Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

TÜRKİYE DÜŞÜNCE PLATFORMU’NUN KADEM BAŞKANINA SORULARA VERİLEN CEVAPLARA KARŞI AÇIKLAMALAR -7. Bölüm(Son) / Muharrem BALCI

Av. Muharrem Balcı'nın kaleme almış olduğu Türkiye Düşünce Platformu'nun KADEM Başkanına sorulara verilen cevaplara karşı açıklamaları içeren 7.(son) Bölüm...

TÜRKİYE DÜŞÜNCE PLATFORMU’NUN KADEM BAŞKANINA SORULARA VERİLEN CEVAPLARA KARŞI AÇIKLAMALAR -7. Bölüm(Son) / Muharrem BALCI

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ HAKKINDA

KADEM’İN AÇIKLAMALARINA KARŞI BEYANLAR

 

TÜRKİYE DÜŞÜNCE PLATFORMU’NUN KADEM BAŞKANINA SORULARA VERİLEN CEVAPLARA KARŞI AÇIKLAMALAR -7. Bölüm(Son)

Muharrem BALCI

10 Temmuz 2020

 

Sayın Okuyucu;

Bu çalışma, Türkiye Düşünce Platformu(TDP) adında bir grup duyarlı insanın KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) Başkanı Sayın Dr. Saliha OKUR GÜMRÜKÇÜOĞLU’na İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve 6284 sayılı Kanun hakkında sordukları sorulara Sayın Okur tarafından verilen cevaplar, cevapların içinde ve bitimlerinde tarafımızdan değerlendirilmiş olup, konuya duyarlı halkımızın bilgisine sunmak için hazırlanmış bir metindir.

Bu çalışmanın amacı, KADEM ile bir polemiğe girmek değil, İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinin, tarafımızdan nasıl anlaşıldığı ve kısmen farklı bakışımız hakkında Kadın Hakları Savunucusu dernek olan KADEM’i ve kamuoyunu bilgilendirme isteğimizdir. KADEM’in TDP’nin sorularına verdiği cevaplara düştüğümüz bu şerhleri KADEM’e bizzat göndermememizin nedeni, KADEM’in bu cevalarunı web sayfalarından kaldırmasının, bu konuda farklı görüşlerle polemiğe girmemek olduğu düşüncemizdendir.

Not: Metin içinde sonu M. Balcı ile biten parantez içindeki renkli kısımlar bize aittir.

M. BALCI

………….

21. İstanbul Sözleşmesi Türkiye’nin 1800’lerde başlayan modernleşme sürecinin kadın üzerindeki hamlelerinin bir sonucu olarak görülmeli kanaatindeyim. Dünyada yaygın hâle getirilmek istenen LGBT vb sapkın hareketlerin devletler eliyle himaye edilerek yürütülmesi için oluşturulmuş kurumsal yapılar inşa etme çabalarının 2011 konjonktüründe sistemi domine eden Fetö eliyle bize yutturulmuş bir dolma olduğunu düşünüyorum. Mezkûr tarihte Kadem henüz kurulmamış idi ve bu ifsat projesinin faturası oraya kesilmemeli. Elbette hak ve sorumluluklar konusunda bazı eksik ve noksan hususlar vardır, bir şekilde kurumların zihinlerine eşik altı algı operasyonlarıyla sirayet eden Fetö iltisaklı kişiler sözleşme lehinde olanları da aleyhinde olanları da çok sofistike bir şekilde saflara ayırarak fitneyi büyütmeye devam ediyor. Soros ekibinin dünya çapında destek verdiği yapı ve kurumların bizdeki uzantılarına bakarak aslında hepimiz doğru yol ve yön tutturabiliriz kanaatindeyim. Bu sebeple oluşum aşamasında kurulmadığı için dahli ve katkısı olmayan böyle bir yıkım ihalesine taraf gibi görünerek Kadem kendisini en yakınında olan yapılardan bile uzaklaştırmaya neden rıza gösteriyor veya böyle algılanmaya fırsat veriyor? (Selim Cerrah)

(İşin sorumlusunu bulduk: FETÖ. İstanbul Sözleşmesini FETÖ imzaladı, Meclisten geçirdi, 6284’ü yaptı. İyi de Sayın Cumhurbaşkanı bu Sözleşmeyi savunuyor ve imzaladı. AK Parti savunuyor ve silme parmak kaldırdı. FETÖ ile mücadele edenler FETÖ’nün eserlerini mi savunuyor? Yoksa FETÖ’nün algı yönetiminin ezikliği hala yaşanıyor mu? İki Aile Bakanı Hanım Sözleşme uğruna bakanlıktan azledildi ve Fatma Şahin bakan yapıldı, Sözleşme imzalatıldı. Sözleşmeyi imzaya hazırlayan bakan bilerek veya bilmeyerek FETÖ mü oluyor? Eğer öyle ise diğer milletvekilleri ve hükümet erkânı da FETÖ veya etkisinde kalanlar denmiş olur ki bunu AK Parti kabul etmiyor. AK Parti’den milletvekili adayı olanlar nasıl böyle bir tezi savunabiliyor? Bakan atama ve azlinin hangi yetki ile yapıldığını bilmezden gelmek veya söyleyememek de bir başka facia. İstanbul Sözleşmesi ile KADEM’in kuruluşu arasındaki ilişki için yukarıdaki açıklamalarımıza bakınız. Elbette ki İstanbul Sözleşmesinin faturası sadece KADEM’e kesilemez. İstanbul Sözleşmesinin yapımında emeği (!) geçenler, imzalayanlar, savunanlar, KADEM ve kurucuları bu ifsad projesi toplumsal cinsiyet eşitliğini bu Millete dayatatılmasından sorumludur. Şu anki Kadın Bakanının da KADEM üyesi olduğu unutulmamalı. Sözleşmeyi imzalayan Fatma Şahin’in de KADEM üyesi1 olduğu unutulmamalı. Sosyal medyada olur olmaz, doğru yanlış, iktidarların tüm icraatlarını alkışlayanlardan, icraatların içinde yer alanlardan, bu ifsad projesinde FETÖ’ye atıftan başka bir beyan beklemiyorduk. Yoksa İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kandırıldık mı? Eğer kandırıldıysak tornistan yapmak zor değil. Ne duruyorsunuz Sayın Vekil adayı Cerrah? M. Balcı)

OKUR: Kadına yönelik şiddet, her şeyden önce bir insan hakları ihlalidir. Ayrıca, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadına yönelik şiddet, mücadele edilmesi gereken ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak nitelendirilmektedir. Sözleşmenin amaçları; kadına yönelik her türlü şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak, ortadan kaldırmak, şiddet mağdurlarının korunması amacıyla politika ve tedbirler geliştirmek; kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmaya çalışmak, bu alanda uluslararası işbirliğini geliştirmek ve kuruluşların kolluk birimleriyle etkili iş birliği yapmalarını desteklemek olarak ifade edilmiştir.

Sözleşme, üçüncü bir tür oluşturmaya ya da LGBT’yi hukuk normu olarak belirlemeye veya teşvik etmeye yönelik herhangi bir hüküm taşımamakta iken meselenin odağını yanlış bir tarafa çekmek, hem var olan sorunu çözümsüz bırakmakta hem de yeni sorun alanları doğurmaktadır. (Sözleşme, sadece LGBT’ye değil, LGBT ve artılarını (pedofili, zoofili, nekrofili, ensest ve daha ötesini) da güvenceye kavuşturan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine güvence veriyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin neden feministler ve eşcinseller tarafından savunulduğunu anlayamamışlar. Toplumsal cinsiyet eşitliği bir küresel politik projedir. Bize yansımaları ve güvencesi de İstanbul Sözleşmesidir. KADEM dışındaki kuruluşların neredeyse tamamı, toplumsal cinsiyet eşitliğini konuşurken, feminist ve eşcinsel hareketin özgürlüğünü de konuşmuş oluyorlar. Feminist ve eşcinsel hareketler eşcinsel haklarını değil, görünürlüğünü, örgütlenmesini, ifsad faaliyetlerini konuşuyor ve dayatıyorlar. KADEM’in bunu anlamadığını düşünmüyorum. KADEM, İstanbul Sözleşmesini ve tek taraflı, kadına pozitif ayrımcılık içeren düzenlemeleri savunmak adına bu gerçekleri görmezden geliyor. Mantık örgüsü şu: “Hele şiddet konusunu bir halledelim, eşcinsellik sorununa da bakarız.” Nitekim 2004 yılında Brüksel’de Konrad Otel’de yapılan dayatma ile birlikte “zinanın suç olmaktan çıkarılması”nda da aynı mantık hâkimdi. Aradan 15 yıl geçtikten sonra zinayı suç olmaktan çıkaran irade, “AB kriterleri diye bir yanlışlık yaptık” demiştir. İstanbul Sözleşmesi de AB kriterleri esas alınarak düzenlenmiş, imzalanmıştır.

Burada bir önemli konuya dikkat çekmekte yarar vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği küresel politik bir projedir. İnsanlığın mahvına neden olacak, insan cinsini insanlıktan çıkaracak, Harari’nin ifadeleriyle, insan türünü farklılaştıracak politikaların taşıyıcısı, yapısöküm projesidir.2 İstanbul Sözleşmesi bu yapısöküm projesinin uygulanmasında araç olarak dayatılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi ile insanların iradeleri felç edilerek, toplumsal cinsiyet eşitliği aşkına her tür queer/akışkan kimlik sapkınlığına yol verilmektedir. Türlü eğlence yolları kullanılarak gençlerin iradelerine çökülmekte, bağımlılaştırarak köleleştirilmelerinin yanı sıra, cinsel tercih/yönelimler oluşturarak iradeleri felç edilmek istenmektedir. Bu bir politik savaştır ve bu savaşın asıl gayesi insanları öldürmek değil, iradelerini yok etmektir. Nitekim savaşın kurallarının en önemlisi, belki de hepsinin özeti: “Savaş, hasmını yok etmek için değil, iradesini yok etmek için yapılır”.3 Konu şiddet değildir. Şiddet bu projenin gösterilen ucudur. Arkadan gelen asıl tehlike iradeler üzerinde algı yönetimi ile sonuca gitmektir. KADEM mensuplarına Mücahit Gültekin’in muhteşem çalışmasını4 tavsiye ederim. M. Balcı)

KADEM’in sözleşmeye herhangi bir dahli ve katkısı olmamasına rağmen konuyla ilgili görüş ve değerlendirmelerini paylaşması, kadın çalışmalarını odağına alması ve şiddetle mücadele etmeyi amaç edinmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Zira söz konusu sözleşme kadına karşı şiddetle mücadeleyi amaçlayan bir sözleşmedir.

Burada hepimize düşen, toptancı davranmak yerine kılçık temizliği yaparcasına hassas davranmaktır; LBGT’nin yaygınlaştırılması çabalarına kızdığımız kadar şiddeti önlemek için de gayret içinde olmalıyız. (KADEM bu “kılçık temizliği”ni yapıyor mu? Yoksa Sözleşmeyi toptan, tüm hükümleriyle mi savunuyor. Buradaki cevaplardan da anlaşıldığı gibi tamamını savunuyor, ama karşıtlarına da kılçık temizliği yapın diyor. Her uluslararası düzenlemenin bir mantığı vardır ve bu mantık, kendisine kanını, canını, rengini veren bir inancın, ideolijinin ürünüdür. Her konuda olduğu gibi “muhafazakâr” tutumla olayları, Sözleşmeleri, yasaları değerlendirmek, yukarıda belirttiğimiz gibi sonradan pişmanlıklara neden olabilir. Birilerinin pişmanlığının faturasını bir Milletin ödemesi doğru değildir. M. Balcı)

22. İstanbul sözleşmesi için sadece tek soru sorsak o da şu olurdu...! Sözleşme yürürlüğe girdiği halde 2019 yılı Ağustos ayında tam 49 kadın cinayeti işlendi.

OKUR: İşlenen kadın cinayetlerinin İstanbul sözleşmesi sebebiyle işlenip işlenmediğinin kaydını tutan bir sistem olmadığı gibi, İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanunla birlikte önlenen kadın cinayetlerine ilişkin bir matematiksel veri de yoktur. Şiddet mi arttı yoksa görünürlüğü mü arttı tartışmaları dahi sağlıklı bir sonuç bulabilmiş değildir. (Neden böyle bir sistem yok? Çok mu zor? Tüm emniyet ve mahkeme kayıtları devletin elindedir. Devlet himayesindeki KADEM bu kayıtlara ulaşamıyor mu veya ulaşmak istemiyor mu? Çetelesi tutulmayan somut vakalar üzerinde konuşmaya çalışmak, havanda su dövmektir. Bu konuda KADEM’in, ilgili kurumlara soru sorması, belge istemesi sorumlulukları vardır. M. Balcı) Bu sebeple ihtimaller üzerinden değil somut vakalar üzerinden meseleye yaklaşılmalıdır. Aksi takdirde söz konusu cinayetlerin Sözleşmenin doğru bir şekilde uygulanmadığından kaynaklandığı ve iptali durumunda şiddet ve cinayet vakalarının birkaç kat artacağı gibi bir hipotez de öne sürmek mümkün olabilir.

Şiddet olaylarının, Sözleşmenin kaldırılmasından daha çok şiddet sebeplerinin tespit edilerek, çözümlerinin bulunması noktasındaki çalışmalarla sona ereceği muhakkaktır. (Elbette bu söz doğrudur ve şiddet sebepleri araştırılmalıdır. Sözleşme ve 6284 sayılı Kanun eleştiricileri de bunu söylüyor. Sözleşmenin doğurduğu kanun uygulamaları şiddeti artırmıştır. Neden bunu araştırmıyorsunuz? M. Balcı) Kadın cinayetlerinin veya şiddetin artması bizi tedirgin ediyorsa bu alandaki bilimsel çalışmalara bakarsak şiddetin sebeplerini görebiliriz; alkol, iletişimsizlik, işsizlik vb. Bunlarla mücadele ediyor muyuz? Keza kadına şiddetin artması bizi endişelendiriyorsa, bir ailede bir şiddet vakası olduğunda bu durumu hafife alan, “aile içine karışılmaz, aralarında çözsünler” deyip sanki güç açısından denkler arası bir ilişki varmış gibi davranan, şiddet failine “otorite”sini sarsmamak için hesap sormayan ve bu gibi pek çok davranışla mağduru şiddete mahkûm kılıp, faili de şiddetinde cesaretlendiren toplumsal davranışlarla mücadele etmek gerekmez mi?

Daha önce de ifade edildiği üzere KADEM için İstanbul Sözleşmesi alternatifsiz değildir. Ancak, kadın cinayetlerinin artmasıyla arasında doğrusal hiçbir bağlantı yok iken, kadın cinayetlerini önlemek üzere getirilmiş bir düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak pek mümkün gözükmemektedir.

Ülkemizde birbirine zıt iki tutumun varlığı da bu konu üzerinde ayrıca düşünmeye değer. Bazıları İstanbul Sözleşmesi uygulandığı için kadına şiddetin artığını iddia ederken, bazıları da Sözleşmenin yeterince uygulanmadığı için kadına şiddetin arttığını ifade etmekte ve kanunun daha iyi uygulanması için kampanyalar düzenlemektedir. (Sayın Okur’a ve KADEM ailesine önemli bir çalışmayı hatırlatalım. Mücahit Gültekin ve Meryem Şahin’in, KADEM’in kuruluşundan sonraki bir tarihte 2014 yılında yaptıkları araştırma raporunda toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları uygulayan 4 İskandinav ülkesinde “Kadın ve Aile” incelenmiş,5 sonuçları ortaya konmuş, Türkiye de bu Raporda değerlendirilmiştir. Bu rapordan maalesef ne Kadın Bakanlığı ne de KADEM ve diğer kadın kuruluşları yararlanmamış, hatta incelememişlerdir. İstanbul Sözleşmesi görüşmeleri sırasında ve imza aşamasında bu örnekler incelenmiş, hatta kamuoyunun bilgisine sunulmuş olsaydı, yani kamuoyu bilgilendirilmiş olsaydı, belki sonuç farklı olurdu. Ancak Sözleşme yangından mal kaçırırcasına, halkın haberi olmadan, halka rağmen imzalanmış, Mecliste de 26 dakikada6 oy birliği ile onaylanmıştır.7 M. Balcı)

23. Ömür boyu nafaka meselesi. Bir insan bir ay, bir sene beraber kaldığı bir kadına ömür boyu para ödemesi helal mi, hukuki mi, adaletli mi? Vicdansızlık değil mi? (A. Kadir Nurzade)

OKUR: Nafaka meselesinin İstanbul Sözleşmesiyle ilgisi bulunmamakla birlikte kafa karıştıran hususlardan biri olduğu gerçektir. Türk Medeni Kanununa göre nafakayı takdir yetkisi boşanma davasının bir sonucu olarak hâkim tarafından, yargılama içerisinde, gerek kusur oranı gerekse de boşanma neticesi maddi olarak mağdur olacak tarafı da göz önünde bulundurarak nafaka yükümlüsünün ekonomik durumuna göre takdir edilmektedir. Diğer yandan ömür boyu ödeme istisnai koşullar da oluşabilirken süreç içinde yasal şartlar oluştuğunda nafakanın kaldırılması nafaka yükümlüsü tarafından talep edilebilir. Hâkim şartlar doğrultusunda nafakayı tamamen kaldırabilir.

KADEM nafakanın süreli olmasından yana görüş bildirmiştir. İhtiyaca binaen 2 yıla kadar olan evliliklerde 2 yıl, 2 yıldan fazla olan evliliklerde ise maksimum evlilik süresi kadar nafaka olmalıdır. Ancak evli kalındığı sürede karşılaştığı muamele neticesinde kişinin hayatını idame ettirmede sıkıntı doğuracak kalıcı hasar yahut engellilik durumlarında ömür boyu nafaka yetkisinin de hâkimin takdirinde kalması gerekmektedir. (Bu cevabın içinde “iddet müddeti” konusu es geçilmiş. M. Balcı)

24. Kadem en az 2 yıl olmak üzere evlilik süresine göre bir nafaka yükümlülüğü öngörüyor. Mer’î hukuka tâbî olduğumuz için, buraya mahsus bir Şer’î uygulama yapılamaz diyor. Ancak bu durumda kadının 3 aydan sonra aldığı nafakanın helal olmayacağını diyanetten ve ilahiyattan hocalar söylüyor. Bu durumda kadını korumak adına haram yedirmek yerine bu yükümlülük devlete ait olsa, ihtiyacı sabit ise ihtiyacını devletten alsa daha uygun olmaz mı? Her yasal olan hak helal midir?

OKUR: İslam hukukuna göre boşanmış kadınlar, iddet süresince nafakasını, nikâh esnasında karsarlaştırılmışsa, karar verilen mehir miktarını (mehr-i müsemma), kararlaştırılmamışsa, boşanan kadının sosyal statüsüne denk kadınlara takdir edilen mehri (mehr-i misl); gönül alıcı hediyeyi (müt’a) ve farklı görüşler olmakla birlikte boşama tazminatını almaya hak kazanır.

Medeni kanundaki düzenleme gereğince kusursuz veya diğer eşe göre daha hafif kusurlu olan tarafa, dava sırasında yapılan araştırma sonucuna göre belirlenen sosyal ve ekonomik koşullara göre nafaka bağlanabilir. Nafaka miktarı tarafların sosyal ve ekonomik koşulları gözetilerek belirlenir. Hâkimin nafakayı süreli vermesini öngören veya engelleyen bir yasal düzenleme yoktur. Ayrıca nafaka yükümlüsü, nafaka alacaklısının sosyal ve ekonomik durumunun iyileştiğinden veya kendi ekonomik durumundaki kötüleşmeyi gerekçeye göstererek, nafakanın iptali ya da indirimi konusunda dava açabilir. Öte yandan kadının başka biriyle evlenmesi de nafaka yükümlülüğünü ortadan kaldırır.

KADEM olarak bizler de nafakanın süreli olması kanaatini paylaşıyoruz. Ancak her davanın durum ve şartlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz. (Soruya cevap verilmemiş. M. Balcı)

25. Anayasanın 10. maddesine göre kadın - erkek herkes eşit. Neden erkekler nafaka ödemek zorunda, kadınlar neden ödemez? Bu durum Anayasaya aykırı bulmuyor musunuz? (A. Kadir Nurzade)

Türk Medeni Kanununda nafaka yükümlüsü diye tanımlama yapılmış, kadın erkek ayırımı yapılmamıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık durumu yoktur. Boşanma sonucunda maddi anlamda mağdur duruma düşen ve boşanmaya sebep olaylarda daha az kusurlu olan erkek de kadından nafaka talep edebilir. Bu duruma yasal bir engel yoktur. Uygulamada eski eşine nafaka ödeyen kadınlar da bulunmaktadır. (Bu açıklamalarda, nafakada İslam’ın görüş ve uygulamasından bahis yok. Sadece adı var. Medeni Kanun uygulamasında kadının erkeğe nafaka ödeme durumu milyonda bir dahi değildir. Çalışan kadına dahi nafaka ödendiği vakidir. 2 yıla kadar evliliklerde neden 2 yıl? Cevabı yok. Gerekçesi de yok. Uzun süreli evliliklerde neden evlilik süresince? Cevabı yok. Yeter ki kadının lehine olsun. Kadının yeniden evlenebileceği, erkeğin yeniden evlenip yuva kuracağı düşünülmüyor. KADEM Süresiz nafakaya karşı, fakat sorulduğunda görüş belirtmekten öte eylemi yok. Sırf süresiz nafaka yüzünden gerçekleşen kadına şiddete ilişkin bir öneri yok. Yeter ki kadın lehine olsun. M. Balcı)

26. Evinden kovulan hem de polis gücü ile kovulan bir erkek bir daha o eve dönmez. Aileyi yıkan kanunu değerlendiriyorsunuz? (A. Kadir Nurzade)

OKUR: 6284 sayılı kanunda, şiddet mağduru olan kadın ve erkek koruma tedbiri talebinde bulunabilir. Kanun kapsamında koruyucu ve önleyici olmak üzere iki farklı koruma tedbiri vardır. Burada mesele şiddete uğrayan aile bireylerini korumak ve önleyici tedbirler almak ve nihayetinde aileyi korumaktır. Kanun erkeği değil, şiddet failini evden uzaklaştırmaktadır. Bu kişi kadınsa kadın da evden uzaklaştırılabilir. Adalete ters ve kanunun ruhuna uymayan yanlış uygulamaları önlemek için barolar ve ilgili bakanlıklar bilgilendirici çalışmalar veya hizmet içi eğitimler yapabilir.

Şiddet insanlık dışı bir olgu olup aile birliğine en çok zararı veren durumdur. Sürekli şiddetin uygulandığı bir evde zaten sağlıklı bir aile birliğinden bahsedilemez. Birbirine saygılı, sevgi ve muhabbetin olduğu bireylerden müteşekkil aileler kanun kapsamında değildir. Esasen bahse konu tedbirler de şiddet ortaya çıktığında ilgilisinin talebiyle alınabilecek koruyucu veya önleyici tedbirlerdir. İhtiyaç duyulmadıkça hiçbir sözleşme, kanun metni veya tedbir ailenin mahremiyetine müdahale etmeyi gerektirmez. (Yukarıda aile hakimine de sorulan ve hakimin cevabını verdiği “sponsor olma” durumu burada da değerlendirilmelidir. Sayın aile hâkimi, “Böyle bir yol da var” derken bir KADEM’in görmek istemediği bir gerçeği işaretlemiş olmuyor mu? M. Balcı)

27. Erkeği evden uzaklaştırmak yerine arabulucu bir kurum olsa önce problemi çözmek ve aileyi barıştırma yolu denense daha iyi değil mi? (Ali Erkan Kavaklı)

OKUR: Arabuluculuk uygulaması çok yerinde bir yasal düzenleme olmakla birlikte, temel olan hususlardan birisi davanın arabuluculuk sürecine elverişli olma durumudur. Aile içi şiddet konusu kanunen arabuluculuğa elverişli kabul edilmemiştir. Bunun yerine her ailenin kolaylıkla ulaşıp yardım alacağı aile terapistleri ve psikologlar bu süreçte çok olumlu sonuçlara imza atmaktadırlar. Nitekim Adalet Bakanlığının 17 Aralık’ta çıkarılan genelgesine göre şiddet failine tedbir kararı süresince rehabilite ve tedavi imkânı getirmektedir. (Birileri, Müslüman aile yapısını bilmeyen veya karşı olan birileri arabuluculuğa karşı diye KADEM de karşı olmak zorunda mı? Terapistler ve psikologların kahir ekseriyeti evli bile olmayan, ailenin varlığından sadece kitabi bilgilerden haberdar olan insanlar. Nisa 35. Ayetini nereye koyuyor KADEM? Zaten çalıştay raporunda da kesinlikle arabuluculuğu reddediyor. M. Balcı)

28. İnancımızdan dolayı karşıyız. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” adı altında cinsiyet rollerine savaş açan, kadını erkekleştirme, erkeği kadınlaştırma politikalarını kabul etmiyoruz. Ailenin çatısı cinsiyet üzerine kurulmuştur. Cinsiyet yoksa aile yoktur. Aile yoksa din de yoktur vatan da yoktur.

OKUR: “Toplumsal Cinsiyet” eşcinsellik ya da cinsiyetsizleştirme değildir. Biyolojik cinsiyetin inkârı veya yok sayılması anlamına da gelmez. Toplumsal cinsiyet kavramı; kadın ve erkeğe kültürlerin, toplumların yüklediği rol ve görevleri ifade etmek için kullanılır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın ve erkeğe eşit fırsat verilmesi anlamına gelir. Başka bir ifade ile bu ibare ile üçüncü bir cinsiyet kastedilmez. (Sadece 3. Bir cinsiyet kastedilmez, doğal cinsiyetle birlikte her tür cinsel kimlik ve tercih/yönelim kastedilir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği doğal cinsiyetle birlikte, her tür cinsiyetsizliği, hatta queer (akışkan) kimliği de güvence altına alır. Güvence sadece o insanların haklarını veya şiddete maruz kaldıklarındaki güvence değil, her tür ifade ve örgütlenme özgürlüklerini, afişe etmeyi, özendirmeyi, her tür propagandayı da güvenceye alır. KADEM, karşısındakileri cahil sanıyor. KADEM aynı zamanda yanılıyor da. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlık ve erkeklik davranışlarının yeniden kurgulanıp değiştirilebilirliğini savunur.

Toplumsal cinsiyet eşitliği devlet politikasıdır. Ancak bu kavramın anlamını, toplumsal sonuçlarını ve değerlerimizde yaratacağı erozyonu anlatan yok. Halkı biliçlendirme anlamında slogandan öte bir gayret de yok. Toplumsal cinsiyet eşitliği diye birşeyin mümkün olup olamayacağı ya da bu kavramın bilimsel mi yoksa politik bir argüman mı olduğu konuları tartışılmıyor. Toplumsal cinsiyetin kültür tarafından şekillendiğini savunan aktivist ve kuramcılar bize hangi kültürün toplumsal cinsiyet algısını esas almamızı öneriyor? Önerilen cinsiyet algısının doğruluğu bir hipotezden ibarettir.8 M. Balcı)

Bilindiği üzere toplumda kadına ve erkeğe yüklenen rol ve görevlerin dağılımı her zaman adil ve insan onuruna yakışır şekilde cereyan etmeyebilir. Söz konusu rollerin kadın veya erkek açısından mağduriyet oluşturduğu anda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı devreye girer ve adaleti sağlamaya çalışır. (Doğru. AB Bakanlar Komitesinin CM/Rec(2010)5 sayılı Tavsiye Kararı da böyle emrediyor: Tavsiye Kararının 2. Maddesi amir hükmü şöyledir:

2. Lezbiyen, homoseksüel (gey), biseksüel ve transgender bireylerin insan haklarına saygı gösterilmesini sağlayınız ve bu bireylere karşı hoşgörüyü yaygınlaştırmak üzere, cinsel yönelime veya toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadele etmek üzere yasal ve diğer tedbirlerin kabul edilmesini ve etkili bir biçimde uygulanmasını güvence altına alınız;9

Bırakın da cinsel yönelim sapkınları kendi haklarını savunsun. KADEM, toplumsal cinsiyet adlı belanın parçası olmasın. M. Balcı)

Örneğin başlık parası, kız çocuklarının okutulmaması gibi uygulamalar, “saçı uzun aklı kısa”, “elinin hamuruyla erkek işine karışmama” gibi söylemler kadın açısından adil olmayan ve insan onuruna yakışmayan toplumsal cinsiyet unsurlarıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı bu tarz söylem ve uygulamalarla mücadele etmeyi öngörür. (Sadece bu sayılanları mı? Yukarıda yazdığımız tüm sapkın güvenceleri de öngörür.)

Ancak KADEM bu kavram yerine Toplumsal Cinsiyet Adaleti kavramının, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkları ve kadın erkek rollerini daha iyi ifade ettiğinden bahisle “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” yerine “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” kavramını tercih etmektedir. (Yukarıda izah etmeye çalıştık. T.C. Adaleti’nin hiçbir karşılığı olmadı. KADEM toplumsal cinsiyet adaletini sadece kendi mahallesinde kullanmakta, diğer mahallelerde toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmaktadır. Hatta buradaki cevaplarında bile İstanbul Sözleşmesini savunurken toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmaktadır. Şimdi burada, KADEM’e haksızlık yaptığımız düşünülebilir. Öncelikle yinelemeliyim ki toplumsal cinsiyet eşitliği devlet politikasıdır ve KADEM bu politikanın karşısında olamaz ve görüş de belirtemez. İkinci olarak KADEM üyesi de olan imzacı bakan ve onun başında bulunduğu Türkiye Belediyeler Birliği, KADEM gibi toplumsal cinsiyet adaletini değil, eşitliğini savunuyor ve bayraklaştırıyor. KADEM’in bu örneklere cevaplarını da bekliyoruz. M. Balcı)

29.a. Adaletsiz olduğu için karşıyız. İstanbul sözleşmesi ve 6284 kadının kurban-erkeğin saldırgan olduğu ön kabulü ile hazırlanmıştır. Kadının beyanı esas kılınmıştır. Bu da erkek cinsiyetini baştan suçlu ilan ettiği için masumiyet karinesine ve insan haklarına aykırıdır.

b. Cinsiyetçi bir yasa olduğu için karşıyız. Cinsiyetçilik de ırkçılık gibi faşist-bölücü bir akımdır. Bazı sapık ve cani erkeklerin suçunu bütün erkeklerin üzerine yıkarak medyada sürekli “erkek şiddeti” diyerek erkek cinsiyetini suçlu ilan etmek bölücülük ve kışkırtıcılıktır.

c. Ayrımcılık yaptığı için karşıyız: Kadın hakları-erkek hakları gibi hak ayrımcılığı cinsiyetçiliktir. İnsanların hakları vardır ve bir ülkenin kanunları vatandaşlarını kadın-erkek demeden korumak zorundadır. Kanunlarda bir eksiklik varsa bir cinsiyet için ayrı kanun çıkarılmaz, kanunlar de değişiklik yapılır.

d. Kadını üstün cinsiyet ilan ettiği için karşıyız. Şiddet tanımı içindeki özellikle “psikolojik şiddet” kadınların da uyguladığı bir şiddet çeşidi olduğu halde, sanki kadın bütün bu şiddet çeşitlerinde arınmış, hiçbir şekilde erkeğe psikolojik şiddet uygulamayan üstün bir cinsiyet, olarak kabul edildiği için. Bu da toplumda haksızlık yapan kadınların “kadınım ben kadın...” gibi söylemlerle sadece kadın olduğu için kadınların haksızken bile haklı çıkması gerektiği yanılgısına düşmelerine sebep oluyor.

OKUR: Sözleşme, ev içi şiddet mağduru olan, yaşı ne olursa olsun çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, kadın ve erkek herkesi; ev dışında ise şiddet mağduru olan kadınları kapsamaktadır.

Kadına yönelik şiddet, kadınların kadın oldukları için (zorunlu kürtaj, kadın sünneti) maruz kaldıkları veya erkeklere kıyasla daha fazla maruz kaldıkları türden (cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma) şiddet türlerini kapsamaktadır. Bu şiddet türleri erkeklerle kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkileri ve kadınlara karşı yapılan ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır.

Ancak, erkekler de çoğu kez daha az sayıda olmak ve sıklıkla da daha hafif şiddet türlerine maruz kalmak üzere, sözleşmenin kapsadığı aile içi şiddet ve zorla evlendirme gibi bazı şiddet türlerine maruz kalmaktadırlar. Sözleşmede bu gerçek kabul edilerek, sözleşmeye taraf olan devletler sözleşme hükümlerini erkekler, çocuklar ve yaşlılar dâhil olmak üzere, aile içi şiddetin tüm mağdurlarına karşı uygulamaya teşvik edilmektedir.

Sözleşme kapsamındaki şiddet türleri toplumsal düzeyde gerçekleşen şiddet ve hamile, yaşlı, engelli, göçmen kadınlar gibi kırılgan gruplara yönelik şiddet türleri de kapsama dâhil edilmiştir. Zorla evlilik, namus cinayetleri ve kadın sünnetine ilişkin tedbirler de Sözleşme kapsamında ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.

30. Aile anlaşmazlıklarının kamu davasına dönüşmesine karşıyız. Bu kişilerin özgür iradesine saygısızlıktır.

OKUR: Aile anlaşmazlıklarının kamu davasına dönüşmesi gibi bir uygulama zaten söz konusu değildir. Kamu davasına dönüşen vakaların hepsinde Türk Ceza Kanunu anlamında suç teşkil eden bir eylem bulunmaktadır. Suç işlemek de kişilerin özgür iradesine bırakılacak bir konu değildir.

Örneğin, bir kişinin eşiyle anlaşmazlıklar yaşaması, tartışması, sulh olmaları gibi durumlar kişilerin özgür iradeleri ile hareket ettikleri durumlardır. Ancak bir kişinin eşini dövmesi, sakatlaması veya öldürmesi gibi durumlar özgür iradesi ile hareket edebileceği alanlar olmadığı gibi aile içi değil toplumsal bir meseledir. (Kel başa şimşir tarak! Böyle soru mu olur? Soruyu soranın hukuktan hiç mi nasibi olmamış? KADEM’i aklamak istiyorsanız bunu daha açık yapabilirdiniz. Anlayışla karşılardık. Ancak böylesi alay konusu olur. M. Balcı)

31. 6284’de cezalar toptancı olduğu için karşıyız. Erkeğin kadına sert bir söz söylemesi ile dayağı “şiddet” diye aynı kefeye koyması, kadına laf atma ile tecavüzü “cinsel istismar” diye aynı kefeye koyması ve hepsini aynı kanunla yargılaması ve birbirine yakın cezalar verilmesi adalete aykırıdır. Adaletsiz yasalar halkın devletine olan güvenini sarsar.

OKUR: Bir cezalandırma faaliyetinden bahsedilmek için, Türk Ceza Kanunu anlamında bir suç işlenmesi ve Türk Mahkemelerinde yargılamanın yapılmış olması gerekir. 6284 sayılı kanun anlamında bir cezalandırmadan bahsedilemez. Verilen tedbir kararları en fazla 6 ay süreyle verilebilmekte olup uygulamada 1 – 2 – 3 ay, hatta 15 gün süreli kararların verildiği de görülmektedir. Tekrar vurgulamak gerekirse bunlar tedbir kararı olup, ceza niteliği yoktur. Şiddet mağdurunu şiddet tehlikesinden korumayı amaçlar.

Sözel ve psikolojik şiddet kapsamına giren şiddet türlerinde (mağdurun tehdit edilmesi durumu) verilen tedbir kararları konusunda da, bu alandaki tüm şikayetlerde söz konusu tehdidin anlık bir öfke olduğu ve tehdide konu olan fiilin fail tarafından gerçekleştirilmeyeceğini kim garanti edebilir? Ve nitekim pek çok örnekte de tehdidin peşinden fiziksel şiddetin geldiğini de görüyoruz.

(Tedbir kararlarından sonra ısrar halinde kocanın hapis cezasıyla tecziye edilmei halinde, kadın ve çocukların mağduriyeti sebebiyle kadının şikâyetten vazgeçmesi halinde bu imkan kendisine tanınmamaktadır. Bir başka ifadeyle, kadına “Sen artık devletle evlisin, şikayetinden vazgeçemezsin” denilmektedir.. M. Balcı)

Ceza Kanunu’na göre de toptan ceza diye bir şey mümkün değildir. Her somut olayın özelliğine göre yapılan değerlendirmede, hâkim tarafından suçun nitelikli halleri ve indirim sebepleri göz önünde bulundurularak detaylı bir inceleme yapılarak kanuni alt sınır veya üst sınır arasında bir ceza miktarı takdir edilir.

32. a.Genç evlilerin yuvasını dağıttığı için karşıyız. İstanbul sözleşmesinden sonra 18 yaş altında evlenen erkekler cinsel istismar suçu ile yargılanarak 10-15-20 yıl gibi tecavüzcülerle aynı cezaları alıyorlar. Hürriyetlerinden oluyorlar, yuvaları dağılıyor, çocukları babasız büyüyor, eşleri maddi ve manevi pek çok sorunla baş başa kalıyor.

b.18 yaş altında kızların sosyal ağlarda sevgili hikâyeleri, liselerde yaşanan zina fuhuş işleri bir sır değil. Genç evliler için bu kadar şiddetli uygulamalar varken bunlarla ilgili doğrudan ne tür çalışmalar yapılıyor?

OKUR: Bahsedilen durumun İstanbul Sözleşmesi ya da 6284 sayılı Kanunla bir ilişkisi bulunmayıp cinsel istismar, Türk Ceza Kanunu uyarınca suç olarak düzenlenmiştir. Buna göre 15 yaşını doldurmamış çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış suçun kapsamına girmekte olup 8 yıldan 15 yıla kadar cezası bulunmaktadır.

Cinsel istismar suçu sebebiyle hüküm giymiş kişiler olmakla beraber, erken yaşta gerçekleştirdikleri evlilikler sebebiyle mağdur durumda olan insanlar da söz konusu. KADEM olarak biz bu ayırımın net olarak yapılarak şu an aileleriyle beraber mağdur durumda olan insanlara yönelik bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Nitekim konuyla ilgili bir değişiklik yapılacağına dair yetkililer tarafından bir açıklama yapılmıştır. Bu değişikliği sağlayacak düzenlemenin takip edilmesi ve çözümün teşvik edilmesi bizim kadar, mağduriyetlerden haberdar herkesin görevidir. (KADEM üyelerinin bir kısmının aksi görüşte olduğunu biliyoruz. M. Balcı)

Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu Kadın ve Demokrasi Derneği Başkanı

...SON...
***

Yazı dizisinin 1. bölümü için aşağıdaki link'i tıklayınız:

https://www.hertaraf.com/haber-tu-rki-ye-du-s-u-nce-platformu-nun-kadem-baskanina-sorulara-verilen-cevaplara-karsi-aciklamalar-1-muharrem-balci-4372

Yazı dizisinin 2. bölümü için aşağıdaki link'i tıklayınız:

https://www.hertaraf.com/haber-turkiye-dusunce-platformu-nun-kadem-baskanina-sorulara-verilen-cevaplara-karsi-aciklamalar-2-muharrem-balci-4407

Yazı dizisinin 3. bölümü için aşağıdaki link'i tıklayınız:

https://www.hertaraf.com/haber-turkiye-dusunce-platformu-nun-kadem-baskanina-sorulara-verilen-cevaplara-karsi-aciklamalar-3-muharrem-balci-4454

Yazı dizisinin 4. bölümü için aşağıdaki link'i tıklayınız:

https://www.hertaraf.com/haber-turkiye-dusunce-platformu-nun-kadem-baskanina-sorulara-verilen-cevaplara-karsi-aciklamalar-4-muharrem-balci-4501

Yazı dizisinin 5. bölümü için aşağıdaki link'i tıklayınız:

https://www.hertaraf.com/haber-turkiye-dusunce-platformu-nun-kadem-baskanina-sorulara-verilen-cevaplara-karsi-aciklamalar-5-muharrem-balci-4572

Yazı dizisinin 5. bölümü için aşağıdaki link'i tıklayınız:

https://www.hertaraf.com/haber-tu-rki-ye-du-s-u-nce-platformu-nun-kadem-baskanina-sorulara-verilen-cevaplara-karsi-aciklamalar-6-muharrem-balci-4629

1 KADEM’liler, Özel’e söyledi: https://www.antakyagazetesi.com/kademliler-ozele-soyledi/

2 “Şimdi gezegenin yöneticileri tam olarak nasıl olacaklar? Buna “veri”ye sahip olanlar karar verecek. Veriyi kontrol eden sadece insanlığın değil yaşamın kendisinin de geleceğini kontrol edecek. .. Şimdi “veri” en önemli servet 2 olarak makinelerin yerine geçiyor. Ve birkaç elin hükmündeki çok fazla “veri” ile insanlık sınıflara ayrılmayacak. “Tür”lere farklı türlere ayrılacak… Aslında bizler insanoğlunu hackleme yeteneğini kazanıyoruz. Şimdi insanoğlunu heklemek için neye ihtiyacınız var? İki şey gerekli: Çok fazla bilişim gücüne ihtiyacınız var ve bol miktarda veriye ihtiyacınız var, özellikle biyometrik verilere.” Yuvan Noah HARARİ’nin 2018 DAVOS KONUŞMASI,

http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/tce/891.pdf

3 Carl Von CLAUSEWİTZ, Savaş Üzerine, Doruk Yay. İstanbul: 2015.

4 Mücahit GÜLTEKİN, Algı Yönetimi ve Maniplasyon. Kandırmanın ve Kandırılmanın Psikolojisi, Pınar Yay. İst: 2016

5 Mücahit GÜLTEKİN – Meryem ŞAHİN, Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın Ve Aile (İZlanda, FiNland‹Ya, Norveç, İSveç, Türkiye), Sekam yay. İstanbul: 2014. http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/tce/282.pdf

6 Mücahit GÜLTEKİN, İstanbul Sözleşmesi TBMM’den nasıl geçti? http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/tce/1025.pdf

7 İstanbul Fransanın Strazburg kentinde düzenlenen Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulu'nda, İstanbul Sözleşmesi'nin onaylanmasına yönelik yapılan karar tasarısı, 91 hayır oyuna karşılık 500 evet oyu ile onaylandı. Slovakya, Letonya, Litvanya, Macaristan, Çekya, Bulgaristan ve İngiltere'nin söz konusu sözleşmeyi imzaladı fakat onaylamadı. https://www.milliyet.com.tr/dunya/istanbul-sozlesmesi-apde-91-hayir-oyuna-karsilik-500-evet-oyuyla-onaylandi-6089487

8 Aile Akademisi, 10 Soruda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Nedir? http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/tce/892.pdf

9 AB Bakanlar Komitesinin CM/Rec(2010)5 sayılı Tavsiye Kararı, http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/tce/956.pdf



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER