüstü bir konuma yüceltilen kültleri eleştirmek ve muhalefet etmek imkansızdır.

Diğer yandan, toplumda yaygın kabul gören hukuku güvenliğe feda etme yaklaşımının derin tarihsel kökleri var kuşkusuz. Yılların etkisiyle oluşan anlayışı ve zihniyet dünyasını dönüştürmek kolay değil.

İman etme konusunda bile Allah´ın insanları özgür bıraktığı bir dinden, totaliter bir tekfir ideolojisi üretmeyi başarabilmiş insanlar var. "Dinde zorlama yoktur" ayeti, her türlü ideolojik tutumun ve dinin seçiminde özgürlük demektir. Çünkü, özgürlük yoksa sorumluluk da yoktur. 
Allah insana kendini inkar etme yetisi bile vermiştir. Biz bu imkanı insanın elinden alamayız.

Sağdan sola, Sosyalizmden Kemalizm´e kadar Türk siyasetinin ana ekseni, devlet konusunda Iran ve Bizans´tan İslam dünyasına geçen ve kurumsallaşma Tanrı- devlet anlayışından beslenir. İslam siyasi aklı, Hz. Peygamber den 30 yıl sonra bir tür saltanat olan hilafet teorisine teslim olmuştur.

Buna karşıt olan Şii imamet teorisi ise çok daha totaliter ve yanılmaz imama itaati iman ilkesine yerleştiren bir anlayıştır. Cabiri´nin deyimiyle İslam dünyası, Müslümanların siyasal kodlarını oluşturan, Sünni hilafet saltanat anlayışından ve Şii imamet mitolojisinden kurtulmalıdır. Kuşku Yok ki, Ali Bulaç´ın gündeme taşıdığı ?Medine Vesikası? barış içinde bir arada yaşama idealine dayalı bir sözleşme arayışının temel referansıdır. Ama tarihsel süreç, Medine Vesikası´nın uygulama zeminini yok edecek şekilde gelişmiştir. Vesika, nerdeyse uzun yıllar unutulmuştur.

Siyasal anlamda zayıflamasına karşın hala siyaseti domine den Ak Parti, MHP´lileşmekten süratle uzaklaşmalıdır. Bunca yıllık birikim bu finali hak etmiyor. Çünkü milliyetçiliğin her yorumu, demokratik hukuk devleti idealine en uzak yorumlardan biridir. Bunca demokratik kazanıma rağmen, Türk siyasetinin Tek Parti Dönemi yıllarına dönüş riski kabul edilemez.

Bizim Müslüman olarak arayışımızın birincil ilkesi adalet olmalıdır. Devletçi, otoriter, gerektiğinde hukuku ihmal eden ve sadece güvenlik endişesinden hareket etmek şeklindeki siyasal anlayışlara rezerv koymak gerekir. Bu yüzden müzakereci siyaseti, adalet ve hukuk devleti ilkesini, birlikte barış içinde yaşama idealini savunmalıyız. Bunun için gerekli birikim Medine Vesikası´nda fazlasıyla mevcuttur.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR