Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Türkiye’nin atağı

Türkiye NATO içindeki rolünü bu defâ verilmesini beklemiyor, bizzat kendisi belirlemek istiyor. Başarılı olur mu, bilmiyoruz. Ama bunun yeniden ABD’nin kapısına yatmak olmadığını söylenebilir..

Türkiye’nin atağı

Süleyman Setfi Öğün yazdı;

Evvelâ kısa bir hatırlatma yapalım… Bâzı çevreler tarafından, Biden’ın iktidâra gelmesinden başlayarak, ABD dış siyâsetinin tam bir savrulma yaşadığı ifâde ediliyor. Hakikâten de ilk bakışta, bir sapmanın olduğu dikkât çekiyor. Biden, iktidârının ilk aylarında Çin’i rakip, Rusya’yı ise doğrudan hedefe koyan bir dizi çıkış ve açıklama yaptı. ABD-AB bağlarını, Trump devrinde hayli gevşemiş olan NATO disiplini üzerinden geliştirmeyi gâye edinen ve apaçık Rusya’ya meydan okuyan değerlendirme ve açıklamalardı bunlar. Nitekim Almanya-Rusya arasındaki Kuzey Akım hattına mâni olmak kararlılığı, Belarus ve Ukrayna meselelerinin kızışması bu siyâsetlerin emâreleri olarak değerlendirildi. Biden’ın Putin’e “kâtil” sıfatını kullanması tablonun zirve yaptığı aşamaydı. Pek çok çevre yeni bir Soğuk Savaş’ın başladığı tarzında değerlendirmelerde bulunmaya başladı. Doğrusu ben de bu fikirdeydim. ABD’nin Çin’i “şimdilik” dışarıda tutarak, oklarını Rusya’ya çevirdiğini düşünüyorduk. Biden’ın seçim kampanyaları esnâsında kullandığı, “Amerika geri dönüyor” sloganı da yeni bir Soğuk Savaş gidişinin mottosu olarak görülüyordu.

Siyâset, bilhassa da devletler arası siyâset determinizm kaldırmıyor. Bu sebeple değerlendirmeleri sınırlı tutmakta büyük bir yarar var. Veri bir evre, kendisinden sonra gelecek olan evreyi, evet belirliyor; ama bu belirlemenin doğrusal olarak işlemesi gerekmiyor. Tam aksine, burada da çok defâlar diyalektik işliyor. Gidiş tersine evrilebiliyor.

İçinde bulunduğumuz aşamaya bir bakalım.. ABD’nin, Almanya ile Rusya arasındaki Kuzey Akımı tasarımına yeşil ışık yaktığı görülüyor. Tırmanan ve savaşın eşiğinde olduğumuzu hissettiren gelişmeleriyle Ukrayna meselesi görece sönümlenmiş durumda. Reykjavik görüşmelerinde Blinken ve Lavrov hayli barışçıl söylemlerle gazetecilere izahatlarda bulundular. Biden-Putin zirvesinin altyapı çalışmaları tamamlanmış durumda. Attrik üzerinde aşağı yukarı anlaşmış durumdalar. Nihâyet Biden beklenen açıklamayı yaptı ve Soğuk Savaş hatıralarını canlandırmak istemediğini ifâde etti. Dahası Pentagon çevrelerinden gelen değerlendirmeler tam bir hedef değişimine işâret etti. Çin yeniden, tıpkı Trump’lı günlerde olduğu üzere, Corona’yı dünyânın başına belâ eden, diktatörlükle idâre edilen, endüstri ve teknoloji hırsızı bir düşman olarak ilân edilmeye başladı.

Şimdi ne diyeceğiz? Kimileri bunun ABD’nin aczi olduğunu, Rusya’nın yürüttüğü kararlı duruşlar üzerinden püskürtüldüğünü ileri sürüyor. Doğru..

Rusya Ukrayna kartına karşı İsrâil kartını açtı.. Ukrayna ve Belarus meselelerinde dik durdu ve ABD’yi geriletti. Başka bir değerlendirme ise, ABD’nin bir güç denemesi yaptığına ve sahadan gelen verilerle bunu elde edip reelpolitik bir ayarlamaya gittiğine işâret ediyor. Bu değerlendirme bence daha doğru. Neticeten ABD ve Rusya elbette esasta değil; ama aralarındaki gerilimi nasıl yürütecekleri konusunda anlaşmaya başladı. ABD en azından bir şeyi daha berrak olarak gördü. Rusya’nın üzerine fazlaca gittiği zaman, Rusya-Çin yakınlaşmasını derinleştirmekten başka bir şey yapmış olmuyor. Hâlbuki sahada, başta Sibirya’daki Çin kolonizasyonu gelmek üzere, Rusya ile Çin arasındaki meseleler çok daha somut. ABD, Rusya ile görece yumuşayarak bu meselelerin tansiyonunu yükseltmek istiyor. Yâni, birbirine düşmüş olan Rusya ve Çin’in, ABD’nin elini güçlendireceğini öngörüyor. Rusya’yı Avrupa’da “bir derece” rahatlatmak karşılığında istediğini elde etmiş oluyor.

Bu gelişmeler Türkiye-ABD ilişkilerine de tesir edecek gibi duruyor. Unutmamak lâzım gelir ki, büyük güçlerin anlaşması Türkiye için dâima en sıkıntılı durumu meydana getirir. En az iki buçuk asır, Osmanlı devleti bu çelişkileri ve rekâbetleri kullanarak ayakta kalmayı başarmış; lâkin 20. Asrın başında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ittifâkı gerçekleşince ringe havlu atmak zorunda kalmıştı. II. Genel Savaş sonrasında Sovyet Rusya ve ABD arasında yeniden başlayan kutuplaşmayı kullanarak, dünyâda kendisine yeniden yer bulmuştu. Soğuk Savaş sonrasında ise NATO tarafından terk edilmeye; dahası tehdit edilmeye başlayınca, Türkiye’nin yeni doğrultusu Rusya ve İran ile birlikte hareket etmeye başlamak oldu. Şimdi gelinen aşamada ise tablo bizim için alarm veriyor. İran’ın başka bir mecraya geçmesi, ABD ile Rusya arasındaki gerilimin bir veyâ bir kaç derece düşmesi bizim için hayırlı değil. Bilhassa Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya; nihâyet Sûriye ve Irak’ta işlerimizi bozabilecek bir manzara gösteriyor.

Türkiye’nin son atağı -ümit ederim ki başarılı olur- bu yeni durumu karşılamaya mâtuf. Türkiye; Ukrayna ve Bükreş Dokuzlusu olarak bilinen Polonya, Macaristan, Romanya vb devletleri içine alan yeni bir hat üzerinde tesirini arttırarak yukarıda bahsettiğimiz menfî tabloyu dönüştürmek istiyor. Buna, ihtiyatlı bir şekilde de olsa PESCO başvurusunu da eklemek mümkün. Türkiye NATO içindeki rolünü bu defâ verilmesini beklemiyor, bizzat kendisi belirlemek istiyor. Başarılı olur mu, bilmiyorum. Ama bunun yeniden ABD’nin kapısına yatmak olmadığını söyleyebilirim. CENTCOM’un çılgın projelerini NATO ile dengelemeyi esas alan değişik bir gayret bu.. Dediğim gibi inşaallah başarılı olur…



Anahtar Kelimeler: Türkiye’ atağı

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz