Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Vefatının doksan sekizinci yıldönümü vesilesiyle Ali Emiri Efendi

Dursun Gürlek yazdı;

Vefatının doksan sekizinci yıldönümü vesilesiyle Ali Emiri Efendi

İstanbul’un cennet bahçelerinden biri de Fatih Camii haziresidir. Bir bakıma “hazine” diyebileceğimiz bu hazireyi Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Ahmet Amiş Efendi, Âbidin Paşa, Gazi Osman Paşa, Semavi Eyice, Halil İnalcık gibi âlimlerin ve Osmanlı devlet ricalinin kabirleri süslüyor. Bu ulema sınıfının arasında büyük kitabiyat bilginimiz ve ünlü kütüphanecimiz

Ali Emiri Efendi’nin mezarı da yer alıyor.

Türk milletine “Millet Kütüphanesi” gibi bir ilim ve kültür hazinesi hediye eden merhum, her yıl Ocak ayının yirmi dördünde dualarla anılıyor, çeşitli mahfillerde onunla ilgili toplantılar yapılıyor. Bu toplantıları tabii ki, adı geçen kütüphanemizin idarecileri organize ediyor. Önceki müdürümüz merhum Mehmet Serhan Tayşi’nin başlattığı bu toplantıları şimdiki müdiremiz Melek Gençboyacı Hanım da büyük bir gayretle, tam bir vazife aşkıyla devam ettiriyor.

Geçen salı günü, soğuk ve kar demeden yine Hazret’in kabri başında bir araya geldik. Fatih müftüsünün yanı sıra, belediye başkanımız M. Ergün Turan, Mehmet Kâmil Berse, Muhsin Karabay, Volkan Sacit Daylan ve isimlerini hatırlayamadığım birkaç Ali Emiri muhibbi de oradaydı. Önce Melek Hanım merhum hakkında kısa bir konuşma yaptı. Arkasından Kur’an-ı Kerim okundu ve hatim duaları edildi. Muhsin Karabay dostumuz bol bol fotoğraf çekti. Ertesi çarşamba günü ben de, vefatının 98. yılı dolayısıyla Türk Edebiyatı Vakfı’nda bir konuşma yapacaktım ama hava muhalefeti dolayısıyla program iptal edildi.

Memnuniyetle belirteyim ki, Ali Emiri Efendi’ye duyulan ilgi gittikçe büyüyor. Halbuki yakın zamanlara kadar onu tanıyanların sayısı yüksek olmadığı gibi, Dr. Muhtar Tevfikoğlu’nun, hakkında yazdığı kitabın dışında pek fazla bir kaynağa da rastlamıyorduk. Oysa şimdilerde onunla ilgili ciddi araştırmalar yapılıyor, eserleri Latin harflerine aktarılıyor ve çeşitli etkinliklerle yeniden keşfediliyor. Divanı da “Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı” tarafından 1328 sayfalık kallavi bir kitap olarak kültür dünyamıza kazandırıldı. Böyle bir hazineyi bana hediye etmek lütfunda bulunduğu için Melek Hanım’a bir kere daha teşekkür ediyorum.

Ali Emiri Efendi, hiç şüphe yok ki, Batılıların “bibliyoman” veya “bibliyofil” dediği, bizim ise “kitap âşığı”, “kitap kurdu”, “kitap delisi” gibi isimlerle tesmiye ettiğimiz tiplerin en önemlilerinden biriydi. Onun bu özelliğine bir örnek olması için kaleme alınan ilgi çekici bir yazıyı aşağıya alıyorum:

Büyük Osmanlı şairlerinden Yenişehirli Avni Bey’in torunu Avni Aktuç, 1951 tarihli “Matbaacılık Dergisi”nin 14. sayısında “Kitap Sevenler” başlığıyla neşrettiği yazısında şunları söylüyor:

“Türk milletine büyük bir kütüphane hediye eden Emiri Efendi merhum başta gelen kitap severlerden biriydi. Emiri Efendi, defterdarlıkta bulunduğu vilayetlerde boş kaldıkça yazma kitap aramak, icap ederse köylere, aşiret reislerinin çadırlarına kadar gitmek suretiyle bütün hayatını ve maaşını kitaplara vakfetmiştir.

Türk kültür tarihine kütüphaneler dolusu hediye ettiği tarihi, edebi vesikalar bu mukaddes mesainin semeresidir. Emiri Efendi, sahafların ‘alay’ tabir ettikleri kitap ve risale yığınları arasında büyük bir dikkat ile seçtiği dökük, yırtık, sararmış yazma kitap ve mecmua sahifeleri içinde mesela, Nef’i’nin basılmamış bir gazelini veyahut bilmem hangi paşaya söylenmiş bir hicviye kıtasını bulur bulmaz o sahifeleri sahafın anlayıp da fazla para istememesi için ehemmiyetsiz bir yazı imiş gibi kasten yığınlar içine atar ve orada bulunan müşterilerle konuşurken gözleriyle sahifeleri takip ederdi. Yığınlardan birkaç esaslı kitap seçtikten sonra… Hadi, yazık olacak…Günah!.. İçinde âyet, hadis var diye evvelce beğenmediği sahifeleri ehemmiyetsiz bir para karşılığında satın alırdı. Merhum bir bibliyoman değil, tam manasıyla bir bibliyofil idi. O, aldığı her kitabı uzun uzun tetkik eder, notlar alır, bazı kitapların ve mecmuaların kenarlarına imzasıyla ufak mütâlaalarla kaydederdi.

Sahaf dükkânlarının usanmaz bir ziyaretçisi olan üstad, resmi kütüphanelerimizin de devamlı okuyucularındandı. Kendisiyle ilk defa Bayezid Umumi Kütüphanesi’nde tanıştım. Bir gün kütüphane divanlarından şimdi ismi hatırımda kalmayan bir şairin divanını okuyordum. Yanımda kerli, ferli, kır sakallı bir zat oturuyor, göz ucuyla beni süzüyordu. Ben, manasını anlayamadığım beyitleri tekrar tekrar okuyor, ara sıra da lügate bakıyordum. Yavaşçacık, oğlum, dedi. Hangi mektebe devam ediyorsun? Sana burada birkaç defa rastladım, okuduğun şiirleri anlıyor musun?

- Efendim, Darülfünun Edebiyat Şubesi’ne devam ediyorum. Şiirleri de lügat yardımıyla anlamaya gayret ediyorum.

- Yâ, çok âlâ. Sen kimin oğlusun bakayım?

- Efendim, babam maliyede mümeyyiz Şevki Bey’dir.

- Evinizde edebiyat meraklıları çok galiba!..

- Efendim, yalıda hemen her gece, tarihten, edebiyattan, mûsikiden bahsedilir. Büyük babam Yenişehirli Avni Bey’in divanından bazı parçaları da, annemden okudum.

- Yâ, dem kesen, Yenişehirli meşhur şair Avni Bey’in torunusun, öyle mi?

- Evet efendim.

- Çok memnun oldum, âferin. Dur sana, belki de sizde bulunmayan büyük babanın birkaç gazelini göstereyim, diyerek kütüphane memuruna bir numara verdi. Biraz sonra önümüze büyük bir yazma kitap getirdiler.

- Oğlum bu ‘Mecmâu’l – Nezâir’ adlı bir mecmuadır. Vidinli Mustafa Paşa’nın kitaplarındandır. Büyük baban Avni Bey, Mustafa Paşa’nın bütün kitaplarını tetkik etmiş ve bazı kitap ve mecmuaların kenarına da ufak tefek mütâlâalar kaydetmiştir. Şu gördüğün şiir mecmuasının kenarındaki gazeller Avni Bey’indir, dedi.

Bizde bulunan külliyat arasında bu gazeller yoktu. Bekir Paşazade Avni imzası altında da bulunan beş altı gazeli, hayretle ve memnuniyetle kopya ettim.

İşte, bu muhterem kitapseveri böyle tanıdım. Ne zaman Fatih’ten, Millet Kütüphanesi’nin önünden geçsem, merhumun ruhunu rahmetle anarım.”

Yazımızı Yahya Kemal’in şu mısralarıyla bitirelim:

Yekpâre nur olan bu kütüphâne-i nefîs

Yekpâre servetiydi bu âlemde kendinin

Yâ Fahr-i Kâinât sen iyfâ et ecrini

Divân-ı Kibriyâ’da bu Şark ercümendinin



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER