Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

“Uzman” ne “baş” kim?

Hüseyin Akın Yazdı;

“Uzman” ne “baş” kim?

Uzman kimdir? Bir işin ustası olana bu ismi veriyoruz. Türkçe “uz” kelimesine man ilavesiyle oluşturulmuş bir sözcük. Usta adam-usta kişi anlamlarına gelip Almanca Fachmann (uzman) sözcüğünden esinlenerek ilk kez Fuat Köprülü tarafından üretildiği söylenir. Uzmanlık bir işte yoğrulmayı, pişmeyi ve her yönüyle o işi bilmeyi gerektirir. Hayat her insanı yoğunlaştığı konulardan tahtaya kaldırır onu imtihan eder. Buna tecrübe denir.

Tecrübe uzmanlığın olmazsa olmazıdır. Sadece belirli çerçevede bilgiye vakıf olan kişiye uzman dememiz “uz+man” kelimesine karşı bir haksızlıktır. Uzmanlık deneyim ile yoğrulmayı gerektirir. Bir yaşanmışlık vardır uzman olmanın tabiatında.

Tecrübe yaşanan iyi şeylerin devamı, yanlış ve olumsuz şeylerin bir daha tekrarlanmamak üzere hitamı demektir. Bu süreçleri yaşı ya da yürüyüşü itibariyle kazanamamış birinin mahdut zaman içerisinde muayyen konuları kavrayarak kazanması pek imkân dâhilinde görülmüyor. “Uz” olmaksızın uzman olmak nasıl mümkün olsun?

Bir şeyin başı olmak da bundan vareste değildir elbet. Bir insan bir sanat veya zanaat içerisinde ancak deneyim olarak kemal derecesine ulaşırsa “ser” yani “baş” olabilir. Başı ayakta tutan omuzlardır. Baş olmak sadece baş olmak isteyenin heves ve isteğine bağlı bir şey değildir, aynı zamanda o kişiye destek çıkıp omuz verecek kişilerin de olması lazım. Köprüyü geçmek, avluyu dolaşmak, caddeyi turlamak ne uzmanlık ne de baş olmak için kifayet etmez. Beyazlayan saçlarını kimsenin değirmende ağartmadığını bilmesi gerekir. Saçlarda bile yılların izi varken insanın kafasında, kalbinde ve yürüyüşünde bu neden olmasın?

Her şeyin hızla değiştiği, değişim olgusunun bile makul bekleme sürecini tamamlamadan yeni yeni durumlara evrildiği bir zamanda “uzmanlık” denilen yetkinliğin ne anlamı olabilir ki? Bir köprüden geçerek uzman oluyorsunuz, fakat önünüze hayatın çıkardığı bir sürü zorlu köprü ve barikat karşısında kalakalıyorsunuz. Tam daktilonun tuşlarına aşina olmuşken birden karşınıza klavye çıkıyor. Daktilonun uzmanı lakin klavyenin yabancısı olmanıza rağmen yine de “uzman” unvanı ile teselli buluyorsunuz. Dünün uzmanları günümüzün acemileridir bu yüzden. Erken verilmiş “uzman” ve “baş” unvanları gelişmeye katkı sağlamak bir yana yerinde saymayı getirir. Öyle ya kendinizi mesleğinizde zamanın şartlarına uygun biçimde geliştirmeseniz de uzmansınız ve başsınız bir kere. Ne diyelim, hadi hayırlısı!

 

BEKLENTİ

“İnsanın mutluluk kaynağı nedir?” diye sorsanız, “beklenti” derim. Yine “İnsanın mutsuzluk kaynağı nedir?” deseniz, yine aynı cevabı verir “beklenti” derdim. Biri umut ise diğeri hayal kırklığıdır. Karşınızdakinden bir şeyler bekliyorsanız ona odaklanırsınız. Beklentinizi karşılamadığı zaman kişi güzünüzden düşer ve içinizde yerleştirdiğiniz yerini kaybeder. Beklemenin treni gelmediğinde dünyanız harap olur. Beklentileriniz ne kadar az olursa yaşadığınız hayattan o denli razı olursunuz. Kişilerle kurulan dostluklar da böyledir. Dostunuzla ilgili ne kadar çok beklenti içerisine girerseniz dostluğunuz zamanla bir tür alışverişe dönüşür. Kişilerle ilgili beklentiler onlara taşıyamayacakları anlamlar yükleyerek gerçekleşir. Sizin yüklediğiniz o anlamın herhangi bir karşılığı o insanda yoktur hâlbuki.

Beklentisizlik insanın kendi kendisine yeterliliği ile mümkündür. “Belki gelir” diye beklemenin şayet olumlu ve güzel bir tarafı varsa bu “belki” sayesindedir. Belki “hiç belli olmaz” umudunun tek kelimeyle ifadesidir. Buradaki esneklik ve ihtimali durum insanların hayata açılan pencerelerini duvarlaşmaktan korurken duvarlarını da pencereye dönüştürür.

Gelenin olmadığını bile bile insan içten içe beklenti içerisine girer. Tek taraflı sevgilerde de durum böyledir. Bu yüzden yıpratıcı ve süründürücü olur. Otobüs gelsin diye bekliyorsun bir caddenin kenarında. Ne gelen var ne giden. Üstelik burada öyle bir durak da yok. Sadece bekleyenin bekleyişi var. Oysa ne büyük bir acı ve çiledir kendine at bir durumu karşıdan beklemek, bulamayınca da hüsrana düşmek.

Beklenti düşkünü insanlar herkesi kendileri gibi görme yanlışına düşerler. Aslında yaptıkları başkasında kendilerini beklemekten ibarettir. Çocukluk gençliği, gençlik yetişkinliği, yetişkinlik ihtiyarlığı, ihtiyarlık ise ölümü bekler. Hayat gizliden gizliye insanın kulağına eğilerek fısıltı tonunda sorar: “Benden ne istiyorsun?” İnsan söyleyecek bir şey bulamaz ve her zaman olduğu gibi yine aynı kelimeye sığınır: “Hiç.”

Bu “hiç” kelimesi insanın ağzından çıkan kilitli bir sandıktır. Sözün anahtarına sahip olmayanlar böylesi kelimelerin dilini çözemedikleri gibi kapısını da açamazlar.



Anahtar Kelimeler: “Uzman” “” ?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz