Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Ülke dışında derdimizi anlatamıyoruz, peki neden?

SİNAN ESKİCİOĞLU'NUN YAZISI;

Ülke dışında derdimizi anlatamıyoruz, peki neden?

Barış pınarı harekatıyla ilgili yalnız kaldık, ya da yalnız bırakıldık. Aslında ikisi de doğru. Arap Birliği bile bu konuda tarafını belli etti. ‘Hadi canım, onlar Osmanlı zamanında da bizi sırtımızdan vurmuştu’ diyenlerinizi duyar gibiyim, evet haklısınız. 

Peki ya KKTC? 

Mustafa Akıncı: ‘Barış pınarı desek de, akan kandır’ ifadesini kullandı. 

Gerçekten biz derdimizi neden anlatamıyoruz? 

ABD, kendi ülkesindeki ayrılıkçıları tehditle sindirirken; İspanya’da ayrılıkçıların bağımsızlık istekleri bir şekilde kapatılırken; insanlar dertlerini anlatabiliyorlar da, biz neden yapamıyoruz? 

PKK, 1984 Eruh baskınından bugüne gelene kadar bebekleri katletti. Gencecik öğretmenler, doktorlar, devlet memurları teröre kurban gitti. A. Öcalan hapiste, Selahattin Demirtaş da aynı şekilde. 

Suriye’deki terör yapılanmaları ile ilgili olarak başlatılan Barış pınarı harekatı dünya kamuoyundan hakettiği desteği göremedi ve göremiyor. 

Angela Merkel’le yapılan telefon görüşmesinde Merkel, bu harekatın derhal sona erdirilmesi gerektiğini ifade etti. 

AB ülkeleri de karşısında. Macaristan ve Bulgaristan gibi ülkeler, tehlikeye binaen kerhen olsa gerek, farklı açıdan baktıklarını ifade ettiler. 

Rusya’dan hala daha ses yok. Bu sessizlik de bana çok garip geliyor. 

Neden derdimizi anlatamıyoruz, neden anlamıyorlar? 

Derdimizi anlatamamamızın nedeni, bence bu ‘belirsiz’ durum. Şu an bir belirsizlik hakim. ‘Kurt, puslu havayı sever’ sözü tam da uygun. Umarım bunu da bazıları alıp kullanmazlar, ‘işte asıl bizim istediğimiz bu, bizim revierimiz’ diye. 

Avrupa’daki basın Barış pınarı harekatına olumlu bakmıyor. 
Suriye’nin topraklarının işgal edildiğini ve bu bölgedeki Kürtlerin soykırıma maruz kaldıklarını yazıp, çiziyorlar. Ve hatta Almanca olarak ‘Völkermord’ ifadesini kullananlar da hiç az değil, ki bu terim çok ağır bir ifadededir. 

Derdimizi anlatamama sebebimiz ‘belirsizlik’. 

Bu belirsizliğin iki temel ayağı var: Dış ve iç. 

Önce dış ayağından başlayayım:

İki süper güç olan ABD ve Rusya, çok seçenekli stratejiler kurmuş durumdalar. Bu stratejiler, siz bunlara plan da diyebilirsiniz. 

Nedir bu çok seçenekli stratejiler? 

Suriye konusunda ne yapılacak, 

Türkiye nasıl konum alacak, 

Işid militanları ne olacak, 

Kürtlerle, Türkiye’yi ve Işid ile İslamcı terörcüleri ne zaman aynı noktada buluşturalım…

Bu konular belirsiz ve nasıl şekilleneceğini de zaman gösterecek. İşte bu yüzden de, ülkeler en iyi oyunu kurmaya çalışıyorlar. Operasyonun daha geniş araziye yayılması, her şarttta işlerine geldiği için ses çıkarmıyorlar. Belki birkaç gün sonra karşı saldırı başlar…

ABD, S400 konusunda Rusya’ya yaklaşan Türkiye’ye ders vermek istiyor ve ‘tarafını seç’ noktasına getirmek istiyor. Rusya sanki farklı mı, o da aynı noktaya getirme derdinde. Bu yüzden de bekliyorlar. 

Türk askerleri ilerlesin diye ABD elinden geleni yapıyor ve bu da çok düşündürücü aslında. Sanki tuzaklama taktiği gibi geliyor bana. 

Rusya’nın sessiz ve seyirci kalması da, aynı şekilde tuzaklama taktiği olduğu şüphesi olduğunu göstermekte. Bir anda Suriye ordusu ortaya çıkar ve arkasında Rusya ile sıcak çatışma başlayabilir. 

Bu kadar bilinmez bir araya gelince de, ortaya çıkan kocaman bir belirsizlik. Bu belirsizlik olunca da, yurtdışı basını, geçmişe dönük olanları hatırlayarak manşetler atıyor. 

Nedir bu geçmişe dönük hatırlananlar? 

İşte bu da, belirsizliğin iç ayağı, yani Türkiye. 

İddianamesiz gözaltılar, 

Gazetecilerin hapse atılması, 

OHAL ve sonuçları,

Belediyelere kayyum atanması, 

‘Ey’ ile başlayan demeçler ve ilişkilerin gerdirilmesi, 

‘Biz kimseye muhtaç değiliz’ ifadeleri ile dünyadan soyutlanma, 

Keyfi uygulamalarla hukukun çiğnenmesi, 

Kürt vatandaşlarımızla yapılmak istenen ‘çözüm süreci’nin iptal edilmesi, 

Kucaklayıcı bir yönetim anlayışından, tamamen Milliyetçi çizgiye geçilmesi ve hatta dinin de millileştirilmesi, 

Operasyon karşıtı olanların, sosyal medya paylaşımları sebebiyle tutuklanmaları konuları gibi…

Bu iç faktörler, derdimizi anlatamayışımızda çok önemli rol oynamakta. Eğer onlar olmasaydı, belki bugün konuştuğumuzda inandırıcı olabilirdik ama olamıyoruz. İnsanlara inandırıcı gelmiyor çünkü. 

Zorlanıyoruz. 

Sevgi ve Bilgiyle kalın



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz